Uwe Post ile Röportaj

uwe post roportaj

  • Merhaba, her şeyden önce röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Öncelikle, kitaplarınız neden Türkçe veya İngilizceye çevrilmiyor?

[stextbox id=”info” float=”true” align=”right”]alperkayaRÖPORTAJ

Alper Kaya

Bir yazar, bunu kendisi yapamaz, çevirmene ihtiyaç duyar. Çevirmeni ise yayıncı bulur. Yayıncılar normalde diğer dillerle ve böylece diğer ülkelerle bağlantılıdır. Benim yayıncım sadece Almanca kitaplar yayınlıyor. Başka bir yayıncı kitaplarımı İngilizce, Türkçe veya başka bir dile çevirtip yayınlatmak istiyorsa; teklif etmesinden mutluluk duyarım! (Gülüyor) Şimdilik sadece benim iki kısa öyküm birisi Polonya diğeri Yunanistan olmak üzere iki ülkenin dergilerinde çevrilip yayınlandı…

  • Dört kitabınız var: Walpar Tonnraffir und Der Zeigefinger Gottes, Zweiland, Zisch Zitro “für alle!” ve Symbiose. Türk bilimkurgu okurları için bunların temalarından ve konularından bahsedebilir misiniz?

“Zweiland” fantastik, bunu bir kenara koyalım. “Zisch Zitro für alle!”, feedbooks.com‘dan en çok indirilen e-kitaplardan biri olan “Licht der Nacht” romanımdaki fantastik, bilimkurgu ve komedi öykülerimin derlemesi. “Zisch Zitro” hayali bir içeceğin ismi; bu demek oluyor ki benim kitaplarımın çoğunda, eğer bir şişe bulmuşsan içindeki muhtemelen öykülerimden biridir…

“Symbiose”, ilk bilimkurgu romanım. Yeni bir alt türün inşasını anlatıyor: Biopunk. Romanımda dünya, teknolojinin biyoteknolojiye dönüşmesiyle hayvanların bilgisayar çipleri ve genetik mühendislikle değiştirilmesinin kolaylaşması sonucu değişiyor. Etrafında uçuşan “spam” güvercinler veya dev tuvalet kurbağaları var. Bunları kullanabildiğini hayal et, kullanabilir misin? Fakat o dünya, yaklaşan köpek balığı formundaki dev astroitin tehditi altında… Politikacıları ne yaptığını tahmin edebilir misin? Aleme benzeyen bir parti verip, “uçuyorlar”. Roman, hızlı ilerleyen bir hiciv ve bence benzersiz. 2010 yılında Almanya’nın yıllık Bilim Kurgu Ödülleri’nde ikincilik aldı.

“Walpar Tonnraffir und der Zeigefinger Gottes” bilimkurgusal komedi. Dünyanın yörüngesinde dolanan dev bir işaret parmağı ve Dedektif Walpar Tonnraffir bu vücudun kalanının nerede olduğunu bulmak istiyor. Bu romanda, bilimkurgusal hiciv tekrar kendini gösteriyor; okurlarım ana tetikçiyle, Tanrı parmağıyla ilgili tek inanca bağlanan din adamlarıyla ve Fidel Castro kopyalarıyla tanışıyor.

  • Bütün bunlardan sonra, Uwe Post kimdir? Ne zamandır yazıyor?

Fizik ve astronomi okudum, şu anda da Türkiye’de de hizmet veren uluslarası bir telekominikasyon şirketinde çalışıyorum. Yazmaya yirmi beş yıl önce başladım ama sadece Köln yakınlarındaki küçük bir yayın evi olan Atlantis Verlag’ın dergisinde sayısız kısa öyküm yayınlandı, bu beni roman yazmaya itti. Kısa hikayelerden romana geçiş, biraz zaman aldı. Tamamen farklı bir şey ama bir yazar olarak güç bela da olsa kısa öyküler satabiliyorsanız, bir roman da satabilirsiniz. Halen, benim okurlarımın çoğunun gözlemi olarak; romanlarım bazen hızlı ve kısa öykü ruhunda ilerler. Bazen okurlarım nefes alma zamanı bulur, bu sırada birden çılgın bir şeyle karşılaşırlar…

  • Bazı insanlar kim olduklarını öğrenmek için, bazı insanlar sadece hobi olarak, bazılarıysa bir hayat tarzı olarak yazar… Siz neden yazmaya başladınız?

Yazmaya amcamın bana verdiği bir hediyeyle başladım: Neredeyse bir tonlukmuş gibi duran, eski bir daktilo! Sonra, fizik derslerim boyunca Douglas Adams’ın gözlenen yıldızlar, galaksiler ve bunun gibi şeylerle ilgili öyküleri sayesinde hayata, evrene ve her şeye dair öyküler yazmaya başladım. Mizahın, evreni bir arada tutan bir uhu olduğunu keşfettim ve aslında uzun süren “Formula of Everything” arayışındaydım. Üniversitedeki arkadaşlarım bana bunun çok saçma fakat birazcık komik olduğunu söylediler. Öykülerimin insanları güldürdüğünü anladım ve işte; bu bana yazmam için güzel bir sebep verdi…

  • Yazarken uyguladığınız rituelleriniz var mıdır?

Hayır, tek ihtiyacım netbookum ve sessiz bir yerdir…

  • Bilim kurgu okuyucuları, bilimkurgu yazarı Uwe Post’u okuyor, bilimkurgu yazarı Uwe Post kimi okuyor? Yeni jenerasyon bilimkurgu kitaplarını -veya diğer türleri- takip ediyor musunuz?

Tabii ki çok fazla bilimkurgu takip ediyorum; film olsun, dizi veya kitap olsun. Yakın zamanlarda, Alman dergilerindeki kısa bilimkurgu öykülerini okudum. Amerikan kolejlerinin ilginç fikir ve konularına ihtiyaç duymayan umut verici yazarlara sahibiz. İngilizce yazan yazarların, bu dilin geniş dolaşımı ve seyircisine sahip olmasına karşın…

  • Favori bilimkurgu romanlarınızın listesini, onların neden en iyi olduklarının açıklamalarıyla yapmanızı istesem?

Listemi, İngilizce’de mevcut olan romanlarla sınırladım.

Merak duygumu Arthur C. Clark’ın, Rama kitapları başta olmak üzere, romanlarından almışımdır. Yazılmış en eğlenceli roman olan Otostopçunun Galaksi Rehberi de bu listede olmalı! En insancıl bilimkurgulardan birisidir aynı zamanda… Bu listeyi kısa tutmak için, son bir tane ekleyeceğim: Şimdiki zamanda saçma hızlı öyküler yazılabileceğini bana öğreten, Neal Stephenson’un “Snow Crash”i…

uwe post roportaj 2

  • Eğer Uwe Post’un yarattığı bir dünyada yaşasaydık nasıl bir şey olurdu? Uwe’nin dünyasında ne çeşit hayvanlar, insanlar, yaratıklar, bitkiler olurdu? Adı ne olurdu? “Dünyalılar”ın günlük ritüelleri neler olurdu?

Bu sorunun cevabı, “Symbiose” olarak bilinen bir romanın uzunluğunda… Dürüst olmak gerekirse, değil. Bana göre bilimkurgu geleceği döküm haline getirmek zorunluluğunda değil. Çoğunlukla şimdiye dairdir. Birçok bilimkurgu yazarı -benim gibi- KENDİ dünyamızı yabancılaştırmış bir şekilde anlatır. Bazı şeyler, öyle olmaları gerektiği için farklı bir şekilde vardır.

  • Almanya’nın politik durumlarına dair görüşleriniz neler?

Konularımızın dışında bir soru olmasına karşın hicivci kimliğim nedeniyle bu soruya cevap verebilirim, sağlam fikirlerim vardır. Bir avuç kibirli dilsizce yönetildiğimizi (diğer çoğu ülkede olduğu gibi) ve onların gerçekte ne olduğuyla kendi hayatlarındaki engeller kadar ilgilenmediğini düşünüyorum. Lobiciler tarafından insanlar için değil, bankaların yapabileceği daha iyi kampanyalar için yönetildiklerini öne sürüyorum. Üzücü bir şekilde, herkes her şeye sahip olabilmek için olabilecek en fazla parayı kazanmaya çalışıyor. Afganistan ve Irak gibi istikrarsız veya Çin gibi özgürlük karşıtı ülkelerde söylersem hapse girebileceğim cümleleri söyleyebildiğim bir ülkede yaşadığım için gururluyum…

  • Romanların yanı sıra çok sayıda öyküler de yazıyorsunuz, hangisi daha kolay: Roman yazmak mı, öykü mü? Bazen insanlar sorunlarını uzunca anlatmayı tercih eder, siz de öyle misiniz? Yoksa “Kısa iyidir!” mi?

Bazı öyküler, on sayfada söylenmekten daha kapsamlıdır. Bunlar roman olur. Roman yazmakla öykü yazmak arasında çok büyük fark vardır. Kısa öyküler örneğin, okuyucuyu daha ilk cümleden yakalamak ve ne olduğunu anlamak zorunda bırakmamalıdır. Romansa, ilk on sayfasında havanın nasıl olduğunu söyleyerek başlayabilir. Bu genel bir görüştür, benim romanlarımda hava durumu fazla yer kaplamaz. Genel olarak örneğin bir önceki sorundaki politika, geniş yer kaplar…

  • Almanya’da Türklerle tanıştınız mı? Eğer tanıştıysanız, kültürlerine dair izlenimleriniz neler oldu? Türk yazarları hiç okudunuz mu?

Çalıştığım yerlerde Türk okulları var ve Almanya’da Türkiye’den gelmiş olup da üçüncü kuşağa geçen çok insan var. Onlar benim kadar Alman ve senin kadar Türk, çok ilginç bir kültürel karışım. Genel olaraksa, Türk kültürüne dair çok fazla şey söyleyebileceğimi sanmıyorum; herhangi bir Türk kitabını okumuşsam da farkında değilim ve korkarım ki bunu dünyadaki diğer 100 ülke için de söyleyebilirim…

  • Bilim kurgu filmlerine dair ne düşünüyorsunuz? Ben, hayal gücünü yavaşlattıklarını düşünüyorum mesela… Sizin favori filmleriniz neler?

Çok müthiş bir örnek: Avatar. Gözlerini kamaştırır, çok güzeldir… Fakat hikayenin devamı yüzde yüz öngörülebilir. Yaratıcılığın karşısındadır bu film, düşünmen sana hiçbir şey vermez. Beynimi çalıştıran filmleri severim; “Brazil”, “District 9” veya “Dogma” ve tabii ki yaratılmış en zekice bilimkurgu tv dizisi “Battlestar Galactica”. Aslında benim için en ilham verici filmler Woody Allen tarafından yapılır. Bu önemli bir şeyi gösteriyor: İyi bilimkurgu aslında uzay gemileri veya zaman makinelerini işlemek zorunda değil. İnsanlarla ilgili olmalı. Onların hisleriyle, ihtiyaçlarıyla. Ve sonunda ne olduğuyla…

  • Son olarak, sabrınız ve açık sözlü cevaplarınız için teşekkür ederim… Umut ediyorum ki, Türk okuyucularla Uwe Post’un dünyasına inşa etmeye çalıştığımız köprü, bu röportaj sonucu gerçekleşir…

İlginç soruların için ben teşekkür ederim!

#

Uwe Post Kimdir?

Fizikçi, Astronom, Gazeteci, Programmer, Yazar, Eleştirmen, Yayıncı, Yapımcı, Fotoğrafçı

1968’de doğdu. Erkrath-Hochdahl’de oturuyor. Fizik ve Astronomi diploması var. Önceleri gazeteci olarak çalıştı fakat şu an Düsseldorf’ta Programmer olarak çalışıyor. “kurzgeschichten.de” sitesinin moderatörü ve GOLEM dergisinin yayıncısı. Çeşitli kısa hikayeleri c´t, NOVA, EXODUS, Wurdack-Anthologien ve VISIONEN’de yayınlandı.

2006 yılında “edead.com” adlı hikayesiyle William Voltz Ödülü’nü kazandı, yine ayı yıl “Teufe 805″(Derinlik 805) adlı hikayesiyle Alman Bilim-Kurgu Ödülü’ne (Deutschen Science Fiction Preis) aday oldu. “Symbiose” romanıyla 2010’da Alman Bilim-Kurgu Ödülü’nü (Deutschen Science Fiction Preis) aldı.

Uwe Post zaman zaman kısa filmler çekiyor.

Bilim-kurgu yazarı Nadine Boss ile evlendi.

Giordano Bruno Stiftung’un geliştirme grubunda.

Röportajı orijinal metninden okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz!