Ülkemizin en önemli bilimkurgu ve fantastik türü yazarlarından
Sadık Yemni'nin önemli karakterlerinden
Sarp Sapmaz'ı bilir misiniz? Özellikle
Muska,
Öte Yer ve
Yatır kitaplarını okumuşsanız yaşadığı maceralara aşinasınızdır. Örneğin
Muska adlı kitabı için
Fatih Özgüven tarafından hazırlanmış bir incelemeyi
şuradan okuyabilirsiniz. Böylece az da olsa konu hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.
İşte bahsi geçen bu karakter yeni bir romanla,
Ağrıyan'la geri dönüyor!
Peki nedir bu roman? Neyle ilgilidir?
Sarp Sapmaz'la ilgisi nedir? İşte sizlere romanla ilgili bulup bulabileceğiniz en detaylı bilgiler:
Romanımızın başkişisi Sarp Sapmaz, yeni dünyadaki yeni düzende mücadele veren Aşkın Varoluş'ta oyunbaşıdır ve takımı bilimadamları ve ajanlardan -Arkon, Ela, Vanecca, Aylıca, Pierre- oluşmaktadır. Karakterler Astrofizik kongresinin düzenleneceği söylenen Antalya'daki Haslett oteline gelirler ve yolları burada kesişir. Sarp Sapmaz oyun arkadaşlarını bularak yapılması gerekenleri ve içinde bulundukları durumu anlatır. Karakterler yeni bir dünya düzeni içinde esrarengiz bir oyunun içinde bulmuşlardır kendilerini. Sarp adlı kendisini oyunbaşı diye adlandıran Türk onları yönlendirmeye çalışmakta ve dünyanın değiştiğini anlatmaktadır. Karşılaştıkları on dört yaşındaki Murad sayesinde yeni dünya düzenindeki çete çatışmalarını ve kaosu da öğreniriz. Yeni düzen dört dalgayla gerçekleşmiştir ve yıllardır Ağrı Dağı'nda yapılan bilimsel çalışmalardan kaynaklanmaktadır. Aralarındaki hesaplaşmaları ve intikam duygularını bir kenara bırakan karakterlerimiz yeni dünyanın içindeki bu oyuna ikna olurlar. Oyunbaşı Sarp Sapmaz öncülüğünde, yapılması gerekenleri yapmak kaçınılmazdır artık.
Mayıs ayında
İthaki Yayınları'ndan çıkması beklenen kitabın oldukça sağlam ve sürükleyici olduğunu şimdiden söyleyebiliriz. Peki nerden mi biliyoruz? Romanda geçen şu paragraf aslında her şeyi özetliyor:
Asalkent'e yaklaştıklarında şehrin bir dekordan ibaret olmadığı iyice ortaya çıkmıştı. Derinlik netlikle görülmekteydi. Hâlâ bir yol, oradan geçmiş birilerinin bıraktığı bir nesne ya da şehirde trafik cinsinden bir kıpırtı fark edememişlerdi. Şimdi üç yüz metre mesafeden bile bir park, yeşil bir alan göze çarpmamaktaydı. Ön cephenin ortalarındaki geniş cadde boşa benziyordu. Beyaz ve açık sarı boyalarla badanalanmış binaların yeniliği, renklerinin diriliği falan, terk edilmiş şehir ihtimalini azaltan bir etki yapmaktaydı. En akıl bozucu yansa, dikdörtgene benzer bir alanda kurulmuş olan şehrin ortalarından bir yerden altmış-altmış beş derece açıyla çıkan parlak boru benzeri nesneydi. En az bir kilometre boyunda ve on metre enindeydi. Bulutun üstünden çıkıp uzayın derinliklerine dalmıyor olması, kâbusu sınırlayan bir etki yapmaktaydı.
Ve son olarak
Sadık Yemni'nin paylaştığı şu çizimde kitapla ilgili bazı notları da görebilirsiniz:
Artık geriye söylenecek tek şey kaldı:
Heyecanlı bekleyiş başladı!