İletişim bilimlerinde hipodermik iğne kavramı vardır, ekranlara bağımlı tutarak zihinlere verilen mesajlar ile hedef kitlede bir tutum oluşturma ve toplumsal güdüleri bu yolla kontrol etmeyi konu alır.
Sizin ekranlar hakkında gösterdiğiniz tutumu takdir ediyorum, çünkü haklısınız. Ekranlar artık insanların sembolik çevrelerini gizlice egemenlik altına alan araçlar olarak öne çıktılar. Artık her evde televizyon daima açık, akşamları çay içerken, yemek yerken veya boş zamanlarımızda televizyon hep açıktır.
Telefonlarımızdan gelen mesajlara açığız, twitter, facebook gibi sonsuz bir olumlu veya olumsuz, doğru veya yanlış bir bilgi kaynağına sahibiz. Bütün bunlar elbette ekrana karşı eleştirel bir yaklaşım yapmamızı sağlamalı, teknolojik determinizmin önüne geçmeliyiz.
Ancak konu e-kitap okuyucularına gelince, onu diğer "ekran"lar ile karıştırmamak lazım derim. Yararlı bakteri olarak görmek gerektiğini düşünüyorum, aletin tek özelliği kitap okutmak, ekranı kitap sayfasından farksız göstermek ve internete bağlanıyorsa(bağlanmayan bir sürü okuyucu var) ancak kitap alabilmek, sözlük kullanabilmek.
Bunların haricinde e-kitap okuyucu içindeki kitaplarla birlikte salt bir enformasyon kaynağıdır, kitaptan sosyolojik olarak somut, soyut hiçbir farkı yoktur. Yani insanlarda bir sihirli mermi etkisi yaratacak kontrolsüz bir mesaj alım kaynağı değildir, boş bir kağıt neyse odur, onun içine yükleyeceğiniz veriyi siz belirlersiniz.
Konu Orwell'den açılınca biraz sosyolojik yönüne değinmek istedim. Özet geçmek gerekirse, ekran bağımlılığı ile ilgili söylediklerinize sonuna kadar katılıyorum, basılı kitap okumanın ne kadar büyük bir zevk olduğuna ve her zaman kabul edilebilir bir tercih olarak kalacağına da saygı duyuyor ve katılıyorum. Ancak e-kitap okuyucunun da tercih edilmeme sebebinin farazi ve geçmiş günlerde edinilen alışkanlıkları referans alarak yapılan yorumların etkili olduğunu, e-kitap okuyucunun bir eksisinin veya zararının olmadığını iddia ediyorum.