-IŞIĞIN ANISI-
Bayrd baş ve işaret parmağıkları arasındaki sikkeye bastırdı. Metalin ezildiğini hissetmek tam anlamıyla sinir bozucuydu.
Baş parmağını kaldırdı. Açıkça parmak izini taşıyan bakır para belirsiz bir meşale ışığını yansıtıyordu. Bayrd ürperdi, sanki tüm geceyi soğuk bir hücrede geçirmişçesine.
Midesi guruldadı. Yine.
Meşaleleri titreştiren kuzey rüzgarı esti. Bayrd sırtını savaş kampının merkezine yakın olan büyükçe bir kayaya yaslayarak oturdu. Aç adamlar ellerini ateş çukurlarının yanında ısıtırken homurdanıyorlardı, azıkları çoktan bozulmuştu. Diğer askerler tüm metel ekipmanlarını-kılıç, zırh tokası, zırh- bir kenara bırakmış, kurumaya bırakılmış çamaşırlar gibi uzanıyorlardı. Belki de güneş doğduğunda maddelerin normale
döneceğini umuyorlardı.
Bayrd elindeki bozuk parayı yuvarlayıp topa dönüştürdü. Işık bizi korusun diye düşündü. Işık...Elindeki topu çimlere düşürdü, sonra uzandı ve üzerinde çalıştığı kaya parçasını aldı.
Lord Jarid "Burada ne olduğunu bilmek istiyorum, Karam" diyerek danışmanını tersledi. Jarid haritalarla kaplanmış masanın önünde durdu. "Nerde olduklarını ve nasıl bu kadar yaklaştıklarını bilmek istiyorum. O lanet olası karanlıkdostu Aes Sedai kraliçenin kellesini istiyorum!" diyerek Jarid yumruğunu masaya vurdu. Bu kez gözleri o çılgın şevkten yoksundu. Üzerindeki baskı -bozulan azıklar, gecenin içindeki garip şeyler- onu değiştiriyordu.
Jarid'in arkasında komuta çadırı bir yığının üzerinde uzanıyordu. Jarid'in koyu saçları-sürgün sırasında uzamıştı- özgürce uçuşarak yüzünü çevreliyordu. Sürünerek çıktığı çadırından kalan ölü yapraklar halen üzerindeydi.
Şaşkın hizmetkarlar çadır çivilerini topladılar kamptaki diğer tüm metaller gibi yumuşamıştılar. Çadırın destek halkası ılık bir jöle gibi gerilmişti ve çıtırdıyordu.
Gece yanlışlık kokuyordu. Bayatlığın, yıllardır girilmemiş odaların kokusu gibi. Ferahlatıcı bir ormanın kokusu antik tozlar gibi kokmamalıydı. Bayrd'ın midesi yine guruldadı. Işık bir şeylerin ucunu sivriltmeyi severdi. Onun yerine dikkatini yaptığı işe verdi, elindeki taşların birini ötekine vurmaya.
Taşları çocukken yaşlı büyükbabasının ona öğrettiği gibi tuttu, gerçi bunu öğreneli yıllar olmuştu. Taşın taşa vurma hissi açlık ve soğukluk hissinden kurtulmasına yardım etti. En azından dünyada halen daha değişmeyen bir şey vardı.
Lord Jarid kaşlarını çatarak ona baktı. Bayrd, Jarid'in kendisini bu gece koruması için ısrar ettiği on adamdan biriydi. Jarid komutanlarına dönerek "Elayne'nin kafasını alacağım, Karam" dedi. "Bu anormal gece onun cadılığının işi"
"Onun kafası mı?" Eri'nin kuşkulu sesi kenardan geldi."Peki tam olarak nasıl, sana onun kafasını getirecek?"
Lord Jarid diğerleri gibi masaya döndü. Eri gökyüzüne bakıyordu; omuzunda kırmızı mızrağın önünde taaruz eden altın domuz armasını taşıyordu. Lord Jarid'in kişisel muhafızlarının armasıydi ama Eri'nin sesinde çok az saygı vardı. "Kafasını kesmek için ne kullanacak Jarid, dişlerini mi?"
Kamp isyanın eşiğindeydi. Bayrd taşlarını bıraktı, terddüt ederek. Evet Lord Jarid'in delirdiğiyle ilgili konuşmalar vardı. Ama bu.
Jarid'in yüzü öfkeden kıpkırmızı oldu. "Benimle bu tonda konuşmaya cesaret edersin ha. Benim muhafızlarımdan biri."
Eri gökyüzünü incelemeye devam etti.
Jarid "İki aylık ücretin kesildi" deyiverdi ama sesi titriyordu. "Apoletini çıkar ve bir sonraki emre kadar tuvalet görevini üstlen. Eğer bir daha bana karşı gelirsen dilini keserim."
Bayrd soğuk rüzgarla ürperdi. Eri isyankar ordularında ellerinde kalanların en iyisiydi. Diğer muhafızlarlar gözlerini yere dikmiş, homurdanıyorlardı.
Eri lorda doğru baktı ama bir şey söylemedi, ama söylemesine gerek yoktu da zaten. Sadece gülümsedi. Dilini kesmek mi? Kamptaki her metal parçası domuz yağı kadar yumuşamıştı. Jarid'in kendi bıçağı masanın üstünde duruyordu çarpılmış ve eğilmiş- kınından çekerken uzamıştı. Jarid'in kabanı sallandı, açılmıştı; gümüş düğmeleri vardı.
"Jarid..." dedi Karam. Sarand'a bağlı küçük evlerden birinin genç lorduydu, sade bir yüzü ve geniş dudakları vardı. "Gerçekten... bunun gerçekten Aes Sedai işi olduğunu düşünüyor musun? Kamptaki bütün metallerin?"
"Elbette" diye kükredi Jarid. "Başka ne olabilir ki? Sakın bana o kamp ateşi hikayelerine inandığını söyleme. Son Savaş? Pehh." Tekrardan masaya baktı. Köşelerinde çakıl taşlarıyla Andor haritası açık duruyordu.
Bayrd taşlarına geri döndü. Tak tak tak. Arduvaz(bir tür taş) ve granit. Uygun taşları bulmak çaba gerektiriyordu ama büyükbabası Bayrd'a tüm taşları tanımayı öğretmişti. Yaşli adam, babası aile mesleğini sürdürmek yerine şehirde kasap olmayı seçince ihanete uğramış gibi hissetmişti.
Yumuşak, pürüzsüz, sert. Sağlam, yumru ve çıkıntılarıyla. Evet dünyada halen bazı şeyler sağlamdı. Bir kaç şey. Bu günlerde fazla bir şeye güvenemezdin. Bir zamanlar sarsılmaz olan lordlar şimdi yumuş... metal gibi yumuşamıştı. Gökyüzü karanlıkla çalkalanıyordu ve cesur adamlar- Bayrd'ın kendine örnek aldığı adamlar- titreyip sızlanıyorlardı, karanlıkta gördükleri şeyleri fısıldıyorlardı.
Davis "Endişeliyim, Jarid" dedi. Jarid'in sırdaşı olan yaşlı adam Jarid'e herkesten yakındı. "Günlerdir kimseyi görmedik. Ne bir çiftçi, ne de kraliçenin askeri. Bir şeyler oluyor. Yanlış bir şeyler."
Jarid "Insanları geri çekti" diye hırladı. "Saldırmaya hazırlanıyor."
Karam gökyüzüne bakarak "Bence bizi görmezden geliyor." dedi. Bulutlar halen dalgalanıyordu. Bayrd açık bir gökyüzü görmeyeli aylar olmuş gibiydi. "Neden umursasın ki? Adamlarımız açlıktan kırılıyor. Yiyecekler bozulmaya devam ediyor. İşaretler -"
Jarid tutkuyla açık gözleriyle haritaya bakarak "Bizi ezmeye çalışıyor" dedi. "Bu Aes Sedailerin işi."
Kampa aniden bir dinginlik indi. Sessizlik, Bayrd'ın taşlarının sesi dışında. Kendini hiç bir zaman kasap gibi hissetmemişti ama lordun muhafızları arasında kendine bir ev bulmuştu. İnekleri kesmek ve insanları kesmek, ikisi şaşırtıcı şekilde benzerdi. Birinden ötekine bu kadar kolay geçiş yapması onu rahatsız ediyordu.
Tak tak tak.
Eri döndü. Jarid şüpheyle muhafızını izledi. Saldırmaya hazır görünüyordu, daha ağır bir cezayı bağırmaya.
Her zaman bu kadar kötü değildi, değil mi? diye düşündü Bayrd. Tahtı karısı için istemişti ama bu şansı elde eden hangi lord bunu istemezdi ki? İsimleri arkada bırakmak çok zordu. Bayrd'ın ailesi Sarand ailesini nesillerdir büyük bir saygıyla takip etmişlerdi.
Eri yürüyerek ordugahtan uzaklaşıyordu. Karanlığın içine, kuzeyden esen rüzgara doğru.
Jarid "Nereye gittiğini sanıyorsun?" diye hırladı.
Eri omzuna uzandı ve Sarand Evi muhafızlarının nişanını yırttı. Kenara fırlattı ve meşaleyi bıraktı, gecenin içine doğru ilerledi.
Kamptaki çoğu adam uyumamıştı. Sıcaklığın ve ışığın yakınında olmak isteyerek kamp ateşlerinin yanında oturuyorlardı. Bir kaçı ot, yaprak hatta zırhlarının kayışları gibi şeyleri kaynatmaya çalışıyordu, yemek için herhangi bir şey.
Eri'nin gidişini izlemek için ayaklandılar.
Jarid "Hain" dedi. "Onca şeyden sonra şimdi ayrılıyor. Sadece işler zorlaştı diye."
"Adamlar açlıktan ölüyor Jarid." diye tekrarladı Davies.
"Farkındayım. Aldığın her lanet nefesle bana problemlerimizi söylediğin için de teşekkür ederim." Jarid titreyen avuç içiyle kaşlarını sildikten sonra, haritasıyla avuç içlerine vurarak adamlarına baktı. "Şehirlerden birine saldırmalıyız; ondan kurtuluş yok şimdi nerede olduğumuzu bilirken değil. Beyazköprü. Orayı alıp erzaklarımızı tazeleyeceğiz. Aes Sedaileri bu geceki numaralarından sonra zayıflamış olmalı, aksi takdirde saldırırdı."
Bayrd gözlerini kısarak karanlığa baktı. Diğer adamlar ayaktaydı ellerinde sopalar ve sırıklarla. Bazılarının silahı yoktu. Uyku tulumlarını toplayıp, paketleri kaldırıyorlardı- malzemelerinin son parçaları.
Kamptaki izlerini temizlemeye başladılar, geçişleri sessizdi, hayaletler gibi. Ne örgü zırhların tıkırtısı ne de zırhların tokalarının sesi. Metal içinden ruhu çekip alınmışçasına sessizdi.
"Elayne bize karşı büyük bir kuvvetle hareket etmeye cüret edemez" dedi Jarid, belki de kendi kendini ikna etmek için."Caemlyn de bazı çatışmalar olmalı. Raporladığın o paralı askerler, Shiv. Ayaklanmalar belki. Elenia, Elayne'e karşı çalışıyor, diğerlerinin kendini kraliçe olarak kabul etmesini sağlamak için tabi ki. Evet. Beyazköprü mükemmel olacak."
"Görüyorsunuz ya krallığı ikiye bölüp tutariz. Orada adam toplar, batı Andordaki insanlara sancaklarımız altında toplanmaları için baskı kurarız. Şeye de gideriz, oranın ismi neydi? İki Nehir. Orada yetenekli eller bulacağımıza şüphe yok, sert bir ses emrettiğinde itaat edecek eller." Jarid burnunu çekti. "Onlarca yıldır lord görmediklerini duydum. Bana dört ay verin ve hükmedeceğim bir ordum olacak. Artık bize cadılarıyla saldırmaya cesaret edemez..."
Bayrs taşını meşale ışığına doğru tuttu. İyi bir mızrak ucu yapmanın sırrı dışarıdan başlayıp içe doğru çalışmaktır. Doğru şekli bir tebeşirle taşın üzerine çizerdi, daha sonra işi bitirmek için merkeze doğru çalışırdı. Buradan sonra küçük parçaları traş edebilmek için vurmaktan ziyade taşı hafifçe tıklatırdı.?
Bir tarafını önceden bitirmişti; ikinci yarıda neredyse bitmek üzereydi.Neredeyse büyükbabasının çalışırken ona fısıldadığını duyabiliyordu. Biz taştanız Bayrd. Baban ne söylerse söylesin. içerlerde bir yerlerde, biz taştanız.
Daha fazla asker kampı terketti. Garip çok azı konuştu. Jarid sonunda farketti ayağa diklip meşalelerden birini tutup havaya kaldırdı."Ne yapıyor bunlar?" diye sordu. "Avlanıyorlar mı? Haftalardır av hayvanı görmedik. Tuzak kuruyorlar belki de?"
Kimse cevaplamadı.
"Belki de bir şeyler gördüler." diye mırıldandı Jarid. "belki de gördüklerini sandılar. Artık ruh veya başka aptallıklara daha fazla tahammül etmeyeceğim; cadılar bizi sinirlendirmek için hayaletler yaratıyorlar. Böyle... evet böyle olmalı."
Yakınlardan bir hışırtı duyuldu. Karam yıkılmış çadırının içini kazıyordu. Ufak bir çıkınla ortaya çıktı.
"Karam" dedi Jarid.
Karam Lord Jarid'e kısaca baktı ve gözlerini indirdi ve sikkelerini belindeki keseye koymaya çalıştı. Yarısında durdu ve güldü sonra keseyi boşalttı. Kesenin içindeki sikke eriyip tek bir yumruya dönüşmüştü, kavanozdaki bir domuz kulağı gibi. Karam paraların tekrardan eski haline dönme ihtimaline karşı yumruyu paketledi, bu haliyle kimse kabul etmezdi. Kesesini karıştırdı ve bir yüzük çıkardı. Merkezindeki kan renkli yakutun durumu halen iyiydi. "Bugünlerde bir elma almaya bile yetmez herhelde" diye mırıldandı.
Jarid toparlanan askere doğru ilerleyerk "Ne yaptığını bilmek istiyorum. Bunu sen mi yapıyorsun?" "Bir isyan düzenliyorsın , öyle mi?"
Karam utanmış görünerek "Hayır bu benim işim değil." dedi. "Ve aslında sizin işiniz de değil. Ben... üzgünüm."
Karam yürüyerek meşale ışığından uzaklaştı. Bayrd kendini şaşırmış bir halde buldu. Lord Karam ve Lord Jarid çocukluktan beri arkadaştılar.
Lord Davies gitti sonra Karam'ın peşinden koşarak. Genç adamı geri döndürmeye çalışacak mıydı? Onun yerine ona katıldı. Karanlıkta kayboldular.
Jarid tiz sesiyle "Bunun için peşinize düşeceğim" diye bağırdı. Çılgınca. "Kraliçenin eşi olacağımın farkındamısınız! On nesil boyunca hiç kimse size veya hanenizden kimseye sığınak vermeyecek ve de yardım etmeyecek.
Bayrd tekrardan elindeki taşa baktı. Sadece tek bir aşama kalmıştı pürüzlerini giderme. İyi bir mızrak ucunu düzeltmek tehlikeli olabilirdi. Bu amaç için seçtiği bir granit parçasını çıkarıp, dikkatlice taşın kenarına sürtmeye başladı.
Görünüşe göre bu işi beklediğimden daha iyi hatırlıyorum diye düşündü kendi kendine, Lord Jarid atıp tutmaya devam ederken.
Mızrak ucu işçiliğinde güçlü bir şeyler vardı. Bu basit iş kasveti yok ediyor gibi görünüyordu. Son zamanlarda Bayrd'ın ve kampın üzerinde bir gölge vardı. Sanki... sanki ne kadar uğraşırsa uğraşsın aydınlığa çıkamıyordu. Karanlık her zaman oradaydı onu aşağı çekiyordu. Her gün sanki sevdiği biri daha dün ölmüş gibi uyanıyordu.
Bu umutsuzluk seni ezebilir. Niçin mızrak ucu yapmak bunu değiştirsin. Aptallık ediyorsun Bayrd. Ona öyle geliyordu ki birşeyler yaratmak herhengi birşey karşılık vermekti. Ona karşı çıkmanın yollarından biri. Hiç kimsenin bahsetmediği kişi. Lord Jarid ne derse desin bütün bu olanların arkasında olan kişi.
Bayrd ayağa kalktı. Daha sonra biraz daha düzenleme yapmak istiyordu, ama mızrak ucu gerçekten de çok iyi gözüküyordu. Tahta mızrak sapını havaya kaldırdı -metal bıçak haftalar önce şer(kabarcığı) kamplarını vurduğunda düşmüştü- ve yeni mızrak ucunu yerine bağladı. Tıpkı büyükbabasının ona yıllarca önce öğrettiği gibi.
Diğer muhafızlar ona bakıyorlardı. "Onlardan daha fazlasına ihtiyacamız olacak." dedi Morear. "Eğer yapabilirsen"
Bayrd kafasını salladı. "Gidiş yolumuzda yamaçta durabiliriz, arduvazları bulduğum yerde."
Jarid sonunda bağırmayı bırakmıştı, gözleri meşale ışığında kocaman açılmıştı. "Hayır. Sen benim kişisel muhafızımsın. Bana karşı gelemezsin."
Jarid öldürmek niyetiyle Bayrd'ın üstüne atladı ama Morear ve Rosse lordu arkasından yakaladılar. Rosse kendi asi davranışından dolayı donakalmıştı, yüzünden panik akıyordu. Ama yine de lordu serbest bırakmadı.
Bayrd sırt yatağını karıştırıp bir kaç eşya çıkardı. Sonra diğerlerine bir baş işareti verince diğerleri de -Lord Jarid'in 8 kişisel muhafızı- tükürükler saçan lordu kampın kalıntılarından sürükleyerek ona katıldılar. Kampı terk edip büyük sayılarla kuzeye doğru yol alan askerlerin sebep olduğu sönmüş ateşlerin ve yıkılmış çadırların yanından geçtiler. Rüzgara doğru.
Kampın sonunda Bayrd güzel, sağlam bir ağaç seçti. Diğerlerine el salladı ve onlar uzattığı ipi alarak Lord Jarid'i ağaca bağladılar. Morear ağzına bir mendil tıkayana kadar adam tükürükler saçmaya devam etti.
Bayrd yaklaştı. Matarayı Jarid'in kolunun kıvrımına sıkıştırdı. "Fazla zorlamayın yoksa bunu düşürürsünüz lordum. Mendilden kurtulabilmeniz gerekir-çok sıkı görünmüyor- ve mataradan su içebilmeniz. İşte kapağını da açıyorum."
Jarid Byard'a dik dik baktı.
"Sizle alakalı değil lordum." dedi Bayrd. "Aileme her zaman iyi davrandınız. Seni takip ederek hayatımızı zorlaştırıyoruz. Yalnızca yapmamız gereken bir şey var ve sen herkesin bunu yapmasını engelliyorsun. Bu doğru değil; sanırım bu yaptığımız da öyle. Neyse olan oldu. Bazen eti çok fazla sarkıtırsın ve bütün bir but gider. İşler bazen böyle yürür."
Bir şeyler toplamak için dağılan diğerlerine kafa salladı. Rosse'a yakınlardaki bir arduvaz taş birikintisini işaret etti ve iyi bir mızrak ucu taşında ne araması gerektiğini söyledi.
Mücadele eden Lord Jarid'e döndü. "Bu cadılık değil lordum. Bu Elayne de değil...Sanırım onu kraliçe olarak çağırmalıyım artık. Garip, öylesine güzel ve genç bir şeyi kraliçe olarak hayal etmek. Onun önünde eğilmektense onu bir handa dizlerimde hoplatmak isterdim, ama Andor'un Son Savaş'ta takip edeceği bir hükümdara ihityacı olacak ve bu sizin karınız değil. Artık savaşamayız. Üzgünüm."
Jarid çökmüştü, kızgınlık ondan akıyor gibi görünüyordu. Ağlıyordu. Görmesi garip bir durum.
"Gördüğümüz insanlara-eğer hiç görürsek- nerede olduğunuzu söyleyeceğim" diye söz verdi Bayrd "ve üzerinizde muhtemelen biraz mücevher vardır. Sizin için gelebilirler. Gelebilirler." Tereddüt etti. "Karşı koymamalıydınız. Sizden başka herkes neyin geldiğini bilir gibi gözüküyordu. Ejder yeniden doğdu, eski bağlılıklar koptu, eski yeminler bozuldu...ve ben Andor'un Son Savaş'a bensiz gitmesine izin vermektense asılırım daha iyi."
Bayrd ayrıldı, gecenin içine doğru yürüyerek, yeni mızrağını omzuna atarak. Hem zaten senin ailene olandan daha eski bir yeminim var. Ejder'in kendisinin bile bozamayacağı bir yemin. Toprağa edilmiş bir yemin. Kayalar onun kanının içindeydi ve kanı da Andor'un kayalarında.
Bayrd diğerlerini topladı ve kuzeye doğru yol aldılar. Hayaletler kampı dolaşmaya başladığında, arkalarında, gecenin içindeki lordları yalnız başına inliyordu.