Sonunda, hiç bitmeyecekmiş gibi görünen 860 sayfayı bitirebildim. İlk kısımdaki olayların gidişatı ve karakterlerin durumu, ikinci kısıma beslediğim beklenti ve umutları tetikledi, fakat yanıldığımı kitabı bitirdiğimde fark edebildim. Tam "aha başlıyoruz" dediğim yerlerde bölümler bitti ve sayfaları çevirdikçe o karakterin bölümlerine bir daha rastlayamadım. Haliyle kitabı müthiş bir boşluk hissi, düzinelerce soru, onlarca teori ve bir avuç sinir eşliğinde bitirmiş oldum. Benim için kitabın tek olumlu yanı, serinin diğer kitaplarında yaşanan trajik ve saç baş yolduran olayların daha az bulunmasıydı.
Bu arada Martin, büyük beklentilerle kitabı okuyup bitirmiş fakat aradığı karakterleri bulamamış okuyucularla empati kurmayı başararak bir not bırakmayı da ihmal etmemiş. Notunda kısaca Tyrion, Jon, Dany, Davos ve Stannis gibi karakterlerin 5. kitapta bulunacağına değinmiş ve nedenini açıklamış. Bu da 4. ve 5. kitapların bir müddet paralel devam edeceği anlamına geliyor. Tüm karakterleri tek bir kitaba sığdırmayı abes bulan yazarımız böyle bir çözüm düşünmüş, iyi de yapmış.
Kitabın içeriğine değinmek gerekirse, şöyle özetleyebilirz: Büyük bir savaşa, trajik olaylara, stratejik ihanetlere ve affedilmez günahlara sahne olmuş Batıdiyar, bu zaman diliminde komploları ve yeni savaş planlarını gizleyen bir sessizliğe bürünmüş ve savaş sonrası ziyafet için toplanan insan suretindeki kargalarla dolmuştur. Gelişen olaylar kimi okuyucuyu üzecek şekilde sadece Kral Toprakları odak alınarak anlatılmış; yani kitabın en çok yoğunlaştığı hanedan, pek fazla sevilememiş Lannister Hanedanı. Fakat korkmanıza gerek yok, önceki kitaplara nazaran bu kitapta Castamere Yağmurları pek fazla çalmıyor.[*]ehe[/*]
Geri kalan kısmı spoiler vermeden anlatmak imkansız, o yüzden alttaki kutucuğa buyurun.
Her şeyden önce, etraftan duyduğum bir teoriyi paylaşmak istiyorum sizlerle. Aslında teoriden çok bir tahmin: Kitabın giriş bölümünde, üstatlara yaverlik yapan Pate isim bir genç, bölümün sonunda kimliği belirsiz biri tarafından bayıltılmış ya da bir ihtimal öldürülmüştü. Eğer kitaptaki kimliği belirsiz kişinin tasvirlerine bakacak olursak, Jaqen H'ghar'ın son haline oldukça benzediğini göreceğiz. Bu tahminin doğruluğunu güçlendiren bir diğer durum da, kitabın son bölümünde Pate isimli çocuğun yine ortaya çıkmış olması. Yani son bölümdeki Pate, aslında gerçek Pate'in yüzünü almış bir faceless man, yani Jaqen H'ghar olabilir.
Aklıma takılan bir diğer konu da Azor Ahai'nin kim olduğu, hatta olup olmadığı. Bilindiği üzere bir takım teorilere dayandırılarak Azor Ahai Jon dendi, Melisandre'nin yardımıyla R'hllor'u arkasına alan Stannis dendi ve son noktayı Aemon Targaryen koyarak, Azor Ahai Daenerys'dir dedi. Üstadın bu düşüncesindeki dayanağı da Valyrian dilinde yazılmış kehanette geçen "prens" kelimesinin, o dilde erkeklerin yanında kadınlar için de kullanılabilmesiymiş. Sonuç olarak adaylar git gide artıyor. Kimin ne kadar haklı olduğu bilinmez ama, karşımızda şaşırtmaya bu kadar bayılan bir yazar olunca Azor Ahai dedikleri herif Hodor bile olabilir. Önümüzdeki kitaplara bakacağız.
Ayrıca bir söylentiyi daha paylaşmak istiyorum. Söylenti Cercei ve Kurbağa Maggy'nin kehanetleriyle ilgili. Hatırladığım kadarıyla kan büyüsüyle geleceği gördüğünü iddia eden Maggy, Cercei'nin katilinin küçük kardeş anlamına gelen valonqar olacağını söylemişti. Şimdi küçük kardeş diyince herkesin aklına Tyrion geliyor, Cercei de doğal olarak Tyrion'dan korkuyor fakat Jaime gibi bir seçeneği de gözden kaçırmamak gerek. Hangi kitapta ve neresinde bahsedilmişti bilmiyorum ama, Jaime'nin Cercei'den hemen sonra doğduğu bir gerçek, yani teknik olarak Jaime de küçük erkek kardeş. Aslında benim için pek bir önemi yok, ikisinden biri Cercei'yi öldürsün yeter. Maksat kehanet gerçekleşsin.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar, eğer bu tahmin ya da teoriler hakkında herhangi bir bilginiz varsa duymak isterim. Varsın spoiler olsun, siz yine de söyleyin.
Sıradaki kitap henüz çevrilmediği için biz de kafa patlatıyoruz işte. Bu arada çeviriden falan bahsetmişken Sibel Alaş'ın hakkını da vermek lazım, kelime oyunları gözünden kaçmamış ve önceki kitaplara göre çevirmenin notuna daha sık yer vermiş. Ortada böylesine karmaşık ve geniş bir fantastik evren varken, çevirinin önemi de oldukça artıyor tabi. Epsilon'a kapak konusunda ne kadar isyan etsem de, çeviri konusunda diyecek bir sözüm yok.
Tekrar kitaba dönersek, üzülerek söylemeliyim ki serinin şu ana kadar ki en sıkıcı kitabı oldu benim için. Fakat bunu kitap kötüydü anlamında söylemiyorum. Sadece bitmek bilmeyen betimlemeler, tasvirler ve özel isim bolluğu yordu beni, o kadar. Bunun dışında okuyucuda bol bol soru işaretleri de bıraktı, Martin pası resmen 5. kitaba attı da diyebiliriz. A Dance with Dragons'da bizi neler bekliyor bilmiyorum ama, yazarın daha çok Daenerys ve Sur'a yoğunlaşacağından eminim, özellikle Daenerys. Spoiler vermek gibi olmasın ama, Westeros haritası üzerindeki tüm hayali oklar bu genç kızı gösteriyor şu an, o kadar yani. Boşuna Dance With Dragons denmemiş ismine.