(http://images.community.wizards.com/community.wizards.com/user/fearthekirk/c97094362eece4c196ae3bc48098cedb.jpg?v=105300)
İralde yüksek merdivenli tahtından inmiş, kardeşleriyle birlikte planlarına yoğunlaşmıştı. Hiç nefes almadan her türlü olasılığı değerlendiriyordu. Elinnya yüzünde büyük bir ciddiyetle İralde’yi dinliyor, Arknar planları gözden geçirirken sıkıntılı bir biçimde başını sallıyor, Valerrny ise elini çenesine dayamış, gözleri İralde’de dalıp gitmişti.
Ern’dal Harrdelin durumu onu kesinlikle rahatlatmıyordu. Ona güvenmiyor ve onlar Harrdelin evine saldırırken mutlaka onları yüz üstü bırakacağını düşünüyordu. İralde nasıl olurdu da bu kadar kör olabilirdi? Valerrny elbette en büyük rakibinden nefret ederdi, ama söz konusu evin çıkarları olduğunda onun bir hata yapmasına izin veremezdi. Bu yüzden Ern’dal’ın onları satması durumunda İralde’nin yaşayacağı bozgunu ve yüzünün alacağı hali sadece zihninde yaşayarak keyifleniyordu. Ama bu olayın gerçekleşmesi en büyük kâbusu olurdu.
Bir de evin matronu Fellice Harrdelin vardı tabii. Düşük mevkideki birçok aile gibi o da onun adını iyi bilirdi. Aslında İralde ile ne kadar da benzer yanları vardı. Fellice’in onlarla bu kadar “yakından” ilgilenmesinin nedenini düşünürken birden İralde’nin kendinde buldu cevabı. Bundan başka bir neden olamazdı.
İralde, ablasının ona doğru bakarak dalmış gözlerinin farkında değildi. Her şeyin mükemmel olması için o kadar konsantre olmuştu ki kardeşlerinin onu dinleyip dinlememesine bile dikkat etmiyordu. Kendinde olan tek kişi ise şüphesiz Elinnya’ydı. İralde’nin ağzından çıkan her kelimeyi büyük bir dikkatle dinlemesinin yanı sıra Valerrny’in dalmış gözlerinin de farkındaydı. Silkinerek daldığı düşüncelerden sıyrılan Valerrny ansızın Elinnya’nın anlaşılmaz bakışlarıyla göz göze geldi. Bundan dolayı irkilmişti. Bunca zaman koruyup kolladığı ezik kardeşi yerine ona o garip, anlaşılmaz gözlerle bakan başka birini görmüştü sanki. Elinnya sorguluyordu, bakışlarında olan bu olmalıydı. Ne cüretle? Ama neyi sorguladığına bir anlam veremedi. Ancak ansızın İralde kafasını kaldırdı ve Elinnya’ya baktı.
“Söyle bakalım küçük hanım, koca bir konseyi kandırdığın gibi ailemizin yeni üyesini de kandırabilecek misin?” sözlerinde en ufak bir iğneleme olmamasına rağmen açıkça hesap soruyordu. Başarısızlığı sonucunda onları nasıl bir felakete sürükleyeceklerini kelimelerle ifade etmesine gerek yoktu. Kısılmış kızıl gözleri ve gerilmiş elleriyle her şeyi rahatlıkla anlatıyordu.
“Evet…elbette.” dedi Elinnya, tereddüt ederek. Tam derin bir nefes alıyordu ki İralde dışında Valerrny’in de ve hatta Arnkra’nın bile şüpheci bir tavırla ona baktığını fark etti. Üçü de ikna olmamıştı. Bunda şaşırılacak ne vardı ki? Elinnya bile söylerken emin değildi. Bir kere paçayı kurtarmıştı ama ikincisi olacak mıydı? Bu defa yalnızdı, bildiği tek şey buydu. İralde ikna olmuş gibi yapmakla yetindi, ama yüzünde Ern’dal’dan çok Elinnya tarafından yüzüstü bırakılacağına dair bir iz vardı. En azından Elinnya böyle algılamıştı. İralde bakışlarını çevirdiğinde Valerrny ile göz göze geldi. Şimdi sorgulanma sırası ondaydı. Valerrny’in ne anlattığı çok açıktı, en ufak hatada onu nasıl utandıracağını anlatıyordu yüz ifadesi. Ve o an Elinnya, aslında yeni tanrıçasından çok Valerrny’i utandırmaktan korktuğunu fark etti. Çünkü ne olursa olsun, onu bunca yıldır koruyan bir kişi vardı. Elinnya itaatkâr bir biçimde bakışlarını önüne çevirdi. Gergin havayı dağıtmak için Arnkra sözü aldı,
“Düşünüyordum da, sayıca az olmamızı illüzyon askerlerle telafi etsek? Hiç değilse bir gözdağı vermiş oluruz, ne dersiniz?” Söylediği şeyin oldukça akıllıca olduğunun farkındaydı ama tek kelime bile etmeden, yüzünde en ufak bir değişiklik bile olmadan evin matronu tarafından takdir edilmeyi bekledi. İstediğine kavuştu da.
“Arnkra, sen bu evin sahip olduğu iyi bir üyesisin.”dedi İralde iğneleyici bir biçimde. Arnkra memnun bir biçimde gülümserken, yan gözle Elinnya ve Valerrny’e bakıyordu. Valerrny çileden çıkmış bir biçimde, tıslayarak Arnkra’ya bazı kötü sözler fısıldadıysa da Arnkra istifini hiç bozmadı.
Keraunzaalar’da bunlar olurken, Fellice Harrdelin düşünceler içerisindeydi. İralde’yi düşünüyordu. Valerrny’in fark ettiği benzerliklerini kurcalıyordu. Düşük seviyeli ailelerin ilahıydı o. Evi bir hiçken alıp 18.sıraya kadar getirmişti. Harrdelinler umut vaat eden bir aileydi ve en son ataklarıyla, yani Elinnya Keraunzaa olayı ile, dikkatleri üzerlerine toparlamayı başarmışlardı. İralde için de bu böyle değil miydi? Keraunzaalaar değersiz birer böcekken aileye İralde adında yeni bir üye katılmıştı. Rahibelik okulundan çıktıktan sonra ailesinin yükselmesi için her şeyi yapmıştı. Ne ablası ne de annesi bir o etmiyordu ve o da potansiyelinin farkındaydı. Şimdi tıpkı bir zamanlar Fellice’in yaptığı gibi başa geçmiş ve matronluk ünvanına layık olmuştu. Ama sorunda buydu ya, İralde’nin toplam başarısı Fellice’in bir ömrüne bedeldi. Harrdelinler umut vaat ediyordu, bu kesindi, ama bu yolda bazı kendini bilmezler onu yakın zamanda tehdit edebilirdi. Mesela, o genç sürtük İralde gibi. Bugüne kadar kartlarını akıllıca oynamış olan Fellice bu defa da doğru hamleleri yaptığını biliyordu. Açıkçası Keraunzaalar’ın onlara saldırabileceğini düşünmüş olsa da sayıca üstün olan tarafın onlar olması bu durumu çok da ciddiye almamasına yol açıyordu. İralde ona benziyordu değil mi? O olsa işin içinden kurnazlıkla çıkardı, saldırmakla çok büyük bir risk almış olurdu.
***
Düğün günü gelip çatmış ve artık Ern’dal Harrdelin’in bir Keraunzaa olarak yerini almasının vakti gelmişti. Keraunzaalar’ın büyük salonuna adımını attığında onu bekleyen dört yerine üç kişi buldu. Sakat kız yoktu. Ama hiçbir şey belli etmedi ve emin adımlarla ilerledi. Ern’dal her zamanki gibi uzun, beyaz saçlarını sıkı bir biçimde toplamıştı. Yürürken dimdik duruyor ve doğruca karşıya bakıyordu. Beyaz, fırfırlı bir gömleği vardı ve onun üzerinde, önü V şeklinde gelerek gömleğin fırfırlarını dışarıda bırakan siyah bir ceket vardı. Ceketin kolları, modeline uygun olarak dirseğe kadar kıvrılmıştı. Bu nedenle kolundaki yara izleri tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. Ceketinin yakalarında bazı işlemeler vardı. Bu ona ayrı bir hava katmıştı. Pantolonu ise ceketine nazaran daha koyu renk bir siyahtı. Sanki karanlığın kalbine bakar gibi oluyordu insan o renge baktığında. Yürüyüşünde en ufak bir tereddüt yoktu. Çekik, kırmızı gözleri kararlılıkla ilerleyen bir avcının gözleriydi. Ama avı henüz görüş açısına girmemiş bir avcı… Birkaç kez kırıldığı belli olmasına rağmen hala biçimli sayılabilecek burnu ve kenetlenmiş ince dudakları ile damat adayı Keraunzaaların tam karşısında duruyordu.
Ern’dal aile üyelerine şöyle bir göz gezdirdi ve selam verdi. Ortada duran İralde’ydi hiç şüphesiz. Onu merak ettiği günlerden sonra şimdi tam karşısında duruyordu. Kaslı kolları olmasına rağmen omuzları pek geniş değildi. Drow standartlarına göre ince yapılıydı. Üzerinde simsiyah bir elbise vardı ve iki yanında, kalçasına kadar çıkan yırtmaçlar yer alıyordu. Derin bir göğüs dekoltesinin yanı sıra, dekoltenin bittiği yerde bir Lloth arması yer alıyordu. Bunun dışında hiçbir süse sahip olmayan elbise İralde’nin vücuduna tam oturuyordu. Omuzlarına dökülen saçları Ern’dal’ınkilerden daha kısaydı. Çıkık elmacık kemikli yanakları ve siyah derisi gergindi. Gözlerinde beklenti içinde olan birinin bakışları vardı. Ama bu beklentinin sadece kendisiyle ilgili olmadığını o an bilmiyordu erkek drow. İralde’nin gözlerinde aynı zamanda bir de kan beklentisi vardı. Güzel bir kadındı ve Ern’dal’ın hayal ettiklerinden de oldukça uzaktı. Tabii bu, beklentisinin daha üzerinde biriyle karşılaştığına işaretti. Gözü Valerrny’e kaydı bu sırada. İralde’nin sağında duruyor ve kollarını kavuşturmuş bir biçimde onu izliyordu. Kısık gözlerine ve her an bir şey söyleyecekmiş gibi duran ince dudaklarına bakılırsa Ern’dal’a zerre kadar güvenmiyordu. İralde’ye göre biraz daha uzundu ve kardeşine oranla daha kalıplıydı. Tıpkı Ern’dal gibi sıkıca toplanmış saçları vardı, ancak o topuz yapmayı tercih etmişti. Topuz biçiminde toplana saçı nedeniyle yüzü daha bir ortaya çıkmış ve bu da onu iyice sinirli göstermişti.
Son aile üyesi de Arnkra’ydı, Ern’dal dışında ailenin tek erkeği. İki kız kardeşinden daha uzun ve ince bir vücudu vardı. Keraunzaa ailesinin üyeleri anlaşılan fazla uzun boylu değildi. Kısa kesilmiş beyaz saçları sol tarafından yana doğru ayrılmıştı. Düzgünce taranmış saçları ve çekik gözleri bir uyum içerisindeydi. İralde gibi çıkık elmacık kemikleri vardı. Yüzünde hoşnut bir gülümseme ile bakıyordu Ern’dal’a. Ama onun yüzünde de bir beklenti vardı. Ern’dal buna bir anlam veremedi.
“Hepinizi selamlıyorum Keraunzaa ailesi ve Yüce Anne İralde” dedi ciddi bir tonda.
“Biz de seni selamlıyoruz Ern’dal Harrdelin.”dedi evin matronu ve devam etti
“Bugün bir Harrdelin olarak son günün ve bir Keraunzaa olarak yeniden doğumun.” Bu sözler üzerine Ern’dal doğrularcasına başını salladı.
İralde oldukça rahatsız bir biçimde Valerrny’e döndü ve o her zamanki kontrollü hareketiyle, sinirini büyük bir başarıyla dizginleyerek sordu:
“Eğer Elinnya hazırsa buraya gelmesini söyle. Herkes buradayken onun burada olmaması yeterince büyük bir zaman kaybı oldu zaten. Bir de onu daha fazla beklemekle vakit kaybetmeyelim.”
Valerrny “tamam” dercesine başını salladı ve gitti.
Elinnya yalnız başına odasında oturmuş, düşünceler içerisindeydi. Tüm gün tanrıçasına yakarmasına rağmen en ufak bir cevap dahi gelmemişti. Her şeyi eline yüzüne bulaştırmamak için onun gücünden yardım almak istediyse de cevap bir hiç olmuştu. Omuzları düşmüş, elleri kucağında düşünüyordu. Ern’dal geldiğinde diğerlerinin yanına gidememe nedeni de hiç şüphesiz sakatlığının tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmesi olacaktı. Sinirden elleri titriyor, ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu. Yapamayacaktı. O drowun karşısına tıpkı evde olduğu gibi sakat bir zavallı olarak çıkacak ve her şey mahvolacaktı. Sürünen bir utaç, ailesinin çöküşü… Ern’dal’ın İralde ve Valerrny sayesinde bastırılacağını düşünse bile tüm gün ona cevap vermeyen tanrıçasının yardımı olmadan nasıl olurdu da Harrdelinlere yapılacak saldırıda yardımı dokunabilirdi? Ern’dal’dan kurtulsa bu defa daha büyük bir sorunla baş başa kalıyordu. Bu büyük ikilemin içinde, köşeye sıkışmış topal bir fare olarak korkak gözlerle sonunu beklerken olabilecek en kötü şey oldu: Valerrny içeri girdi.
Hiçbir şey söylemedi, sadece yatağa oturdu ve gözünü kardeşine dikti. Uzun süren sessizlikten sonra kardeşini çenesinden kavrayarak kendisine bakmaya zorladı.
“Bunca yıldır beslediğim, büyüttüğüm ve koruduğum kardeşime bir bakın hele… Sümükleri akmış bir biçimde zayıflığıyla baş başa! Ben seni bunun için mi bu günlere getirdim!” dedi ve ardından kızın yanaklarını tek eliyle öyle bir sıktı ki Elinnya yüzünde tek bir kasını bile oynatamadı.
“İralde aşağıda seni bekliyor. Eh tabii diğerleri de. Diğerlerinden kastım kim sen çok iyi biliyorsun. Başarısızlığa tahammülümüz yok Elinnya! Artık gerçeği gör! Zaten başarısız olduğumuz için bu haldeyiz ve şimdi sen de bizim en büyük yenilgimiz olmak için buradasın. Şimdi odadan çıkıp gideceğim…” Elinnya tam bir şey söylüyordu ki Valerrny elini yukarı kaldırarak kesin bir biçimde onun lafını kesti.
“Sakın bana tek kelime etme! Kelimelerini aşağıdakilere sakla. Ben şimdi gidiyorum ve sende hemen arkamdan aşağıya geliyorsun tamam mı?” bu sözleri söyledikten sonra tek bir cevap bile beklemeden kapıya doğru yürüdü. Bu esnada nedendir bilinmez, sanki bir güç onu Elinnya’ya bakmaya zorluyormuş gibi durup kardeşine bakmak için arkasını döndü. Ve o an, uzun zamandır görmediği ve çok yakından tanıdığı birinin gözleriyle karşılaştı.
“Tamam ablam…” dedi kısık bir ses. Elinnya’nın kararlı duruşunun arkasındaki kör karanlıkta birden iki dev gibi kırmızı göz açılıverdi. Valerrny ister istemez titredi. O, oradaydı…
Elinnya koridorda yürüdü. Hala daha başarısız olma olasılığı onu yiyip bitirirken o kendine karşı bir savaş veriyordu. Ellerini göğsü hizasına kaldırdı ve yürümesini kesmeden yeni güçlerine başvurdu:
“İyi drowların tanrıçası yüce Eilistraee! Beni karanlığın gözlerinden sakla ve kötü olanın şerrinden koru.” diye fısıldadı ve ellerini belinden, bacağına oradan da topla ayağına doğru kaydırarak ayağına dokundu. Ayağında bir sıcaklık hisseti, ama ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.
Sonra cesaret bulup devam etti.
“Irkımın ve ailemin utancını, benim ise varlığımın sembolü olan bu kusurumu örtmemde bana yardımcı ol. İzin ver de bu kusuru kötü amaçlar için kullanacak ve senin kutsal emellerine zarar verecek olanların gözleri görmesin.”
Bir süre öylece kaldı. Ellerini çekip sonucu görmekten oldukça korkuyordu. Gözlerini kapayıp ellerini çektiğinde ise ayağının şeklinin düzelmiş olduğunu gördü. Sevinçle öne doğru, yeni doğmuş bir ceylan gibi atılırken bir terslik oldu. Yürüyüşü tam anlamıyla düzelmemişti. Eskisi kadar olmasa da aksayarak yürüyordu. Korku içinde olduğu yerde kaldı. Ne yapacaktı? Hala daha topallıyordu. Yarı başarı, yarı yenilginin karmaşık hisleriyle düğünün yapıldığı büyük salona girdi.
Elinnya kapıda göründü. İçeri girip girmeme konusunda tereddütlü gibiydi. Onu İlk gören İralde oldu.
“Ve işte bu da en küçük kardeşimiz Elinnya. Ama sen onu zaten tanıyorsun.” dedi İralde ciddi ama açık bir biçimde iğneleyerek kardeşini yen koca adayına tanıttı. Ern’dal hiçbir şey demedi, sadece eğilerek selam verdi. Elinnya’da hafifi bir baş hareketiyle bu selama karşılık verdi. Artık büyük an gelmişti. Valerrny, İralde ve Arnkra nefesini tutmuş Elinnya’yı izliyordu. Tereddütlü ama sağlam bir adım attı Elinnya. Bu andan itibaren Keraunzaalar’ın heyecanı doruk noktasına çıkmıştı. Sıra sakat ayaktaydı. Ve Elinnnya diğer adımını da attı. Ayağı içeri doğru dönük değildi, bunu herkes tüm çıplaklığıyla görmüştü. Ama ortada bir sorun vardı ki, Elinnya sakat olan ayağını attığında basışında bir problem var gibi duruyordu.
Ern’dal gayet sakin bir biçimde kızı izliyordu. Ayaklarına bakmıyor gibi yapsa da, o da en az Keraunzaalar kadar heyecanlıydı. Söylenenlerin aksine kızın ayağı içeri dönük falan değildi. Gayet sağlam görünüyordu. Ama bir problem olduğu kesindi. Birden ister istemez yüzünde bir sırıtış oluştu. Onları suçüstü yakalamıştı. Sonra kız adımlarını hızlandırdığında sırıtışı gitti. Doğuştan bir sakatlıktan çok ayağını burkan biri gibi yürüyordu. Kafası iyice karışmıştı.
“Beklettiğim için özür dilerim Yüce Anne ve siz Harrdelin oğlu Ern’dal. Koridorda ufak bir kaza geçirdim. Kendini bilmez bir hizmetçimin yere düşürdüğü Lloth figürlü büyük vazoya takıldım ve düştüm. O yüzden ayağım bana sorun çıkarsa da şu an gayet iyiyiyim. Aaa, bakışlarınıza bakılırsa siz de benim bir sakat olduğumu düşünüyordunuz değil mi?” başını geriye doğru atıp güldü. “Çok üzgünüm maalesef böyle bir gösteri yapamayacağım size. Keraunzaa ailesinde mükemmelik esastır!” dedi son sözlerini çatık kaşlar ve meydan okuyan tipik bir drow dişisi gibi vurgulayarak. Bu sözler üzerine İralde Ve Valerrny’in göğsü kabarmış ve ikisi de Elinnya’ya takdir eden bakışlarla bakıyordu. Ama İralde daha çok “iyi kıvırdın” der gibiydi. Elinnya bunun üzerinde fazla durmadı. Bu küçük oyundan bir hayli hoşlanan Arnkra hemen Elinnya’nın yanına koştu ve ona kolunu uzattı.
“Benden destek alabilirsin Elinnya.”dedi. Elinnya’da bu teklifi geri çevirmedi ve kardeşinin koluna girerek onun yanındaki yerini aldı.
Ern’dal, Elinnya’nın iğnelemesine kayıtsız kalmıştı. Yerini bilen biri olduğu açıktı ama İralde onda bir şeyler seziyordu ki bu çok hoşuna gidiyordu. Müstakbel kocası, o suskun tavırlarının altında her daim tıkır tıkır işleyen bir zihne sahipti. Her hareketini planlıyor, attığı her adımı tartıyordu. Bu yüzden hata yapma oranı giderek düşüyordu. Elinnya’ya cevap vermemesi kafası içindeki tilkileri de dizginlediği anlamanı gelmiyordu elbette. İralde kendinden geçerek erkek drowun zihninde dolaşırken onun her bir düşüncesi, her bir duygusu onu daha fazla mutlu ediyordu. Bu gösteri ona yetmemişti anlaşılan. Daha fazlasını öğrenmek için pusuya yatmış bir yılandı o.
“Daha fazla vakti kaybetmeden düğün törenine geçelim.”dedi Valerrny sert bir tonda.
İralde ve Ern’dal ortada, geri kalanlar ise etraflarındaydı; şimdi sembole göre yerleşme vaktiydi. Oda tamamen karanlıktı ve yerde bir Lloth işareti vardı. Sembolün tam ortasına İralde geçti ve karşısındaki en uzak uca da Ern’dal geçti. Merkezdeki kırmızıya boyanmış nokta evin matronu olan İralde’nin hakkıydı hiç şüphesiz ve evin diğer dişileri de kan kırmızı merkezin etrafındaki diğer uzantılara yerleşti. Valerrny solunda, Elinnya ise sağındaydı. İralde’nin arkasında kalan en uzak uçta Arnkra vardı. Böylece herkes hazırdı. Tek eksik, Lloth’un takdisiydi.
İralde kafasını arkaya doğru attı ve haykırdı:
“Örümcek Kraliçem! Varoluşumuzun, damarlarımızda akan gücün, evlerimizi koruyan tılsımların sahibi! Bu gün bu adamla olan birlikteliğimi kutsa ve izin ver de sana yeni kullar ve rahibeler, evime yeni bireyler kazandırayım!”
Önce hiçbir şey olmadı. Valerrny ve İralde’nin mırıltılı ayin duaları dışında duyulan bir şey yoktu. Arnkra ve Ern’dal’da kendilerine düşen kısımları sessizce söylüyorlardı. Elinnya’nın ise hiçbir işlevi yoktu burada. İstese de olamazdı. Ama hiçbir şey olmaması onu rahatsız etmişti. Sonra aniden sakat ayağının yer aldığı sol bacağı karıncalanmaya başladı. Etraf karanlıktı karanlık olmasına ama o bir drow olarak her şeyi rahatlıkla görüyordu. Bir şeyler ters gidiyordu. Karıncalanma şiddetini arttırdı ve o artık sol bacağını hissedemez hale geldi. Bu ayin ona göre bir şey değildi. O buraya ait değildi. Tanrıçası onu muhakkak Lloth’un gözlerinden saklıyordu ama karanlık güçler kendilerinden olmayana tepki gösteriyordu. Artık Elinnya sakat bir ayaktan çok bacaksız bir drow gibiydi. Sanki sol bacağı artık yoktu. Karıncalanma yerini büyük bir sızıya bıraktı. “Burada olmamalıyım!” diyordu durmadan ama gitmesi de imkânsızdı. O kendine yoğunlaşmış olduğu için olanların farkına varamamıştı. Yere çizilmiş kırmızı nokta şimdi kan kırmızı parıldıyordu. Sanki camdan bir küre yerleştirilmiş gibiydi ve İralde’de onun tam ortasında duruyordu.
“Bana gel kocam.”dedi yüzünde çılgın bir gülümsemeyle. Şimdi tek tek, Valerrny, Arnkra, Elinnya ve Ern’dal olduğu yerler de parıldıyordu. Ern’dal yavaş adımlarla İralde’ye yaklaştı ve önünde diz çökerek bundan sonra ruhunun ve bedeninin karşısındaki dişiye ait olduğunu beyan etti. Ern’dal ve İralde’nin etrafını yerden çıkan örümcek bacakları sardı ve İralde’nin alnına dokundular. Tam bu anda Elinnya’nın dudaklarından az daha bir çığlık kopuyordu. Yüzü fena halde acı çeken birine aitti ve tam karşısında duran Valerrny şok içerisinde onu izliyordu. Kardeşinin bu halde olmasına hiçbir anlam veremiyor ve açıkça kıza bir şey olmasından endişeleniyordu. O onun tek şansıydı. Ama şu an daha çok neler olduğunu anlamakla meşguldü. Birden beyninde bir şimşek çaktı “Lloth onu asla kabul etmez!” diye haykırmıştı bir ara, dev kırmızı gözlere doğru. Durumu şimdi anlıyordu. Lloth’un güçleri onun varlığına karşı bir tepki yaratıyordu. Bu durum onu korkuttu. Her an evleri başlarına yıkılacakmış gibi paniğe kapıldı ve şu düğünün bir an önce bitmesi için dişlerini birbirine geçirdi.
Bu esnada İralde’nin alına dokunan örümcek bacakları yavaş yavaş geldikleri yere döndüler ve yeniden karanlıkta kaldılar.
“Kalk Ern’dal. Ama bu defa bir Keraunzaa olarak kalk.”dedi İralde büyük bir mutlulukla. Tepkilerini kontrol etmekte çok başarılı olan İralde o an sevincini dizginlemekte bir sakınca görmemişti demek. Bu durum Valerrny’in midesini bulandırdı. Nefretle kardeşini süzüyordu. Matronluğa yakışmadığı konusunda kesinlikle haklı olduğunu düşünüyordu. Sonra gözleri Elinnya’ya kaydı. Nefes nefeseydi. Hafifçe öne doğru eğilmiş ve göğsünü tutuyordu. Hırıltılı sesler çıkarıyordu ve bu durum Arnkra’nın gözünden kaçmadı. Soran gözlerle Valerrny’e döndüyse de hiçbir cevap alamadı. Bir baş hareketiyle Elinnya’nın yanına gitmesini işaret etti ve Arnkra da denileni yaptı. Elinnya yanına gelen erkek kardeşine şöyle bir baktı zorlukla nefes almaya devam ederek. Arnkra ise ne yapacağını bilemeden sadece sormakla yetindi
“ İyi misin Elinnya?”
“İyiyim.”dedi sıktığı dişlerinin arasından drow kızı. Arnkra, Elinnya odaya ilk girdiğindeki gibi koluna girmesini önermedi. Kızdan şüphelenmişti. Onda her zaman rahatsız edici bir şeyler vardı ama şu an her şey daha da sinir bozucu bir hal almıştı. Onun kendisine dokunması o an en on isteyeceği şeydi. Kız farklıydı, ama bir gün rahibesi olacağı Örümcek Kraliçe önünde bu duruma düşmesi onun çok başka anlamlarda farklı yapıyordu. Gözlerini Elinnya’ya dikmekten kendini alamıyordu.
Bu esnada İralde ve Ern’dal olanların farkında değildi. Lloth onların zihninde konuşuyordu o sırada-tabii İralde neler söylendiğini anlarken Ern’dal dayanılmaz bir uğultu duyuyordu- ve bu Elinnya ile Valerrny için büyük şanstı. Kutsal sözler sivri kulaklara fısıldandı ve tören bitti.
Keraunzaalar yeniden sessizliğe bürünmüştü. Herkes İralde’ye dönmüş, saldırı emrinin verilmesini bekliyordu. Pek tabii Ern’dal’ın tepkisi de merakla bekleniyordu. Elinnya’nın uyuşmuş bacağı kendine gelmeye başlamıştı. Yeniden bacağını hissedebiliyordu ve rahat nefes almaya başlamıştı. Kendi kendine İralde’nin bir dahaki düğününde orada olmayacağına dair yeminler ediyor ve tüm ailesini sövüyordu. Saçları ter ve sinirden dolayı önüne düşmüştü. Tek eliyle düşen saç tellerini geriye attı. Çok siniri bozulmuştu. Arnkra’nın dik dik bakan, şüpheci bakışlarının farkındaydı ama ona verecek bir cevabı olmadığı için fark etmemiş gibi yapıyordu. Kardeşi bakışlarını başka tarafa çevirdiğinde Elinnya’nın gerilmiş boyun kasları gevşedi. Rahatlamıştı ama hala daha Arnkra’ya bir cevap verememiş olmanın sıkıntısı vardı üzerinde.
“Valerrny ve Elinnya, yukarı çıkın. Arnkra, aşağıya gidip adamlarımızı kontrol et.” Herkes itaatkâr bir biçimde denileni yaptı. Ya da en azından herkes. Valerrny İralde’nin bu emreder tarzı karşısında yüzünü ekşitip kardeşine tehditkâr bir bakış atmaktan kendini alamadı. Anlaşılan İralde, kocasıyla özel olarak konuşmak istiyordu. Tüm ailenin beklentili bakışları ona bakarken belki de adamın gerileceğini düşünmüştü.
Aile üyeleri hızla odadan çıkarlarken, İralde yüksek merdivenli tahtına çıktı. Yapacağı konuşma çok ciddiydi ve iki tarafında kaderini değiştirecekti. Ayrıca artık evin matronu olarak kocasına yerini öğretmesi de gerekirdi.