Kumlar adeta dans eder gibi süzülüyorlar. Adamın giydiği giysi, vücudunun her tarafına çarpan kumlardan korumaya çalışır gibi, hızlıca sallanıyor. Adam tedirgin. Kum fırtınası gözlerini kör edercesine vuruyor suratına, durmuyor.
Bir vaha, bir kervan ve bir şehir sonra, adam hala çölde.
Yoluna devam ediyor, durmaksızın. Fırtınanın ritmi, ritmi oldukça yavaş, neredeyse arabesk bir dansözün oynayışı gibi. Adamın dudakları kuru. Adamın kalbi atmıyor. Yoluna devam ediyor yine de. Yılanlar ayaklarına tırmanıyor, fırtınadan korunurcasına uzun siyah pelerinin içinde adamı takip ediyorlar. Piramitler, geometrisiz yapılar ve kum bataklıklarından geçiyor adam. Hepsini görmezden gelircesine.
Bir vaha, bir saray ve bir akrep sonra, adam hala çölde.
Akrep soktuğu halde devam ediyor adam. Bir gözü kör, artık yorgun. Ancak duyuyor, uzaktan davulların sesi gümbürdüyor. Onu çağırıyor hepsi. Kendinden geçercesine dans eden dansözler var orada. Erkeklere keyif vermek için değil, afyonla kendilerinden geçtikleri için dans ediyorlar onlar. Kendilerini bırakmışlar, sanki bu bitmeyen çöllerin ritmini yaratıyorlar. Toprağı titreten de, kumları oynatanlar da onlar sanki. Onların yanındayken, gece bile soğuk. Ateş yakan adamlar üşüyorlar çölde, gece olmadığı halde.
Bir vaha, bir bedevi ve bir sulak sonra, adam hala çölde.
Ritme uyarak adımlarını atıyor hala. Yürümesini kesmediği halde, adamın her vücut kası çölün o bitmek bilmez ritmiyle dans ediyor sanki. Adam gözleri kapalı yürüyor artık. Ney sesleri durdurmuyor onu. Ancak Nâr sesleri adamı baştan çıkarıyor. Adam ise sadece önüne bakıyor ve devam ediyor. Çöl karanlık artık, çöl soğuk. Pelerininin içindeki yılanlar bile kumların içine girmiş ısınmak için. Atam çadır kurmuyor, durmuyor. Adamın ruhu nefes, adamın adımları nefes. Asla bir yerde uzun süre duramaz o.
Bir vaha, bir ejderha ve bir köle sonra, adam hala çölde.
Artık geçitte. Kurtulmayı seçeceği yerde. Adam uzun süre düşünmüyor, kafa yormuyor. Adımlarını atıyor, gerisin geri. Geçte girdiğinde her şey bitecek çünkü, huzura kavuşacak. Oysa o, bu dünyada yeteri kadar şey görmedi. Ne var ki, adam bu dünyada hiç bir şey görmeyi de seçmedi. Daima önüne baktı ve çölü düşündü. Bu yüzden adam, sonsuza dek çölde bir ileri bir geri, çölde öğrenecekleri olduğunu düşünerek yürümeye devam etti.
Bir çok vahalar ve bir çok yürümeler sonrasında, adam durdu.
Çöle küfretti, yetersiz olduğunu söyleyip. Çöle küfretti, çünkü çöl onun öğrenebileceği hiç bir şeye sahip değildi ona göre. Çölü bıraktı ve geçide gitti adam. Geçit yoktu. Sadece bir taş vardı orada. Üzerinde yazanlar, adamı dehşete düşürdü.
Bir çok dakikalar sonra, adam çölde yürüyordu, histerik ve ne yapacağını bilmez bir şekilde.
Efsaneye göre, taş, devasa bir ayaktı. Büyük bir heykelden kalan bu devasa ayak ve yanında yarısı kuma batmış ve paramparça olmuş kafaydı. Denir ki, ayağın hemen altındaki yerde, bu görüntü ile oldukça ironik ve rahatsız edici olacak şekilde şöyle yazıyordu:
"My name is OZYMANDIAS, king of kings:
Look on my works, ye Mighty, and despair!"