UYARI:Öykü aşırı derecede cinsel ögeler içermektedir, bundan rahatsızlık duyacakların öyküyü okumamasını rica ediyorum.
Ölü Aşk
Sıkıcı bir günün ardından deşarj olmak, rahatlamak için Burdur Gölü kenarındaki kafelerden birine gitmişti Lale. Batmak üzere olan güneş çarşaf gibi dalgalanan suyla buluşurken bütün dertlerini, sıkıntılarını unutur bu eşsiz manzaranın keyfini çıkarırdı. Ancak o akşam öyle olmadı… Şiddetli baş ağrılarından birinin daha başladığını hissettiğinde durumun daha kötüye gideceğinden emindi; çünkü her zaman aynı şey olurdu. Ensesinden saplanan ağrı şakaklarına ulaşır, şiddetin dozu arttıkça beynine balyoz yiyormuş gibi hisseder ve kulakları çınlardı. Ağrıyı hisseder hissetmez eve gitmeye karar verdi. Yatağına uzanacak, gerekirse birkaç uyku ilacı alacak ve ağrı geçene kadar uyuyacaktı.
İçtiği çayların parasını ödedikten sonra Corsa’sının anahtarını çevirdi, direksiyonu şehre yöneltti, ağrı saplanalı henüz on beş dakika bile olmamıştı ancak şimdiden bütün beynini sarmıştı. Belki de bu yüzden bir an önce evine yetişebilmek için gaz pedalına biraz fazla yüklendi.
Binbaşı Maruf Kışlası’ndan bir kilometre uzaktaki kavşağın sağındaki yoldan, hızla ana caddeye çıkan sarhoş bir sürücü kendi yolunda ilerleyen Corsa’yı fark ettiğinde artık çok geçti. Sarhoş şoförün ve Lale’nin araçları çarpışarak gecenin sessizliğini bozdu.
Karanlığı yaran mavi ışıklar saçarak hastaneye yetişmeye çalışan ambulanslardan birinin içindeki genç kadın daha fazla dayanamadı ve kan kaybından hayatını kaybetti. Çarpışmanın etkisiyle hava yastıkları açılmışsa da araçlardan kopan parçalar kadının sağ göğsünü ikiye yarmış, karın bölgesine gelen başka bir parça ciğerlerini parçalamıştı. Ex olan hasta için geçiş üstünlüğünü kullanmaya gerek görmeyen ambulans sirenlerini kapattı. Geceye tekrar karanlık hâkim oldu.
Cansız bedeni hastanede sadece doktorlar değil, polisler de bekliyordu. Olay yerindeyken üzerinden kimlikten başka bir şey çıkmayan kadının yakınlarına ulaşabilmek için bir ipucuna ihtiyaçları vardı ancak ve cep telefonu ne de bilgisayarı vardı kadının. Telefon numaralarının yazılı olduğu bir cep defteri bile bulamamışlardı…
Elbiselerinden ve kanlarından temizlenen cesedi morga götüren Hamdi, morgun önünde konuşan polislere kulak misafiri oldu. Polisler, iki gün içinde herhangi bir akrabasına ulaşılamazsa cesedin belediye tarafından defnedileceğini konuşuyorlardı. Bir tanesinin “Kütük kayıtlarında bütün akrabalarının ölü olduğu yazıyor,” dediğine yemin edebilirdi.
Sedyeyi polislerin yanında itip morga götüren Hamdi cesedi dolaplardan birine yerleştirmeden önce kısa bir süreliğine kadının üzerindeki beyaz örtüyü açtı. Dalgalı kahverengi saçlara sahip minyon yüzlü kadını görünce vücuduna ani ve kısa süreli bir titreme oturdu. Kadının yüzünü hemen kapatarak dolaba yerleştirdikten sonra morgdan çıkıp polislere selam vererek oradan uzaklaştı.
Kadının yüzü gözlerinin önünden bir türlü gitmiyordu Hamdi’nin. Teninin pürüzsüzlüğü, saçlarının parlaklığı, dudağındaki ince kıvrımlar aklını başından almıştı adamın. Hastaneden ayrılıp evine gidince hemen banyoya girip mastürbasyon yaptı ve yatağına süzüldü. Uykuya dalarken dudaklarından bir tek cümle dökülüyordu sürekli. “Hiç akrabası yok!”
Sabaha karşı rüyasında kadını gördü. Adı Lale’ydi kadının. Onunla lüks bir kafede buluşuyorlar, daha sonra eve geçerek deli gibi sevişiyorlardı adamın kirden yağ bağlamış kanepesi üzerinde. Hamdi organına hakim olamıyor kadının en derinlerine girmek istiyordu. Kadının içinde gidip geldikçe penisi daha büyüyor, büyüdükçe daha sert darbeler indirerek zevkin doruklarına çıkıyordu. Penisinin kadının midesine kadar ulaştığını hissettiğinde, Hamdi’nin tanrısal gücü kadına zevki ve acıyı bir arada tattırdı. Bir an sonra Lale’nin zevk çığlıkları acıyla karıştı ve kan kusmaya başladı kadın. Zarif dudaklarının kenarından sızan kan oluklarını gördükçe adam daha da zevke geliyor ve darbelerini daha da sert indiriyordu. Organının, kadının göğüs kafesine kadar ilerlediğini hissetti. Kadının tiz çığlıkları evin duvarlarını aştı ve gecenin karanlığında kayboldu. Hamdi böğürerek boşaldı. Adamın menileri kadının kan kusan boğazından şelale gibi fışkırdı. Kadının içinden çıktığında,bütün iç organları vajinasından dışarı döküldü. Lale’nin cansız bedeni yere yığıldı. Rehavete uğrayan adamın gözleri, yere saçılan organları görünce büyüdü, adam tekrar sertleşti ve bir an Lale’yi unutup yeni sevgililerine, solgun halıyı kırmızıya bulayan organlara yöneldi ve onlarla oynaşmaya başladı.
Kan ter içinde uyandı Hamdi. Soluk soluğa kalmıştı. Çamaşırının ıslandığını hissetti. Gördüğü rüyayı hatırlayınca pantolonunun önü yine kabardı. Yüzünü yıkayıp kendine gelmeye çalıştı. Akşamdan kalma bayat çayı ısıtıp alelacele bir kahvaltı yaptı ve hastaneye, işe gitti. Kapıdan girerken bile hala aklında rüyası vardı. Bütün gün gitmedi aslında gözlerinin önünden o görüntüler. Morgun yanından geçerken gassal ile selamlaştı.
“Dün geceki kadın cesedine sahip çıkan olmadı mı abi?” diye sordu.
“Valla kimsesini bulamamışlar Hamdi’m, Allah rızasına biz gömecez artık,” diyerek adamın duymak istediği sözcükleri söyledi gassal.
Planı oldukça basitti. Nöbet listesinde adını görmüştü ve bütün gece zemin katın nöbeti ona emanetti. Herkes el etek çekince koridorun bütün ışıklarını söndürecek ve işini görecekti.
Saatler aktı, insanlar koridorlarda koşuşturdu, güneş batıya yöneldi ve başka memleketlerde doğdu. Hastane personeli, temizlikçiler ve nöbetçi hemşireler, morgun olduğu zemin katı terk etti. Artık orada sadece Hamdi ve dindiremediği şehveti vardı. Koridorun yanan tek ışığını kapattı, cep telefonu ekranının ışığına gerek duymadı yolunu bulmak için. Apış arası ter ve prostat sıvısıyla sırılsıklam olmuştu. Bir an göğsünün sıkıştığını hissetti ancak bunu yıllardır özlemini duyduğu ana çok yaklaşmış olmasının verdiği heyecana yordu ve üzerinde durmadı. Yanında sabah işe giderken bir süpermarketten aldığı prezervatifler ve kayganlaştırıcı vardı. İşini bitirdiğinde geride iz bırakmaması gerektiğinin farkındaydı. Doktorlar bir otopsiye ihtiyaç duyabilir ya da üniversiteye eğitim kadavrası olarak gönderilebilirdi ceset ve birisi mutlaka ona ait bir sperm damlası ya da başka bir iz bulabilirdi.
Aklındaki bu düşünceler ve tedbir planlarıyla morgun önüne kadar geldiğini sonunda fark etti. Elini yavaşça uzattı kapıya, anahtarı iki defa çevirdi ve gıcırtılı sesi duydu. 5 numaralı dolaba yöneldi, kapağı açtı. Buzdolabının çekmecesini kendine çekti. Kadının üzerini örten örtüyü kaldırdı, soğukla bembeyaz kesilmiş tenini görünce sırıttı. Parmaklarıyla kadının vücudunda bir süre gezindi ve bedeni kucaklayarak gasil masasına yatırdı.
Karşısında yatan güzelliğe bakmaya doyamıyordu. Kadının üzerine çıktı, dudaklarını öpmeye koyuldu. Diğer yandan elleri kadının ikiye ayrılmış göğsünü okşuyordu. Daha fazla dayanamadı ve pantolonunu çıkardı, sertleşen penisine prezervatiflerden birini geçirdi, yavaş hareketlerle kadının içine girerken beyninin kafasının içinden çıkıp beş metre havada asılı kaldığını hissetti. Tıpkı 100’lük bir votkayı sek içmek gibiydi. Boşalacağını hissettiğinde kadının vajinasından çıktı ve bir süre bekledi, bu anı olabildiğince uzatmak istiyordu. Menileri geri çekilince kendini tekrar kadının üzerinde buldu. Artık vajinasıyla değil, bağırsakları dışarı çıkmış batındaki yarayla ilgileniyordu. Seksin sarhoş ediciliğiyle temizlenmiş yaranın içinde gidip gelirken bir an kadının hareket ettiğini sandı ve aynı anda aptallığına güldü.
Gözleri kapalı, kafası yukarıda kadını becerirken boğazının yandığını hissetti. Gözlerini açtığında delirdiğini düşündü. Kadının ince, narin parmakları boğazını sarmalamıştı. Korkuyu hissetti. Bir süre sonra nefes almaya çalışırken hırıltılı sesler çıkarmaya başladı, gözlerinden akan yaşlar yanaklarını ıslattı ve masadan yere düştü. Direnecek, kendini kurtaracak gücü bulamamıştı adam.
Lale gözlerini açtığında nerede olduğunu farkındaydı. Kısa süreli ölüm halindeyken, etrafında olup biten her şeyi duyumsayabiliyordu. Üzerine binmiş sapığı görünce korku, şaşkınlık ya da benzeri duygulara kapılmadı. Adamı bir çırpıda öldürdü, yere yığılan cesedin üzerinden atlayarak ayağa kalktı. Giyebileceği bir şeyler aramak üzere koridorda sıralanan odaları dolaşmaya başladı.
12.03.2013
Burdur - Adil Öztürk
adilozturk@mail.com