Evet arkadaşlar bu sefer başka bir öyküyle karşınızdayım. Ancak bu sefer daha önce denemediğim bir şey yaptım ve "tek bölümlük" bir öykü yazdım. Aslında biraz da dövüş sahnelerindeki yazım sanatımı geliştirmek için yazmış olduğum bir öyküydü.
Neyse, sizi fazla tutmayayım. Eleştirilerinizi esirgemeyin lütfen. Yazacağım diğer hikayelerde kendimi geliştirmeme yardımcı olacaklardır. İyi okumalar!ACEMİ SAVAŞÇI
Turnuva tüm hızıyla devam ediyordu ve sıradaki karşılaşma Akur’undu. Akur heyecanlanmaya başlamıştı. Genç bir savaşçı olmasına nazaran yapacağı ilk dövüş bu olacaktı ve sabırsızdı. Çığırtkan onun adını duyurduğunda hızlıca turnuva alanına doğru yürüdü. Rakibinin adının Lorak olduğunu da öğrenmişti bu arada.
Kollezyuma benzeyen bir sahada yapılıyordu turnuva müsabakaları. Alan yuvarlak ve oldukça da genişti. Hava tozla kaplıydı ve giren savaşçıların hemen hemen hepsi öksürerek giriyordu. Toza maruz kaldığı için öksüren Akur, bir süre sonra rakibini gördü. Oldukça lüks bir zırh giymişti. Üzerine vuran güneş ışığı yüzünden parlayıp renk değiştiren zırh göz kamaştırıcıydı. Kabzası ejderha şeklinde bir kılıç kınında duruyordu. Miğferinin göz siperlikleriniden göz rengini seçmek güçtü, ancak Akur’un keskin gözleri o gözlerin yeşil olabileceğini tahmin etti.
Lorak’ın yanında Akur bir dilenci gibi kalıyordu. Miğferi yoktu. Oldukça eski ve dayanıksız bir zırhı vardı. Kılıcının kabzası düzdü ve oldukça gösterişsizdi. Akur bu turnuvaya hem şansını deneyebilmek, hem de –başarma ihtimali her ne kadar az olsa da- kazanbilmek için girmişti. Birinciye 1000, ikinciye 750, üçüncüye de 500 Kraliyet altını veriliyordu. Üçüncü olmaya da razıydı Akur. Yeter ki kazanabilsindi. Ailesinin maddi sıkıntıları vardı ve bu herkese zarar veriyordu. Kazanmak, en kötüsü üçüncü olamk zorundaydı. Turnuvada derece elde edemese bile, en azından kendini geliştirme şansı olacaktı.
Çığırtkan müsabakanın başladığını duyurdu ve iki rakip birbirlerine bir yaklaşıp bir uzaklaşmaya başladılar. Akur hem rakibini tartarken hem de üzerindeki dayanıksız zırhın iyi yanlarını düşünmeye çalışıyordu. En azından daha rahat hareket etmemi sağlayacak, diye düşündü. Haklıydı ancak korunmaya da ihtiyacı vardı.
Bu arada Lorak gerilemeyi bırakıp yavaş yavaş Akur’a doğru gelmeye başlıyordu. O anda Akur’un aklına bir taktik geldi. Lorak ona doğru gelirken yüzüne düşüncelere dalmış bir ifade oturttu ve gerilemeye devam etti. Seyircilerle müsabaka sahasını ayıran metal bariyerin tam arkasında olduğunu hissettiğinde, aniden harekete geçti. Kılıcını inanılmaz bir serilikle kullanarak atağa geçti. Bu ani saldırının gerçekleşmesine çok şaşırdığı belli olan Lorak, hamlelerini güçlükle savuşturuyordu ve bir anda geri duruma düşmüştü. Kılıcının elinden ayrılmaması gerekiyordu ancak bunu başarıp başaramayacağından habersizdi. Kılıcını düşüren yenilirdi. Bu turnuvanın ilk ve tek kuralıydı.
Bu sefer farklı bir hamle denemeye karar veren Akur,bir adım geri çekildi. Sonra sıçradı ve kılıcına dosdoğru Lorak’a indirdi. Lorak ise tam zamanında kılıcını yan tutarak hamleyi durdurdu. Metalin metale değme sesi etrafta çınladı. Kılıçlar artı oluşturacak bir şekilde birleşmişerdi. Akur zorlamanın faydalı olmayacağını düşünerek hızlıca geriye çekildi. Sonra yeniden saldırdı. O kadar hızlı ve seri hamleler yapıyordu ki Lorak’ın yenilmesi an meselesiydi. İyice geriye çekilirken metal bariyerlere gittiğin fark etmemişti. Sırtı bir nesneye değince Lorak’ın yüzüne bir hayret ifadesi oturdu. Şimdi nereye kaçacağını bilemiyordu. Zaten Akur’un hamlelerini güçlükle savuşturuyordu. Daha fazla dayanamazdı. Beceriksizce bir hamle daha yaptıktan sonra Akur’un sinsice gülümsediğini gördü. Sonra Akur kılıcını kaldırdı ve daha önceden gerçekleştirdiği hareketi tekrarlardı. Lorak’ın bu sefer kendini savunacak gücü yoktu ancak tam zamanında sağ tarafa kaydı. Akur’un kılıcı bariyerde derin bir yamukluk oluşturmuştu. İşte tam zamanıydı. Lorak kalan tüm gücünü topladı, ayağını kaldırdı ve Akur’un sırtına bulabildiği tüm güçle bir tekme attı.
Akur hayretler içindeydi. Lorak’ın önünden çekileceğini hiç düşünmemişti. Kılıcı bariyere çarpınca bir sarsıntı kolundan başlayarak vücuduna yayıldı. Bir ürperti hissediyordu ve eli titriyordu. Kılıcını zorlukla tutuyordu. O anda sırtına sert bir tekme yedi. Yüzünü metal bariyere çarptı ve burnunun yumuşak dokusunun yarıldığını hissetti. Oluk oluk kan burnundan boşalıyordu. Yere yığıldı. Kılıcını da düşürmüştü bu arada. Çığırtkan Lorak’ın adını haykırırken, dünyadan uzaklaşmaya başladı.
Hayallerinin suya düştüğünü hissediyordu. İşte, turnuvanın daha ilk maçında yenilmişti. Başaramamıştı. Ailesini de hayal kırıklığına uğratmıştı Onlara galibiyet sözü vererek gelmişti buraya. Şimdi nasıl gidecekti eve? Nasıl açıklayacaktı bu rezil yenilgisini? Gerçek dünyadan iyice uzaklaştığını fark etti Akur. Göz kapakları kurşun gibiydi. Gittikçe derine indi, indi…