Daha nitelikli bir yorum yapmayı isterdim ama etkinliğe oy verip de yorum yapmayanları sonraki etkinliklere almayacaklarından feci korktuğum için üstün körü de olsa bir şeyler söylemek isterim:
Benim için kitap müthiş akıcı, eğlenceli, merak uyandırıcı ve düşündürücü idi. Böyle bir kitabı okuduğum ve anlatmak istediklerinin büyük bir kısmını yakalayabildiğim için mutluyum.
Başından sonuna ana karakterlerle özdeşleşip o uzun ve zahmetli yolculuğu hissettim. Kitap her ne kadar, zaman zaman cinsiyetleri değişen bireylerden oluşan bir toplumu anlatıyor gibi görünse de benim için iki insanın arasında oluşan, aşktan da değerli dostluğu anlatıyor.
“Bir erkek erkekliğinin dikkate alınmasını ister, bir kadın kadınlığının takdir edilmesini ister, bu dikkat ve takdir ne kadar örtülü, ne kadar dolaylı olsa da. Kış'ta böyle bir şey olamaz. Bir insan sadece insan olarak dikkate alınır ve değerlendirilir, ürkütücü bir deneyim bu.”
Genri Ai’nin ürkütücü bulduğu bu deneyim Estraven’le zorlu bir yolculuk geçirdikten sonra daha anlaşılır, kabul edilebilir ve sonunda mutluluk verici bir deneyime dönüşüyor. Okur olarak ben de Genri Ai’nin değişimini yaşadım: Başlangıçta kabullenemediğim çift-cinsiyetli olma durumu benim için de doğallaşmaya başladı. Bizi ayıran kadın-erkek, beyaz-siyah, arı-melez, zengin-yoksul gibi ayrımlar olmasa “öteki” diye bir şey olmayacağını gördüm. Kendimi zıttımla var etme savaşına girmediğim zaman ne kadar bütün olduğumu fark ettim bu yolculuğu okurken.
“Ben kendim gibilerden, toplumumdan ve kurallarından ayrıyım, o da kendisininkinden. Burada benim varoluşumu açıklayacak ve destekleyecek başka Gethenlilerle dolu bir dünya yok. Sonunda eşitiz işte, eşit, yabancı ve yalnızız.”
Cinselliği yılın belli bir döneminde yoğun bir şekilde yaşadıktan sonra kalan zamanlarını onun sersemletici, kışkırtıcı gücünden azade yaşamaları çok hoşuma gitti Gethenlilerin. Bir kadını, bir erkeği sahiplenme; cinsiyetim üzerinden erk sahibi olma ya da aşağı görülme gibi saçma sapan duygulardan arınmayı isterdim onlar gibi. Hayvanlardan daha akıllı olduğu söylenen insanoğlunun hala cinsel dürtülerle hareket etmesi ne garip aslında. Daha ne kadar gelişmeliyiz kendi zihnimizi layıkıyla kontrol altına alabilmek için?
Sonra savaşı düşündüm okurken. “Savaş” sözcüğünü bile bilmeyen, kullanmayan bir toplum nasıl olur diye. Okudukça düşündükçe aklıma yattı. Doğaya karşı mücadelesinden galip çıkan insanoğlunun, gücünü zayıf bulduğu her canlı üzerinde kullanmaya devam etmesi onun varlığının laneti değil mi? Bu acı gücün altında önce hayvanlar ezildi. Sonra kadınlar. İnsanlığı tanımlarken ben bile az evvel insanoğlu dedim. Basit bir sözcük seçimi mi bu? Yoksa “erkek”, “insan”ın yerine geçtiği için mi böyle? Erk’i doğa anadan alan ata bu gücü sonuna kadar kendi adına kullandı, kullanıyor.
“Cinsel çevrim ortalama 26 ila 28 gün sürüyor (ay çevrimine göre ortalayarak 26 gün diye alıyorlar bunu). 21 ya da 22 gün kişi somer durumunda, yani cinsel bakımdan aktif değil, gizil. 18. güne doğru hipofiz aktivitesiyle hormonal değişimler başlıyor ve 22. ve 23. günde kişi kemmer'e, estrus'a giriyor.”
Erkeğin olmadığı bir dünyada, güç savaşının, çarpışmanın, ele geçirmenin, hakimiyetin ne işi olur? Bir ay sonra hangi cinsiyette olacağı belli olmayan biri hangi kör olası atasından kalan erki kullanacak da üstünlük taslayacak?
Anne ve baba diye bir kavram olmadığından doğurduğu çocuğu sahiplenme ve biriktirdiği maddi, manevi varlığı geleceğe taşıma, soyunu sürdürme gibi bencil bir düşünce hangi Gethenlinin zihninde yer bulur ki?
“Daha garantili bir şeyin peşindeydi o; halkını bir millete dönüştürmek için garantili, hızlı ve kalıcı bir yol: Savaş. Bu konuda düşünceleri pek açık değildi ama oldukça kesindi. Halkı hızla ve tümüyle seferber etmenin başka bir yolu daha vardı; yeni bir din. Bu da elinin altında olmadığına göre bunu savaşla yapacaktı.”
Belirli bir cinsiyetleri bile yokken Gethenlilerin milli duygular içinde alev alev yanarak başka milletler üzerinde hakimiyet kurmaları da beklenemez tabi. Onlar en temel ayrımdan yoksunlar. Bu yoksunluk, öyle güzel bir yoksunluk ki “ben” ve “o” düşüncesinin çoğalıp “biz” ve onlar”a dönüşmesini engelliyor.
“Bunların en tehlikelilerinden biri de medeniyetin yapay, doğa dışı, yani ilkelliğin karşıtı olduğu iması... Elbette, yaldız filan yok aslında, hepsi bir büyüme süreci, ilkellik de medeniyet de aynı şeyin farklı dereceleri. Eğer medeniyetin bir karşıtı yaptıkları bir seçimi, bu iki karşıt arasında yaptıkları seçimi değiştirmeye zorlamak olduğunu düşünüyordum.”
Zorlu şartlar altında yaşam mücadelesi veren, hırstan yoksun ve ilerlemenin kendisine büyük anlamlar yüklemeyen bir halk neden daha fazla ilerleme için başka topraklardaki kaynaklar için mücadeleye girişsin?
O kadar çok ufuk açıcı düşünce var ki bu muhteşem kitapta, aklıma onlarca fikir üşüşüyor; lakin ben bunları layıkıyla size aktarabilir miyim, emin değilim. Sırf beynimde dolaşmaları bile beni mutlu ediyor. İyi ki bu güzel kitabı okumuşum. İyi ki.
Not: Gücüm olursa kitabın çevirisine dair de bir şeyler yazacağım. Bir paragrafın İngilizce ve Türkçe'sini koymayı düşünüyorum çevirisinin güzelliğini göstermek için. Ümit Altuğ'un zihni ve elleri dert bulmasın.