Bölüm iki= 'Birleşme'
Sabahın erken saatlerinde Seda kapıdan çıktı ve çarpmaması için hiçbir çaba göstermedi. Bir kadın çığlığı duyuldu ve Seda arkasına bile bakmadan köşeyi döndü. Sonra, daha ne olduğunu anlayamadan bir fren sesi duydu ve korkuyla haykırarak elindeki bavulu yere attı.
Büyük ve lacivert bir Mercedes tam önünde duruyordu. Kapının telaşla açıldığını ve karamel saçları beyaz bir bantla tutturulmuş -kendi yaşlarındaki- bir kızın korkmuş mavi gözlerinin ona doğru döndüğünü gördü.
“Hey, iyi misin? Ben.. özür dilerim, üzgünüm. Kenan seni görmemiş olmalı. İstersen gideceğin yere bırakalım seni?”
“Gerek yok, iyiyim ben, yürüyebilirim.” Derken bile, arkada bıraktığı ailesini –aile denebilirse- düşünüyordu. Kızlarını bikaç ay boyunca göremeyeceklerini bile bile, sanki inadına yaparmış gibi yine, yine, yine kavga ediyorlardı. Seda bu kez sorunun ne olduğunu bilmiyordu, öğrenmek de istemiyordu zaten.
“Bence sen iyi değilsin. Gel benimle.” Dedi ve konuşmasına fırsat vermeden onu arabaya bindirdi karamel kız.
Araba rahat ve konforluydu. Koskoca bir yaz, kafayı yemekle yeterince meşgul olmuştu zaten, bunun için de böyle bir arabayla, burslu gittiği –maddi durumlarının pek iyi olduğu söylenemez- kolejin yatılı olmasına binlerce kere şükretti.
“Sen de mi okula gidiyorsun? Hangi okul?”
“Özel gökkuşağı koleji. Ya sen?” kız ona şaşkınlıkla baktı.
“Aa, ben de oraya gidiyorum. Ama bu şehre henüz bu yaz geldim, hiç kimseyi tanımıyorum.”
“Zaten tanısan da fark etmez, pek cana yakın insanlar değillerdir.”
Kız gülümsedi. “Bu duyguyu iyi bilirim. İsmim Nesil.”
“Ben de Seda.”
Kız bir an birey söyleyecek gibi oldu, sonra omuz silkti. Okula varana kadar, geçmişteki yaşantıları hakkında konuştular.
xxx
Yine arabadan ilk inen Alara oldu. Ama bu kez keşfe çıkmadan önce, ikizini bekledi. Sonra arabanın bagajından bavullarını aldılar ve yeni okullarına doğru ilk adımlarını attılar.
Müdürün odasına gidip, geldiklerini bildirmeleri, yatakhaneye eşyalarını bırakmaları be babalarıyla vedalaşmaları yalnızca 15 dakikalarını aldı. Dersler ertesi gün başlıyordu. Ve bu da yeni insanlarla tanışıp, yeni okullarını keşfetmeleri için koskoca bir gün demekti!
Heyecanla dışarı çıktılar. Okula gelmekten mutlu olan insanlar, arkadaşlarını arıyor ve hararetle tatil maceralarını anlatıyordu. Mutlu olmayanlar ise, arkadaşlarının gelip kendilerini bulması için bir köşeye tünüyor ve 9 aylık bir işkenceye daha hazırlanıyorlardı.
Onları ilk gören Dilara oldu. Bir banka oturmuş, kendi yaşlarında iki kız. İkisi de yalnız görünüyordu ve biri –mavi gözlü olan- merakla insanlara bakıyordu.
Dilara da ona bakarken bakışları karşılaştı.
İkisi de midesinde garip bir şeyler hissetti ve güçlü bir çekim duygusu.
Sonra Dilara gülümsemek için kendini zorladı ve ikizini onlara doğru çekiştirdi.
“Merhaba, ben Alara. Bu da ikizim Dilara. Şey.. buraya yeni geldik ve kimseyi tanımıyoruz-”
“Ah, bugün şans benden yana. Ben de yeniyim, Seda’yla da yolda karşılaştık. Adım Nesil. Memnun oldum.”
“Biz de. Dilara konuşamıyor, ama eminim o da memnun olmuştur.” Dilara baını evet anlamında salladı ve koskocaman gülümsedi.
xxx
Orenta karanlık zindanın bir köşeyinde sessizce otururken, kapı açıldı, içeriye parlak gün ışığı dolunca da gözlerini kırpıştırdı. Gelen Tiriq’di.
“Sana haberlerimiz var, Orenta. Seni gün ışığına davet ediyorum.”
Orenta ona baktı, sonra başını yeniden yere indirdi.
“Karanlıkta kalmayı tercih ediyorum, efendim. Artık beni alması an meselesi.”
“Onun seni almasına asla izin vermeyeceğimi biliyorsun. Gel benimle.”
Kadın itiraz etmenin aptallık olduğunun bilincindeydi. Tiriq odasından yalnızca toplantılar için çıkardı. Ki onu almaya gelmesi hem büyük bir onurdu, hem de büyük bir tehlike işaretiydi.
Orenta güneşi yeniden gördüğüne sevindi. İki koca gün, o zindanda hiçbir şey yemeden de kimseyle konuşmadan oturmuştu. Bilerek yapıyordu bunu. Geçmişte korkunç hatalar yapmıştı. Ve Orenta yaptıklarının bilincine şimdi varıyordu. Bu yüzden karanlığa giderek, siyah admın onu almasını istemişti. İşte bu yüzen karanlık bir yerdeydi, ışıksız bir yerde, renklerin görünmediği.
Bir gün renklerin hiç görünmeyebileceği ihtimaliyle ürperdi.
Konseyin toplandığı büyük salona gelince, Tiriq gidip başkan koltuğuna oturdu. Orenta da kendisi için ayrılan koltuğa geçti. Sonra da toplantı başladı.
“Önce sen başla, Stefy. Yoksa sana dünyalılar gibi Kenan mı demeliyim?”
“Hayır, efendim. Kenan olmak çok zor bir iş. Hem küçük koruyucuya bir şey anlatmadan onu korumalıyım, hem de O’na karşı zihnimi korumalıyım. Şoför olduğum zaman saf bir insanoğlu gibi davranıyorum. Ne yazık, ne yazık!”
“Görevi istemiyorsan, başkasına verebilirim Stefy, haklısın zor bir iş. Seni zorlamıyorum.” Stefy başını iki yana salladı.
“Olmaz, efendim. Benden daha güçlü bir zihin ustası günümüzde –tabi sizden başka- . O’na karşı hiç şansımız kalmaz. O kadar güçlü ki…”
“Anlıyorum… Neler olduğunu anlat bana.”
“Koruyucuyu okuluna götürüyordum, efendim. ‘O’, öyle emretmişti. Ancak yolda, diğer koruyucuya rastladım. Aklımda aniden bir şimşek çaktı ve onlara küçük bir oyun oynadım. Koruyucuya hafifçe çarpar gibi yaptım, Nesil panik oldu –o kadar iyi kalpli ki!- ve onu arabaya aldık. İkisini okula bıraktım. Bir köşeye gizlendim ve Birleşme yaşanana kadar bekledim. Oldu efendim, başardılar! Birleşme yaşandı! Artık birardalar ve onlar birlikte olduğu zaman siyah adamın kendi gelmeden hiç kimse kıllarına bile arar vermez!”
Konseye bir rahatlama dalgası yayıldı. Tiriq bile muazzam derecede rahat görünüyordu.
“Şimdi. Yeni plana geçelim. Stefy, en görevine devam edeceksin. Zorlandığın zaman bizi çağır, yardıma her zaman hazırız. Tomaco, sen müdür yardımcısı olacaksın. Cissy, sen de kantinde çalışan admın yeğeninin kılığa görip onu iyarete gideceksin. Orenta… Sana gelince. Sen de yeni Türkçe öğretmeni olacaksın.”
Orenta şaşırdı, ama yine de gülümsedi. “Peki, efendim.” Dedi nazikçe bir reverans yaparak.
“Oxis. Ne yapacağını biliyorsun.”
“Evet, efendim. Yapacağım.”