Tekerleklerin taşlı yolda zorlukla ilerlediklerini hissedebiliyorum. Fonda arabesk müzik çalarken sarsıntılı bir şekilde yolculuk yapmak benim gibi panik atak birisi için gerçekten zor. Evhamlı ruh halim her an her şeyin olabileceği düşüncesini benimsemiş durumda. Okulda, yolda, evde... Hiçbir zaman güvende değilmişim gibi. Sanki mistik bir öyküden fırlamış bir çöl tilkisi ile karşılaşacakmışım gibi.
Evet, yine aynı şekilde hissediyorum. Külüstür servisin sonu belli olmayan virajları her dönüşünde, irkilerek sağa doğru kaydığımı şoföre belli etmemeye çalışıyorum. Kalın kitaplarla dolu çantamın iplerini sıkı sıkı kavrıyorum. Çocukluğumdan tanışık olduğumuz kavak ağacının yanından geçerken panik atak krizinin eşiğindeyim. Gözlerim sulanıyor, avuçlarım terliyor. Servis turuncu renkli apartmanın önünde şaşırtıcı bir şekilde kendini frenlemeyi başarıyor. Dilimle kuru havadan dolayı çatlamış dudaklarımı nemlendiriyorum. Şoförün ''Hadi be gızım, acele et!'' haykırışları içerisinde kendimi asfalt yola bırakıyorum.
Uzaklaşan servisin homurtuları, lodosta sarsılan ağaçların gürültüsüne karışıyor. Titreyen bacaklarımın beni taşıması için dua ederek demir bahçe kapısına doğru yürüyorum. Sol elim demiri kavrayıp ittiriyor sağ elim ise ilkel silahımı, çantamı, kavramaya devam ediyor. Taş yolda ilerliyorum.
Sanırım şuan belayla karşılaşmam gerek.
Hiçbir şey olmuyor. Derin bir nefes alıp gerilmiş kaslarımı gevşetiyorum.
***
Turuncu renkli apartmanın önündeki kız, terlemiş parmaklarını zile doğru uzatıyor. Omuzlarında dalgalanan kumral saçlarından olsa gerek arkasında mutasyona uğramış çöl tilkisinin farkında değil.
***
Ellerim zili buluyor.
***
Kızın yaptığı son şey zile basmak oldu.
***
Dızzttt!!!