Kayıp Rıhtım Arşiv Forum
Liman Kenti => Düşler Limanı => Şişedeki Mısralar => Konuyu başlatan: Marjuarane - 10 Mayıs 2015, 00:22:45
-
kaç yalnızlıkla sevişti sensiz odam
kaç kalem kırıldı ateşin korlarında
nazikçe sokuldu yaramaz bir fısıltı gibi
başucumda kırık bir aşkın kırıntıları
nefesimde süzülen anıların hırıltıları
tenimde yaşlanan gözyaşı kırıkları
acıttın beni
yalnızlık dolabından
silüetinle giyindim yine gecemi...
...
hüznün kapısının önündeki
bekleme odasının arka çeperlerine bakan
anılar bahçesinin
içinden fısıldayan
sonbahar rüzgarındaki
fetbaz gençliğin
kırık lakırtıları...
Eylül 2005
-
İyi geceler. Hüzün Tepkimeleri: Bana Bir Sen Ismarlarsın adlı şiirinizi de okudum ve buraya yorum yapmak isterim. Aslında bunları aynı başlık altında yazsanız hem düzenli olur hem de başka şiirlerinizi de okumak isteyenler için kolaylık sağlar. :)
Şiire gelirsek beğendim, tebrik ederim. Şiirde imgeye ve özgünlüğe her şeyden çok dikkat eden biri olarak en çok da şu kısmı sevdiğimi itiraf etmeliyim:
''...
acıttın beni
yalnızlık dolabından
silüetinle giyindim yine gecemi...''
-
Öncelikle beğendiğinize sevindim. Şiirde imge ve farklılık yazma amaçlarımdan biridir. Sanatın her hangi bir dalında bir eser ortaya çıkaracaksam özgün olmasını isterim. :)
Haklısınız, aynı başlık altında toplamak daha işlevsel şiirleri okumak adına. Bu başlık altında devam edeyim paylaşmaya.
-
SÖKÜK: 1
"Duruşma başlamıştır."
hüznün buselerine düşen damlalar
hücresindeki birikintilere yansıyan gözyaşları
iradesi bodur,adımları salaş
ruhu üzerine bol gelen elbise
dikişleri yarı fetbaz yarı sürtük
sünmüş tutkularının mateminde
anıları
dünden bugüne sanrıları
hayatı
"zamanın rüzgarlarına binmiş" dilenci
yalnızlığın kuzguni griliğinde askılık
serseriliği izbe
merdivenlerinin tahtalarında aksak
hıçkırıklarının narası duman
sırça köşkünün mahzenine
bir kaçışın adımları köhne duyguları
kalpten kalbe mülteci
içten dışa tefeci
yaşları sökük
rahiyası yırtık pırtık
gardı bölük pörçük
ışıltısı delik deşik
ruhuna;
hep aynı yoldan giden
hep aynı taşa takılan
hayalleri saçları gibi keçeleşmiş
bastonu nasırlı bir eskici
hırlaşan ilmikler tüner boynuna
darağacında sırça köşkünden atılan zümrüdüanka
sığınağı;
hiç yaşlanmayan buğulu gülümsemeleri
"Sanığın tutukluluk hali kendi içinde devam etmektedir...
Sanığı hücresine götürün."
Ekim 2005
-
Sökük: 2
-KÖHNE KULÜBE-
Sökük yüzün boş beşik
sallanan kirli yaşlar
kötülük bakıcı, imge elbiseli
iyilik askılı
yaşam bebek, bileklerinde karabasan
umut oyuncak, bakıcıda
kül makyaj, yüzün mezar
ölüm aynan
bol gelen gerçekte
askılık yalan
köhne kulüben zaman
çizik tahtalarında yılların yalnızlığı
bastonu nasırlı bir eskici
köhne kulüben sırtında taşınan
Kasım 2005
-
Sökük: 3
"Sanığın kendi içindeki tutukluluk hali devam
etmektedir.Sanığı hücresine götürün."
-HÜCRE-
iç ülkemdeki hapishanemde bir mahkumum
kendi parmaklıklarımı kendim dövdüm
hezeyandan örülme buhranlarım
dört duvarıma çivili
hazan mevsimimin kokularının kırıkları
üzerine yapıştırılmış
kalp grafiğindeki yükselip alçalan sinyallerden
topuzlarına kadar keder atımlarından yollar kurulu
günlerim tek tek asılı
sesleri dokununca birbirine çarpışlarda
kristalize süs eşyalarından dökülen tınılar
hırıltılardan dokunmuş bir karnaval sunuyor loş karanlığa
her bakışımda süs eşyalarında donuklaşma
değişimleri buzlu gam parçalarına
düşüşleri dağlardan dökülen çığ
hücremin tabanındaki anılarıma
eriyişleri sanki bir alev coğrafyasına dökülmüşcesine
damla damla anılarımın her tarafında
birleştiler
dönüşümleri küçük küçük akarsular
kendi oluşturdukları denizlerde bıraktıkları alüvyonlar
deniz kabuklarında zaman gemileri demirli
alüvyonların sürgün limanında
hırçınım
hepsini fayı tutmuş ömrümün dört duvarına attım
yaklaştıkça ne zaman olduğu bilinmez deprem
duvarlarım çatlak çatlak
deniz kabuklarının dokunuşlarında
yirmiyi aşkın gri çerçeveleri sınırlayan kırıklar
çocukluğum hücremin tavanında
sıvı kristal görüntülerin bulunduğu bilgisayar ekranı
düşlerim kristallerde saklı
sarsıntılarla çatladı
ekrandan dört duvarıma akışlarda
zaman gemilerinden sızıyor yıllarım
yılankavi bir şekilde duvardaki kırıklarda
yarıklardaki boşluklarda düşlerim
ilerleyişleri kılcal damarlar misali
anılarımdaki yaş denizlerine sarılışlarda
dibe batışları suyun kaldırma kuvvetinden fazla
isyanlarım gözyaşı denizlerinden sondajlamakta
alevlerim yüzeyde
asiyim
hepsini duvarlardaki deniz kabuklarına fırlattım
yanışları çıtır çıtır
hücremi aydınlatışlarda
külleri pastelleşti
çerçeveleri tablolaştırdı
dışardaki gardiyanıma verdim
penceremin kenarında narin sesler
umut misali bir kuş
gözlerinde Dünyanın İnci'si şiir
Kız Kulesi'nin karşısında biri
zaman gemilerini yüzdürüyor
tekrar alınmak üzere isyanları
emanetçi martılarda
keşke martılar sesleriyle hepsini satsa
Haziran 2006
-
KEMİRGEN
"Pardon!bakar mısınız? Siz de polyanna elbisesinden var mı?
İçimdeki umut dilencilerine vereceğim de giymeleri için, çok
pespaye görünüşleri var yazık gerçeğin soğuğunda donmasınlar."
"Peki bu elbise onlara ne kadar dayanır?"
"Başka arka sokaklardaki umut tacirlerine verene kadar!"
"Ne için?"
"Bir şişe yalan için...!"
...
KEMİRGEN
"Gül kurur,düşer yaprakları
Bahar gelse de istemez yağmurları"
Bende sen sende ben
Koş desen çelme sen
Bende gül sende gamze
Yüz desen çizen de sen
Koşu alanım önümde uzanıyor
Zanlı adımlarım
Düşünülmüş yolumda
Rüzgara karşı
Zaman itiyor durmadan
Yerimde kalsam benden ne götürür?
Bakışlarım uzak ufuklara semender
Nazlı duvarlarında
Örselenmiş kıvrımlarında
Sınırlarıma karşı
Zaman itiyor durmadan
Sarmaşıklarla örülmüş aşka sarılsam ne olur?
Ben bir satıcıyım
Bir elimde acılarım
Birinde hüzünlerim
Elbiselerim delik deşik anılarım
Yüzümde ölü gülüşlerim
Gözlerimde boş bakışlar
Satsam isyanlarımı alan olur mu?
Zaman kemirgen varlık
değil mi?
Di(ü)şlerinde öğüttüğü benim
lapa yapan da sen
Ben bana benzerim
Seni bana getiren budur
Ben benden koparsam
Seni sana getiren budur
"Yüzüm sökülür yüzünde
Yama tutmaz iğnelerin"
Zaman geçti gözümün önünden
Boş koşan geçmişin hipodromunda
Çok koşan maskeli jokey(r)lerin
Atbaşı gelecek ganyanında...
...
"Gel kardeşim gel, çok satıyor bunlar"
"Pardon çok satan ne?"
"Beyaz yalanlar"
"Bana bir iki tane lazımdı ama hiç sevgi kalmamış elimde.
Acaba takas yapsam olur mu?"
"Takas ama bakalım değerleri uyacak mı?"
"Beş tane umut versem karşılar mı?"
"Hayır olmaz ama onun yerine güzel maskelerimiz var
onlardan verebiliriz..."
"Aynı işi görür mü?"
"Evet kardeşim niye görmesin bu devirde
Ha maske olmuş ha söz ikisi de aynı kapıya çıkar"
"Peki siz kimsiniz de bu kadar rahat konuşuyorsunuz?"
"Sen"
"Ben mi...ama ben nasıl olurum, siz bana benzemiyorsunuz ki"
"Maskeler ne güne duruyor..."
...
"Ne yaşanmıştır yaşanmış olanın ipliklerinde nasıl dokunduğunu zamanın anlatmak
Ne yaşanmamıştır yaşanmamış olan yaşanmışlığın kiliminde yaşamı anlatmak..."dedim
"Peki o kilimi dokuyanlar kim?"dedi
O istedi, ben yazdım
O küstü, ben ağladım
O ipti, ben sandalye
O aşktı, ben mezar...
"Ben değilim"dedim
"Sen kimsin?"dedi
"Aynı sorunun vızıltısı bende de mevcut,bi bilsem kim olduğumu..."dedim
"O zaman neye göre yaşıyorsun?"dedi
Ocak 2006
-
KAYGAN YOL
gülümseme; ikinci el tezgahlara düşmüş eski hatıralar gibi
üzeri makyajlanmış sarkık geçmişin, sayı boncukları gibi
tezgahlara dağıtılmış hezeyan pazarında...
donu düşük kelimeler
kaygan yolda düşer
çıktı köyünden Kezban(*)
bohçası sırtında isyan
kız başına nere gidersin
yol kaygan düşersin
aldatmak;
zerafeti bozuk sadakat elbisesi
yarı açık düğmeler
minneti çarpıtılmış özveri
inanmak;
jartiyeri kaçık aldanış
malik ruhun yatağında
saflığı örten ruj lekesi
açık saçık öpücükler
barakalaşmış arzuların
kerpiç sevgileri
yakası açılmadık cümleler
amacı bozuk mala darbeleri
aşkının hizmetçi bedenine
ülküsü malikhane
mülkü virane
Şubat 2006
(*) Sadece bir isim
-
AĞLASIN GÜZ
Yaz doyumsuz zamana kuma
Kapat gözlerini ’uzun bacaklı güneş’
Aç her şeyini bulutların masmavi yatağında
Ağlasın güz unutulmuş battaniyesinin altında
Bakışları ıslaktı günlerin
Kışın perdesinden hüznü aralarken yüzü
Cemreler düşerken bulanık nefesinin buğusuna
Bahar çığlıklarında yarı açık sürgün
9 Mart 2006
-
BEN ARTIK SENDEN GİDİYORUM
Ben artık senden gidiyorum
Sende yeşermeyen bende meyve veren bir aşkla
Ben artık seni sana bırakıyorum
Bende olmayan sende olan hiçbir şeyle
Sen uyanamadığım bir rüyaydın
Gözlerim kapalı hep hayalinle orada kaldım
Sen kalbime yerleşip sahibi oldun
Ben sende misafir bile olamadım
Sen hep gözlerimden bakışlarıma gidip geldin
Sende dilsiz bende hiç susmayan hasretle
Ağladığımda sığındığım tek limandın
Ben artık gözyaşlarımdan gidiyorum
Ağustos 2014
-
Gül Saçımı Bahar Bir Buket Hüzün
Bu bahar başka yüzü döner aşka
Gözyaşı eteğinde güzün yüzünü döker toprağa
Sarı yapraklar hazin ardında kalan hüzün
Gökyüzü gri bakışlarla cemrelere gebe güzün
Bu aşk başka yüzü iğneliyici şaka
Gülüş mimiklerinde baharın yüzünü saçar mehtaba
Kararsız tomurcuklar sezeryan önünde uzanan heyelan
Gökyüzü kızıl çatışlarla maviliğe gebe hezeyan
Bu şaka serzeniş yüzü yanan terleyiş
Boğazı düğümlenmiş yazın yüzü suratsız bekleyiş
Yeşil yapraklar tutarsız ardında kalan huzursuz
Gökyüzü soğuk bakışlarla boğukluğa gebe uğursuz
Bu terleyiş perleniş yüzü kırık gülümseyiş
Gamzesi bükülmüş kışın yüzü buruk bileyleniş
Umutsuz başaklar hicran önünde uzanan hüsran
Gökyüzü donuk çatışlarla aşksızlığa gebe hazan
Bir başkayım bu akşam
Gül saçımı bahar bir buket hüzün
Kar taneleriyle bağlanmış güzün
İçinde yazdan kurumuş yüzüm
Bu masal devşirme hardan
Ne kalbe yaslanır
Ne dilde paslanır
MART 2006
---------
Eski Fotoğraflar: Saklambaç
zaman saklambaç oyunu gibi
gözlerin kapalı
sayıyorsun tek tek ömrünü
dürtüyorlar seni
açıyorsun karşında melek yüzlü biri
ebeleniyorsun...
azmettirici zamanın ellerinde
hayatın gaspı ölümün fidyesi
zaman uzun uzadıya uzatır seni
uzadıkça kısalırsın
takar başparmağına kağıttan gemiyi
yazar kaptanın adı soyadı
eski bir fotoğraf gibi
MAYIS 2006
---------
Perde
Ruhumda bakışlarının ipleri salınır
Gözyaşlarımı asmaya
İpler dokunur umut tersanelerinde
Hüznümün penceresine perde
Yüzünü açıp açıp ağlamaya
Aşk düş kanatlı bir gemi desenlerinde
Eylül 2006
---------
Tadilat
Dokuyor havanın soluğunu sonbahar
Rüzgarın çığlıkları ilmek ilmek bağlıyor zamanı
Hüzün;dudaklarımla gözlerim arasında duvar
Üzerinde güzden dokulu kilim
Çift katlı zamanın merdiveni dayalı
Basamaklar kayıyor açıldığında dudaklarım
Düşüyor nefesime
Kırık tavandan sızan damla kristalize
Bakışlarında soyunan sonbaharı giyindi yüzüm...
Mart 2010
-
Bütün Dillerime Aykırısın Sen
aşkımız;
yaldızlı bir kitap kapağından farksız
içi boş paragraflarla bezeli
kelimeler doğru düzgün düşünülmemiş
cümlelerin anlam aralığında bütünlük yok
kavram kargaşalarıyla dolu sayfalar
bir kitabın içindeyim
beni kendisine hapsetmeyen bir roman
bakışlarımda canlandıramadığım
okurken,cümleler sadakatsiz
kavrarken,düşünceler özverisiz
o sayfalar da saklısın sen
darmadağınık ve anlamını bulamadığım
aşk dolgulu kelimeleri serdim paragraflarıma
virgülü yanlış yerde kullandın
o kadar üç nokta koymama rağmen
sildin
tek nokta koydun
beni ayartıcı cümlelerinde nesneleştirdin
kısa cümlelerle aldattın
seni düz yazmaya çalıştım
devrik oldun
en önemli imla hatamsın
ne her şeysin ne de hiçbir şey
dil kurallarıma aykırısın sen
seni özne yerine koydum geleceğimde
belirtisiz nesneliği seçtin
sandın ki hep sözde özneyim ben
düşlerime kattım seni
çok gereksiz sözcük kullanmışım
anlatım bozukluğundan çıkmadın
çizdim düşlerimi
bütün dillerime aykırısın sen
bütün algılarıma
ufak can kırıkları koydum kelimelerimin arasına
anladım ki
sen bana hiç anlamlı cümle olmamışsın
kitaptın ruhuma
kalbimden çıkan
Mart 2006
Duvar
Sanki arada çift taraflı bir duvar sessizlik
Beni benden eden sesinin tınılarıyla dolu
Üstü örülü sarmaşık
suskunluğunla uzayan suskunluğum
Harcında gömülü kalbimin atışları
İçinde aşk denen hazine sandığı
Bir konuşsan açılır titreyişi
Gülümseyen sözlerine takarsın
Kelimelerinin ışıltılarını serp
kahve kokulu zarafet dokulu gözlerinden
Sırılsıklam bir aşığın duygu sağanağına
Bilesin ki yeniden yeşerir düşleri
Sana kavuşacağı günün özlemiyle uzar kökleri
Kasım 2009-Ocak 2010
İçecek alır mısınız?
buyrun!
içecek alır mısınız?
zaman bir semaver
tak hayata
dök geçmişe
biraz anı kat
gerçekliğin hüznüyle karıştır
iç geleceği
nasıl olsa yaşadıkça gelecekte geçmiş olacak
bu biraz koyu oldu
düş katalım açılsın
yetmedi mi
biraz da aşk
gerçi rengi kırmızıya çaldı
neyse karıştırın gitsin
fiyatlarımıza ölüm dahildir
ödeme yapmayı unutmayın!
aslında firmamız müşteri memnuniyeti için çalışır
memnun kalırsanız merkezimiz Zincirlikuyu'da
şubelerimiz de her daim açıktır
böyle bir hizmeti hayatta bulamazsınız!
hoş geldiniz!
buyrun şu masaya
oradan bir tane fiş ver!
afiyet olsun
Ocak 2007
Cetvel
geleceğin kağıt üzerinde çizilmiş bir cetvelde
başlangıç noktası koyulmuş
ilk santimlerini bastırarak çizmiş kalemler
mesafe ilerki bölümler
inceden alınmış karar yüklü nokta komisyonu
ilk santimlerinde özerksin bağımsız çizelgende
senin konumların konumlandırılmakta
kalemler çeşit çeşit
düzlemeyi bilen gelmiş
renk renk izler kağıtta
özerkliğine müdahale
sen ise bağımsızlık savaşındasın
seni senden koparmaya çalışan
senin kimliğine senden ziyade saldırı
seçeneksiz yönlendirmelere yöntemler
anlıyorum ki bu düzeni düzenler düzenler
Ekim 2006
-
SON SEZON FİNALİ
Yalnızlık diz boyu
Yıllarını gözyaşlarına diz
Bırak kalsın yüzünde izi
Aynaya baktıkça tekrarını izlersin
'aşk' diye oynadığın dizinin
Şubat 2014
SARHOŞ FISILTILAR
sevişmek senleşmekle
ölüm sevişmekte
sereserpe yatmış
alay eden öpücüklerin
tavernada rakseden yüzlerde
boyası akmış maskeler
kıvrımlarında ıslaklık
körpe bir sevgiden düşen
nefesimde soğuk sıcaklık
yastığımda sökük rayihan
tenimde sarhoş fısıltılar
inceden kahreden
bir nefes duygusuzluk
körkütük geceme düşen
Temmuz 2005
ANILAR HASTANESİNDE DÜŞ YANIKLARI
Anılar hastanesinde hislerin kenarında bir figür
Gri perdelere takılmış hazin desenli gipür
Yüzü kendi içinde mahpus duvar resmi
Düş yanıklarının yatağında demirli
Yaşam mezarlığı damarlarında
Enfeksiyon kapmış enjekte zaman
İçinde dolaşır bukalemun günler
Hüznün şırıngasının iğnelerinden damlar
Mor mor izler bırakır
Bıraktığı yansımaların yol olduğu acıların
asimetriği neşelerin arasında kalır
Birbirinin simetriği iki kalp
İçlerinden bir doğru geçer
İçi boş noktalar oluşmasını sağlar
İçlerini sevgiler doldurur
Sevgilerin sonsuz doğrularıdır aşk
MART-HAZİRAN 2006
ÇÖZÜNMÜŞ DÜŞLERİN RESMİ
sensizliğin ortasında köhne bir bina zaman
kaplamasız kapısında çizdiğim düşler
bilinen bilinmez sanrısal sokakta
pencereleri yalnızlığa yüz tutmuş hüzün mabedi
tek bir resmin farklı suretleri var
çiziklerin derinleştiği tahtalara asılmış
tabloların boyası çözünmüş düşlerden
çizikler artsa da
resim hep aynı
Aralık 2006
-
KIRIŞIK
Karanlık olmasaydı ışık kendi doğasından gayri meşru
karanlık doğururdu.
yüzüne düşen ıslaklık eşrafı
bilinçaltı küskün çocukluk mirası
kalbinde aşkın adı
menşei hüzün baladı
Nisan 2008
...
KÜVÖZ
susar dil konuşmaz
zincirlidir duyulamaz
gözlerinde birikir tabular
sızar titreyerek inceden
sarsar bedenini çaresizlik
sakatlanmıştır umutları
bastonunda tahta kurusu inanmışlığı
tenine değen acı ipek
kısa kollu buhranlarında
uzun kollu bilezikleri
sırtında kambur
önceden öngörülmüş adımları
ne eli değer geleceğe
ne gözü eğer geçmişi
çöktürür bakışlarını
ne sağa bakar
sola kapalıdır pencereleri
ne sola bakar
sağa kelepçelidir kapıları
uzaktır gökyüzü
mazaallah gökten ahlak yağar
önünde uzanan mizansen gibi
yere oynar arzularının yüzgörümü perdesini
odalarında gezer özgürce
sokaklara çıkmış gibi
duvarlarında örülüdür vitrinleri
aynı evin içinde
aynı mizansende döner durur
o öğrenmemiştir yürümeyi
yürütülmüştür
o görmemiştir uzağı
gösterilmiştir
önceden uçması öğretilmiş kuş gibi
bedeni taburcu yaşar
ruhu küvözde susar
susar dil konuşamaz
zincirlidir duyuramaz
Mayıs 2006
...
ÜÇ YAMALI BOHÇA
Ömür dediğin gelir geçer geriye kalan sebil umutlar
Zaafiyeti aşka mahkum kalpte hasıraltı duygular küskün
tablolar
Natürmort sevgi kuramsal estetizmde donuk çizer peluş
arzular
Yalnızlık sergisinde uzun kuyruklar sepya bakışlar
düşbozumu karalamalar
Rengarenk çerçeveler giydirilmiş hüsranlar aynada yüzü
vitray yaşlar
Sözlerin yaşlanma belirtileri gösteriyor hayat
ne kadar maskeyle yamayabilirsin
Düşüncelerin kırışıklarla dolu
Süslü kelimelerle makyajlarsın
Cümlelerin aynasında kendi yüzünü göremezken
ne kadar yansıma sağlayabilirsin
Anlatımlarının temeli sarkık
Tavanı eski kolunu yeni düşüncelerin
Ne kadar sayfalarına yazabilirsin
Ölüm dediğin çorabı kaçmış tango yapan rükuş adımlar
Zarafeti pırlanta işlemeli elbisede ziyneti yaşamda kalmış
aldatmalar
Külden dokunmuş narsist sarılışlar smokinli partnere
teslimi sokuluşlar
Uçsuz bucaksız pistte matemli yankılar ekosu bozuk yıllar
Rengarenk duvarlara asılmış tablolar aynada yüzü vitray
yaşlar
Hayat değerlisin ama gözyaşlarına değmezsin
İbraz edilmiş kağıt parçası gibisin ciro edilmiş senede
Limanların belli değil nerede çıkacağı bilinmez
Akışı ters yöne olan nehirsin kayaların belli olmaz
Yazarın aşikar her sayfan roman aynı anlamı örgülemezsin
Hecelerinin anlam toplamı her zaman düşünüleni vermez
Ömür karikatürize edilmiş zahiri nağmelere umutlu notalarda
kategorize edilmiş nakarat
Şubat-Mart 2006
...
ESKİ FOTOĞRAFLAR: KAĞITTAN GEMİLER
salınır zaman nehrinin içine
kağıttan gemilere koyulur
ıslandıkça batar
ne kayalara vurmuştur
o kadar günden kesilen kağıttan umutlar
ne rüzgarlar almıştır
o kadar buruşturulan hayalleri
gider de gider
anıların kağıttan gemileri
selülozik gelecek
ıslandıkça batar gözlerime
bir fotoğrafta kalmıştır babamın sepya yüzü
ne kadar yağlı boya görünsede gözleri
aslında pasteldir dökülen izleri
eski fotoğraflar boz liman
kağıttan gemilerin loş barınağı
Mayıs 2006
-
Şiirlerinizin tadına tam olarak varamadım.
Rica etsem, bir kaç noktalama işareti alabilir miyim ?
-
Bundan sonra paylaşacaklarımın üzerine serperim