Küçük bir kasaba hakkında büyük bir roman.
Ülkemizde yayımlandığı ilk hafta satın almıştım Boş Koltuk'u ve o gün bugündür okumak için sabırsızlanıyordum. Rowling'in dilini özlememden mütevellit, daha fazla geciktirmemek adına aldım kitaplığımdan ve başladım.
Öncelikle, ilk çıktığı günden itibaren hakkında o kadar çok olumsuz eleştiri okudum ki, gerçekten korktuğumu ve "acaba?" dediğimi hatırlıyorum. Ama içimden bir ses Rowling'in beni asla hayal kırıklığına uğratmayacağını söylüyordu. Öyle de oldu. Hayal kırıklığına uğramak bir yana, kitabın içinde, Pagford'da yaşadım bir süre. Sonra da, Harry Potter gibi bir kurgu bekleyip de kitabı yerden yere vuran herkese, tek tek kızdım. Bu kitabı her kim sevmediyse, o kişi ayıp etmiştir benim gözümde. Net.
Artık Rowling'i, Harry Potter'dan önce ve sonraya ayırmayı kesmelisiniz. Ben de Harry Potter'la büyüdüm ve tüm kitapları defalarca okudum fakat bu Boş Koltuk'u veya Guguk Kuşu'nu hunharca eleştireceğim anlamına gelmiyor. Harry Potter'dan bağımsız bir şekilde bu romanları okumalı ve o şekilde değerlendirmeliyim. Yapılması gereken doğru şey de budur zira. Aksi taktirde J.K. Rowling gibi muazzam bir yazara karşı ayıp etmiş oluruz. Geçmişimizde güzel anılar bırakmış olan bir yazara da bu muameleyi yapmak bence haksızlık olur.
İçimde biriken sitemi dile getirdiğime göre, buradan sonra kitap hakkındaki değerlendirmelerime geçiyorum.
İngiltere'de, Londra'ya yakın sayılabilecek "hayali" bir kasaba: Pagford. Kitabı okuduğumuz süre boyunca bu kasabaya misafir oluyoruz bizler de. Belediye Meclisi üyesi Barry Fairbrother ani bir rahatsızlıkla, evlilik yıl dönümünde karısı Mary ile bir restoranta giderken düşüp ölüyor. Ve hikayemiz de bu andan sonra başlıyor.
Aslında tek bir hikaye yok bu kitapta, bu ölümün kasabada yaşayan halkı nasıl etkilediğini öğreniyoruz kitap boyunca. Önce tüm karakterlerin, kasabada dalga dalga yayılan bu ölüm hakkındaki düşüncelerine odaklanıyoruz. Bir nevi aileler içerisindeki dedikodu sahnelerini okuyoruz aslında. Ardından, boş kalan Belediye Meclisi koltuğuna geliyor sıra. Adaylar, adayların uyandırdığı yankılar, klasik seçim süreci ve söylenen sözler, siyaset denen saçmalığın tüm kasaba üzerindeki etkileri...
Ve derken bir "hayalet" çıkıyor ortaya. Belediye Meclisi'nin sitesine yazarak adayların gizli sırlarını ortaya döken "Barry Fairbrother'ın Hayaleti", o insanların hayatlarına doğrudan etki ederek çevrelerindeki itibarlarını zedeliyor ve seçim sürecinde oy kaybetmelerini sağlıyor.
İstisnasız her karakterin psikolojisi zaman zaman çöküyor ve bizler okur olarak pek alışılmadık bir tablo ile karşılaşıyoruz. Rowling, genç yaşlı, kadın erkek demeden herkesin gözünden bir şeyler anlatmış ve her karakterinin psikolojisini okuruna çok iyi bir şekilde yansıtmış. Ve bu sebeple de, Barry, Marry, Howard, Shirley, Miles, Samantha, Krystal, Terri, Robin, Colin, Tessa, Sturt, Andrew, Simon, Kay, Gavin, Gaia, Parminder, Sukhvinder, Vikram, Patricia gibi unutulmaz karakterlere imza atmış. Özellikle Krystal Weedon bende en derin iz bırakan karakter oldu ve ardından kardeşi Robin.
Kitap çok ağır başlasa da, finale doğru artan temposuyla o bilindik Rowling tarzını akıllara getiriyor ve kitabı elimizden bırakmak güçleşiyor. Konusu, anlatım tarzı, temposu ile bence dört dörtlük kitap kendisi.
Boş Koltuk hakkındaki hiçbir kötü yorumu kaale almadığımı tekrar belirtmek isterim. Her zaman, her yerde, herkesin fikirlerine saygım olsa da, bu konuda kendimi özgür bırakıyorum ve "iyi" olan bu kitap hakkında, Harry Potter'la kıyaslayıp, "kötü" damgası yapıştıran herkese gülüyorum.
Boş Koltuk'u okuyun, kesinlikle pişman olmayacaksınız diye bir cümle kurmayacağım fakat Boş Koltuk'u okuyun. Çünkü bu kitap iyi bir kitap. Ve Rowling de iyi bir yazar.
Sırada Guguk Kuşu var...