Hayatımda korku filmi izlemeyen, rast geldiğinde ise sonuna kadar bitiremeyen biri olarak American Horror Story'nin bende bağımlılık etkisi yaratması son derece normal olmayan bir durumdur. Zaman zaman kendimden şüphe etmeme neden oluyor hatta. Neyse.
Beni bu diziye çeken birçok etmen var, ondan kaynaklanıyor olabilir aslında. Buradan gerisi biraz spoiler içerecek, sonra uyarmadı demeyin.
Birincisi: Jessica Lange. Kadında muhteşem bir karizma var. Hele o sigara içtiği sahneler yok mu... Ayrıca çok yetenekli ve usta bir aktris. Her sezonda canlandırdığı karaktere hayran bırakıyor. Onu izlemek büyük bir keyif. Fakat bir problem var, o da şu: Jessica Lange diziyi bıraktı. Yani 4. sezonda oyuncu kadrosunda yer almayacak. Şimdiden kara kara düşünmeye başladım ben. Jessica Lange'siz American Horror Story mi olurmuş yahu?
İkincisi: Evan Peters. İlk sezondaki Tate karakteriyle fırtına gibi esti resmen ve açık söylemek gerekirse milyonlarca genç kızın diziyi izleme sebebidir. 2. sezonda saç değişikliği karizmasından bir parça götürse de, oyunculuğuyla yine mest etti. 3. sezonda ise öldü. Evet öldü ve cadılar tarafından tekrar diriltildi. Bu yüzden pek sesini soluğunu duyamadık. Ben ne güzel seviniyordum üçüncü sezonda bol bol Evan Peters izleyeceğim diye, ama 10 bölüm olmasına rağmen doğru düzgün bir rolü yoktu. Çok üzüldüm bu yüzden. Umarım 4. sezonda da yer alır ve bol bol izleyebiliriz.
Üçüncüsü: Taissa Farmiga. İlk sezonda canlandırdığı Violet karakteriyle tanıdım bu kızı. Tatlı, şirin bir şey. Çok da yetenekli bir oyuncu, bence. Tate&Violet ikilisini unutmak ne mümkün? 2. sezonda kendisini göremesek de 3. sezonda tekrar döndü diziye. Hem de gene Evan Peters'la yakın bir rolde! Ama elbette ikisinin de performansı ilk sezonu aratmıyor değil...
Öyküsü 2011'de geçen ilk sezonda klasik bir korku unsuru olan "Perili ev" temasını işleyen American Horror Story, Harmon ailesinin yeni bir eve taşınması sonucunda başlarından geçen doğa üstü, korkutucu olayları son derece kaliteli bir şekilde izleyiciye aktarabilmişti. Zaten dizinin başarısı da buradan geliyor. İlk sezonun çok başarılı olması, AHS'yi diğer benzerlerinden farklı bir konuma taşıdı.
İlk sezondaki konu sezon finalinde noktalandı ve yapımcılar aynı karakterlerin bazıları ve yeni eklenen karakterlerle konsepti ve konusu tamamen farklı bir 2. sezona giriştiler. Peki neydi American Horror Story: Asylum'un konusu? Öykü 1964'te, bir akıl hastanesinde geçiyor. Rahibelerle dolu bu akıl hastanesinde hastalara çok kötü davranılıyor ve tedavi süreçleri gerektiği gibi yapılmıyor. Sadist bir bilimadamı olan Arthur Arden'ın korkunç deneylerine tanık oluyoruz ve çok ilginç karakterlerle karşı karşıya geliyoruz. İlk birkaç bölüm itibarıyla pek hoşuma gitmeyen 2. sezon sonlara doğru beni kendine öyle bir bağladı ki, bitmesini istemedim. 2. sezonun kendine has soundtracki de gerçekten çok iyiydi. Şarkı da diyebiliriz buna. Buyrun siz de
dinleyin. Gerçekten efsane sahneler var bu sezonda. Gözümde ilk sezonu bile sollamıştı hatta. Harikaydı!
Yapımcılar 3. sezonda tekrar günümüze yöneldiler ve genel konusu cadılar olan bir sezon çektiler. Cadılar Meclisi'nde boy gösteren cadıların her birinin farklı özellikleri var. Zoe de onlardan biri. Bir gün, yaşadığı acı dolu olay sonrasında kendisinin bir cadı olduğunu öğreniyor ve ailesi tarafından Cadılar Meclisi'ne gönderiliyor. Olaylar da bundan sonra başlıyor zaten. Birçok garip hadise yaşanıyor her bölümde ve gerilim havası da çok iyi hissettiriliyor. Zombilerin olduğu bölüm özellikle bir harikaydı. Tıpkı 2. sezonda olduğu gibi 3. sezonda da sürekli kullanılan bir soundrcak var ve harika. Zaman zaman açıp dinliyorum. Her sezona ayrı bir soundtrack iyi düşünülmüş. Bahsettiğim
soundtrack.
Neyse. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Merakla 3. sezonun son 3 bölümünü bekliyorum.