Arkadaşlar çok kel alaka bir durumda hafiften canım da sıkkınken siteye girmek geldi aklıma. Çook fazla ara verdiğim için belki hikayenin tadı kaçmıştır ama buyrun 4. ve 5. bölümler
4. Bölüm:
Müdür bey bir şeyler söylüyordu. Sanırım Fevzi hocanın tayinin çıkması ile ilgili bir şeyler. Şaşkınlığım yüzünden söylediklerini pek anlayamamıştım. Derken müdür kapıdan çıktı ve Karolet tahtanın en önünde durup konuşmaya başladı.
''Merhaba arkadaşlar. Adım Kemal Yılmaz. Demin müdür beyin de söylediği gibi Fevzi hocanızın tayinin çıkması üzerine artık fizik derslerini beraber işleyeceğiz.''
Sınıf sessizce hocayı dinliyordu. Bense içimden kendi kendime konuşuyordum. Bak bak dedim. İsim de bulmuş kendine. Kemal'miş. Pehh... Sen onu benim külahıma anlat.
Saçlarını taramış ve kendine tipik bir öğretmen imajı vermiş olmasına rağmen yine de ürkütücü bir görüntüsü vardı.
Karolet konuşmasına devam etti:
''Bu ilk dersimiz olduğuna göre önce birbirimiz tanıyalım. Sıranın en başından başlayalım.''dedi. Gözlerini tüm sınıfın üstünde tek tek gezdirdi. Bakışları benim üzerimde bir an takılı kaldı. Daha sonra herkes aynı beylik cümleleri takrarlayarak kendini ''Kemal Hoca''ya tanıttı. O da bu sırada elindeki küçük deftere birşeyler yazıyordu. Sanırım isimlerimizi aklında tutmak için bizle ilgili notlar alıyordu.
Sonunda ders bitti ve kendimi sınıftan dışarı attım. Biraz temiz hava sinirlerime iyi gelecekti.
* * *
Geceleyin yatağıma uzandığımda bir türlü uyku tutmadı. O günün nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Akşam yemekte ne yediğimi bile hatırlamıyordum. Üff... Neydi şimdi bu olanlar? Sırayla aklımdan dün gece gördüğüm rüyayı, sabahki madalyon olayını ve de fizik dersini geçirdim. Hiçbir şey mantıklı görünmüyordu şu an. Acaba Seda haklı olabilir miydi? Belki de okuduğum tüm o romanlar ve izlediğim bilim kurgu filmleri bilinç altıma yerleşip tuhaf rüyalar görmemi sağlıyordu. Ama bu da madalyon olayını açıklamaya yetmiyordu.
Huzursuzca yatağımda döndüm. O sırada odamın kapısı açıldı. Gelen Seda'ydı. Görmezden geldim ve gözlerimi kapayarak uyuyor numarası yapmaya karar verdim.
''Hişşt. Uyuyor musun?''
Cevap vermedim. Nasıl olsa uyuduğumu sanıp beni rahat bırakırdı.
''Üff Sinem. Uyumadığını biliyorum. Hiçbir zaman iyi bir taklitçi olmadın zaten.'' Huysuzca dönüp cevap verdim,
''Ne var?''
''Şey...Ben bana bu sabah anlattıklarını düşündüm ve senin bana yalan söylemeyecek olduğunu bildiğim için, doğru söylediğine karar verdim.''
''İyi verdiysen verdin. Şimdi izninle uyumak istiyorum.''
''Bir dur ya. Ne öyle hemen terslenmeler falan? Bana kızdın mı yoksa?''
''Yok canım ne kızması? Ben sana kızar mıyım hiç?'' sonra sesim birden tizleştirerek devam ettim,
''Tabi ki de kızdım. Ben senin beni anlayacağını umarak yanına geliyorum sense bana ders çalış deyip gülüyorsun. Bir daha sana hiçbir şeyimi anlatmayacağım.''
''Abartıyorsun bence. Ayrıca bu sabahki sözlerimde haklıydım da.''
''Hem sözlerinde haklı olduğunu söylüyorsun hem de sana inanıyorum diyorsun. Nasıl bir mantık anlayışın var senin?''
''Bak ben asıl buraya şu anlattığın madalyonu görmek için geldim, tartışmak için değil. O madalyonun gerçek olduğunu düşündüğüm için senin doğru söylediğini biliyorum. Ayrıca seni kızdırdıysam da kusura bakma. Amacım bu değildi, gerçekten '' Bu son sözleri biraz yumuşamamı sağlamıştı.
''Sana madalyonu göstermemi mi istiyorsun?''
''E bir zahmet.''
''İyi peki.''
Yatağımdan kalktım ve çantamdan madalyonu çıkarıp Seda'ya uzattım. Elinde uzun uzun evirip çevirdi. Bana geri uzatırken
''Acaba bu üstündeki şekiller ne anlama geliyor?'' dedi.
''Bilmiyorum. Belki de bir simge falandır.''
''Belki de.''
O gün kendime verdiğim ablama bir daha birşey anlatmayacağım sözünü göz ardı ederek konuşmaya başladım.
''Biliyor musun? Bugün okulda çok tuhaf bir şey oldu.''
''Hayırdır?''
Böylece bugünkü fizik dersi vakasını da ona anlatmış oldum. Bu kez Seda düşünceli bir şekilde cevap verdi.
''Çok tuhaf... Rüyandaki adam olduğuna emin misin?''
''Kesinlikle.''
''Bu olay beni biraz korkutmaya başladı. Yani bu adam pek tekin birine benzemiyor.''
''Sağol, çok içimi rahatlattın.''
''Ama yok sana bir şey yapamaz. Yani seni o kadar karateye falan yolladık. Aklında eminim bir iki hareket vardır.''
''Bu adama karatenin kar edeceğini pek sanmıyorum.''
''O zaman evden çıkmadan önce tüm dualarını okuyup üfle. Hiç bir şey yapamaz.''
''Öyle yapacağım zaten. Aslında şu an bir karara vardım.''
''Yaa, neymiş o?''
''Eğer bu gecede rüyamda şu 4. boyut tüneli miydi neydi, orayı görürsem tüm yaşadıklarımın gerçek olduğuna inanacağım.''
''Peki ya görmezsen?''
''O zaman da hiç bir şey olmamış gibi davranıp madalyonu çöpe atacağım.''
''Hımm, bu mantıklı.''
''Bence de.''
Daha sonra Seda'yla birbirimize iyi geceler dileyip ışığı söndürdük. Ona bugün ne kadar kızmış olursam olayım bugün yaşadıklarımı anlatmış olduğum için içim biraz daha rahattı. Saatler gibi gelen uzunca bir süre uykuya dalamadım. En sonunda zihnimi kapatmayı başardım. İşte yine o loş tüneldeydim...
5.Bölüm:
Dün gece rüyamda gördüğüm yerdi burası. Üzerimde Hello Kitty'li pijamalarımla ve ayağımda çoraplarımla birkaç adım yürüdüm. Bu sefer yanımda Karolet yoktu. Tek başımaydım. Belki de korkmam gerekirdi, ama bunun bir rüya olduğunun bilincinde olarak nasıl olsa uyanacağımı düşündüm. Kendi kendime verdiğim kararı hatırladım. Evet, mantığım kabul etmek istemese de tüm bu olanların gerçekliğine inanacaktım. Birden arkamdan kendinden emin ve sakin ses duydum.
''Tekrar merhaba Sinem.''
Bu sesin kime ait olduğunu biliyordum. Yavaşça arkamı döndüm. Gelen elbette ki Karolet'ten başkası değildi. Üzerinde geçen gece gördüğüm koyu yeşil cüppe vardı. Bir gün önceki fizik dersindeki haliyle kıyaslanınca oldukça gizemli ve de korkutucu görünüyordu. Konuşmaya başladım,
''Hoş bulduk, Karolet. Bakıyorum da öğretmen modundan çabuk sıyrılmışsın.''
Sustum ve birden bu kadar samimi bir üslupla cevap verdiğim için kendime kızdım. Karşımdaki belki de benimle ilgili pek de iyi düşünceler beslemeyen birisiydi ve ben bunu bilmeme rağmen onunla sanki bir arkadaşımmış gibi konuşmuştum. Daha ciddi bir tavır takınmalıydım. O ifadesiz yüzüyle cevap verdi,
''Beni okuldayken bu kadar çabuk tanıyacağını tahmin etmemiştim. Ve evet senin tabirinle öğretmen modundan çabuk sıyrıldım.''
''Neden peki? Yani neden artık fizik dersime sen geleceksin? Fevzi hocaya ne oldu?''
''Rehberin olduğum için sana daha yakın olmak zorundaydım. Bu yüzden tayin isteyen öğretmenlerinden birinin yerine geçtim. Ayrıca merak etme, eski öğretmenin şu anda gayet mutlu. Tayin isteği beklediğinden daha kısa bir sürede yerine getirildi.''
''Nasıl yani? Yoksa adamı postalamalarını mı sağladın?''
''Tabi ki de hayır. Biz sadece işlerin daha hızlı yürümesini sağladık.'' Bir an durdu ve aynı sakin ses tonuyla davam etti.
''Her neyse artık neden burada bulunduğunu biliyorsun sanırım.''
Doğru ya şu seçilmiş olayı vardı bir de. Kendimden pek de emin olmayan bir sesle cevap verdim
''Tam anlamıyla idrak edemesem de galiba biliyorum.''
Aklım az önce söylediklerine takılmıştı. Bu biz dedikleri kişiler artık her kimlerse dünyadaki olayların akışını etkileyebiliyorlardı demek. Eğer öyleyse bu adam benim hayatıma da müdahale edebilirdi belki. Bu düşünce beni rahatsız etti. Karolet,
''O zaman gitme vakti geldi demektir.'' dedi.
''Bir dakika, nereye gidiyoruz?''
''8. gün diyarına ya da idealar evreni de diyebiliriz. Orası eğitileceğin akademinin olduğu yer.''
''Pardon da ya seninle gelmek istemezsem?''
''Elbette böyle bir şey isteme hakkına sahipsin. Ama dünyanın kurtuluşu için sana ve senin gibi olanlara ihtiyacımız var.''
''Aslında düşünüyorum da dünyanın kurtuluşunun nasıl benim sayemde olacağı sonucuna vardın anlayamıyorum. Ben daha kendi balıklarımı bile iki günden fazla yaşatamadım.''
''Bunu biliyorum. Ama bu olay balık beslemekten çok daha farklı bir durum.''
Tam balıklarımı nereden biliyorsun diye soracaktım ki, dün geceki rüyamda söylediği söz aklıma geldi: ''Biz senin her yapıp ettiğini biliriz.'' Kararlı bir şekilde,
''Üzgünüm seninle gelmeyeceğim.'' dedim.
''Peki öyleyse ama bir etrafına bak buradan nasıl çıkabileceğini düşünüyorsun?''
''Nasıl geldiysem öyle de giderim. Zaten bu bir rüya, birazdan uyanırım.''
''Seni buraya ben getirdim. Tek başına buradan çıkman imkansız.''
''Dedim ya bu bir rüya. Eğer burada kaybolsam bile sabah uyandığımda hayatım aynı şekilde devam edecek.''
''Bak Sinem güvenini nasıl kazanırım bilmiyorum ama benimle gelmek zorundasın.''
''Hayır, değilim. Bunu kendin söyledin.''
''Evet söyledim, doğru. Eğer dünyanın yok oluşunu oturduğun yerden izlemek istiyorsan değilsin.''
''Dünya'nın yok olacağını mı söylüyorsun. Yapma lütfen. Tamam küresel ısınma ve iklim değişiklikleri dengeyi biraz şaşırtabilir ama ne olmuş yani mevsimler biraz yer değiştirse? Kimsenin
kışın denize girmekten şikayeti olacağını sanmıyorum.''
''Bu olay anlattığın kadar basit değil. Ve sen de bunu biliyorsun. Ayrıca yok oluştaki tek sebep iklim değişikliği olmayacak. Evet belki bu süreci hızlandırabilir ama asıl endişemiz bu değil.''
''Ne peki?''
''Olması muhtemel olan 3. dünya savaşı.''
''Ne? Ne savaşından söz ediyorsun sen? Tamam Amerika Irak'a saldırdı ve yüzlerce kişiyi öldü.
İsrail de yıllardır Filisinli müslümanları katlediyor, ama dünya yok olmadı işte. Sadece savaşanlar öldü. Biz değil.''
''Anlamıyorsun. Yakında tüm dünyada büyük bir savaş hakim olacak. Ve sonucunda belki de kullanılacak olan geliştirilmiş nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar yüzünden yaşayan hiçbir organizma kalmayacak. Ayrıca nasıl bu kadar kayıtsızlıkla bu konulardan bahsettiğini anlayamıyorum. Masumların ölüm haberlerini izledikçe televizyon izlemekten bıktığını, bu haberler yüzünden
geceleri uyuyamadığını biliyorum. Sırf bu yüzden dünya bir anda yok olsun istedin. Başka bir
kurtuluşun olmayacağını düşünerek. Görünmeye çalıştığın kadar umursamaz biri değilsin''
''Sen benim düşüncelerimi mi okuyorsun.''
''Aklımızdan geçirdiklerimiz tıpkı kulağımızla duyduğumuz sesler gibidir. Eğer bir kez düşünceleri duymayı öğrenirsen her canlının aklından geçeni bilirsin. Bu yüzden biz kendi düşüncelerimizden de sorumluyuz.''
Dedikleri gerçek olamazdı. Bu kadarı da fazladı artık . Ne yani artık aklımdan geçenlere de mi karışılacaktı? Hayır bunu istemiyordum. Eğer Karolet şu anda aklımdan geçirdiklerimi duyuyorsa ona karşı duyduğum güvensizliğin de farkında olmalıydı. Peki ya diğer söyledikleri? Ya gerçekten bir savaş çıkacaksa ve ben bunu engelleyebilme potansiyeline sahipsem? Aklım çok karışıktı. İkilemde kalmıştım. Ya geri dönecektim, ya da Karolet'in beni götürmesine izin verecektim. Ben bunları düşünürken Karolet devam etti
''Bana karşı duyduğun güvensizliğe hak veriyorum. Ama dediklerimi bir düşün ve kararını öyle ver.''
Bir an durdum ve tüm anlattıklarını, dünyanın sonu hakkındaki olasılıkları, insanlığı, savaşları, öldürülen masumları ve küresel ısınmayı tek tek aklımdan geçirdim. Kararımı vermiştim.
''Pekala seninle geliyorum.''
''Öyleyse artık gitmek için bir engelimiz kalmadı.''
Karolet yanıma yaklaştı ve bir elini benim sol omzuma koydu. Bu sefer dün sabah uyanmadan önce olduğu gibi gözlerimi kapatmamı istememişti. Birden etrafımdaki tüm görüntüler bulanıklaştı. Ayaklarımın yerle olan teması kesildi. Havadaydım ama uçmuyordum. O güne kadar hiç bu kadar tuhaf bir yolculuk deneyimi yaşamamıştım. Net olan tek görüntü karşımda duran Karolet'ti. Birkaç saniye sonra ayaklarımın sert bir zemine değdiğini hissettim. Bulanık görüntüler netleşmiş, her taraf aydınlık bir hale gelmişti. Kafamı çevirdiğimde 4. boyut tünelinde olmadığımızı anladım.
Yeşilin ve mavinin en güzel tonlarının olduğu bir ormanla ve berrak bir gökyüzüyle karşı karşıyaydım. Bulutların ardından görünen dağlar ve ormanın yanında kubbe şeklinde yapılmış çatılarıyla birbirine uzak mesafelerle yerleştirilmiş beyaz renkli görkemli binaların olduğu aydınlık bir yerdeydim. Birden Karolet'in sesiyle irkildim.
''İdealar evrenine hoş geldin.''
* * *