Bölüm 1
Ruh Avcısı
Kasım tüm soğukluğu ve sıkıcılığıyla kentin insanlarını yutmaya başlamıştı. İnsanlar titrek, zayıf bedenleriyle kasımla boğuşurken bir yandan da korkuyorlardı. Ama bu korkularının kasımın yavaş yavaş onları yutacak olmasıyla yakından uzaktan alakası yoktu. Korkularının sebebi kasımdan daha güçlü, ezici ve kin dolu olan ölümdü. Bu korkuyla savaşıp onu yenmeye çalışan tek şey de sarışın, ufak tefek bir kadın olan Molly Walker ve onun profesyonellerden oluşmuş ekibiydi.
“… Üç ay önce hastaneden kaçan dört seri katil aradan geçek bu süre zarfında hala bulunabilmiş değil ve elimize gelen son bilgiler ışığında cinayet masasının herhangi birini bulmaya yaklaşmak şöyle dursun bir ipucunu bile zar zor bulduğunu ve bu ipuçlarının da her hangi birini yakalamakta yetersiz olduğunu gösteriyor. Seri katiller hızlı bir şekilde ölümlere devam ederken halkı saran korku giderek büyüyor. Polisin bulabildiği ipuçlarından biride hastaneden kaçan dört kişiye bir kişinin daha eklendiği yönünde ama beşinci kişinin kimliği bilinmiyor. İnanın bu bizi rahatlat…”
Hışımla ayağa kalkan Molly Walker sinirle televizyonu kapattı. Sivri dilli, sinir bozucu spikeri daha fazla dinlemeye ne gücü ne de sabrı vardı.
“Kahretsin!” dedi “Kahretsin! İtibarımız her geçen gün daha çok sarsılıyor. Elimizdeki tek ipucu hastaneden kaçarken yaraladıkları doktorun ifadesi ve hiçbir işe yaramıyor! Bir halt yapamayacaksanız neden buradasınız?!”
Odadaki herkes sessizce kadını dinliyordu. Kimse bir şey demeye cesaret etmek şöyle duysun kadının yüzüne dahi bakamıyordu. Herkes kafasını öne eğmiş, büyülenmişçesine yeri seyrediyordu. Molly onları böyle sessiz yakalamışken hız kesmeden sözlerine devam etti;
“Unutmadan, bir de başımıza şu beşinci çıktı. Eğer yakında onları yakalayamazsak bizi ne bekliyor biliyor musunuz? Koca bir kaos!! Onları koruyamadığımızı düşünen insanlar günler geçtikçe paranoyaklaşıyor ve eğer böyle devam ederse birbirlerini öldürmeye başlamaları an meselesi!”
Soluğu kesilen geç kadın bir süre durdu, derin derin nefes aldı ve ekibine baktı. Daha sonra yavaşça ipuçlarını yapıştırdıkları tahtaya yöneldi. Tahtada pek çok yazı ve dört tane fotoğraf vardı. En sağdakiyle başladı;
“Bob Kierman, 48 yaşında, beş kişi öldürdü ve son üç ayda gerçekleşen on ölümden ikisinde baş şüpheli. Sadece evli kadınları öldürüyor…”
Bir sonraki fotoğrafa geçti;
“Mark William, 42 yaşında, dört kişi öldürdü ve son üç ayda gerçekleşen on cinayetten üçünde baş şüpheli, özel bir kurban seçimi yok fakat öldürdüğü kişilerin tüm organlarını çıkartıyor…”
Bir diğerine yöneldi;
“Yuki Su, 38 yaşında, altı kişi öldürdü ve son üç ayda gerçekleşen on cinayetten ikisinde baş şüpheli, sadece sarhoş erkekleri öldürüyor…”
Yavaşça son fotoğrafa yaklaştı;
“Karl Phaxler, 43 yaşında, beş kişi öldürdü ve son üç ayda gerçekleşen on cinayetten birinde baş şüpheli, çocukları öldürüyor”
Bir süre sustu, sözlerini yavaşça kafasında toparladı;
“Ve hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmediğimiz beşinci kişi. Son üç ayda gerçekleşen on cinayetten ikisinde şüpheli. Basın ona Ruh Avcısı diyor çünkü kurbanların cesetleri bulunduğunda hepsinin yüzünde bir şok ifadesi var ve hepsinin gözleri açık. Özel bir tercihi yok gibi. Şimdi kulaklarınızı iyi açın ve beni dinleyin. Beşincisi hariç diğer dördü hakkında yeterince bilgimiz var. Elimizde DNA’ları ve parmak izleri var. Ne kadar zeki oldukları ya da ne kadar titiz çalıştıkları umurumda değil! Sıradaki siz olabilirsiniz. Arkanızı kollasanız iyi olur!”
Askılığa yönelip paltosunu aldı ve hızla odayı terk etti. Kalanlar büyük bir sessizlik içinde birbirlerine baktılar. Elleri, kolları bağlanmıştı ve bunu Molly’nin de bildiğinden eminlerdi. Cinayetleri kimlerin işlediğini biliyor olmaları onları yakalayabilecekleri anlamına gelmiyordu ne yazık ki. Aralarından biri rahatsız sessizliği bozarak yavaşça ayağa kalktı ve konuşmaya başladı;
“Bugünlük bu kadar yeter sanırım arkadaşlar. Hepimizin sinirleri gergin ve sanırım sınır noktasına ulaşmış bulunmaktayız. Herkes ilgili dosyaları alıp evine gitsin. Tekrar, baştan inceleyelim ve olay zıvanadan çıkmadan şu işi bitirelim. İyi akşamlar herkese”
Odada ince bir uğultu oldu ekip yavaş yavaş ayağa kalkıp dağılmaya başladı. Hepsi tedirgin ve mutsuzdu, çünkü Molly Walker haklıydı. Sıradaki onlardan biri olabilirdi, bunun garantisi yoktu.
Molly üşümüş ellerini paltosunun sıcacık ceplerine soktu ve hızla evine yürümeye başladı. Bu işin ne kadar uzadığını düşünüyor ve bu onun sinirlerini bozuyordu. Halk artık polise güvenmiyordu ve en ufak hataları geri dönüşü olmayan bir kaos başlatmaya yeterdi. Çözüm önünde, katiller önünde (en azından dördü) her şey önünde duruyordu ama bir türlü yakalayamıyordu onları. Beşinci kişi ile ilgiliyse kafasındaki yap-boz bir türlü tamamlanamıyordu. Neyi kaçırdığını düşünüyor ama cevap bulamıyordu. Bu düşüncelere ve soğuğa boğulmuşken hızlanan adımlarını fark edemeyip bir anda evin önünde buldu kendini. Paltosunun cebinden anahtarlarını çıkarttı ve yavaşça kapıyı açıp karanlık hole girdi. Kapıyı usulca arkasından kapattı ve paltosunu seri hareketlerle çıkarıp askıya asarken bir anda kafasında ani ve acı dolu bir baskı hissetti. Arkasını dönüp neler olduğunu anlamak, kimin kafasına vurduğunu görmek istedi ama sanki etraf yeterince karanlık değilmiş gibi bir anda her şey yok oldu.
Evdeki yabancı Molly’i dikkatli bir şekilde sürükleyerek salona götürdü. Onu bir sandalyeye sıkıca bağladıktan sonra yüzünü daha iyi görebilmek için ışıkları yaktı ve daha sonra dokunduğu yerlerdeki izleri özenle temizledi. Salon ve yemek odası birleşikti. Yemek masasının üzerinde bir çift siyah eldiven vardı. Yabancı yavaşça eldivenlere doğru ilerledi ve dikkatli bir şekilde onları masanın üzerinden alıp giyinmeye başladı. Sağ eli giymişti ki dedektif yavaşça uyandı. Zaten yabancı da çok sert vurmamıştı, ona zaman kazandıracak kadar uyusa yeterdi. Molly yavaşça gözlerini açtı ve önce odanın saf beyaz ışığından rahatsız olarak hızlı bir şekilde kapadı. Tekrar açtığında artık gözleri bu yeni duruma alışmıştı. Biraz ilerde ona arkası dönük yabancı ilişti gözüne. Sırtına kadar uzanan, dalgalı, koyu kumral saçları, düzgün bir fiziği vardı. Önce ürkerek onun Yuki Su olduğunu sanki ama Su’dan en az bir karış uzundu ve saçları Su’nun ölüm siyahı düz saçlarının yanında çok renkli ve hareketliydi. Molly yine de bu kadını bir yerlerden tanıdığını düşündü. Yorgun zihnini taradı, mutlaka buralarda bir yerde olmalıydı. Karşısındaki Kadın yavaş yavaş ona döndüğündeyse Dedektif Walker onu saran şok dalgasıyla sarsılıp derin bir nefes aldı;
“Sen!”
Dedektif’in oturduğu sandalyede tüyleri diken diken olmuştu. Hassas dedektif burdu ölüm kokusu alıyordu.