Peki o zaman
madem öyle yeni bölümüde ekleyeyim
Bölüm 5 – OrmandaGece ilerlerken, Ameth şehrin kapılarından kaçtı dışarıya. Arkasındaki adamları birkaç sokak önce atlatmıştı, hızla ormana doğru girdi ve giysisinden bir parça koparıp kanayan eline sardı.
Orman, çok sık ağaçlarla sıkıcı bir hava oluşturuyordu. İlkbahara yeni yeni giriyor olmalarına rağmen çiçekler açmış ve hava da gayet sıcaktı. Ormanın bu boğucu havası onu tedirgin etmeye yetmişti bile.
Bir süre düşünüp neler yapabileceğine karar verirken, etrafı inceledi. Yolculuğunun bu kısmında bu adayı baştan aşağıya aramalıydı –ki adanın büyük kısmını bu orman kapladığına göre buradan daha iyi bir başlangıç noktası olamazdı.
Biraz içerilere girdikten sonra en sağlam bulduğu ağacın gövdesine tırmanmaya çalıştı. Dalları bir bir geçti ve en sonunda en tepesine ulaştı ağacın. Orman, tüm yönler boyunca devam ediyor, bu örtünün sonu gözükemese de, sanki bir kurtuluş ışığıymışçasına güneş, Methedh’in kulelerinin arkasından doğuyordu.
Aşağıya indi ve bir süre batıya doğru yürümeye başladı. Güneş çok yükselmeden önce, o ormanda çok yol almıştı. Pek çok tepeye tırmanmış ve sonunda uçurumlarla dolu bir yere gelmişti. Şaşkınlıkla devasa bir harabe gördü önünde, orman içinde, kaybolmuş bir harabe.
Böyle bir yer hakkında o bile hiçbir şey bilmiyordu, Gördüğünde şaşkına döndü zaten ilk anda. Çünkü ne bulacağını bilmeden gelmişti bu adaya.
Uçurumdan dikkatlice inmeye başladığı o sırada birden bire ormanın hiç olmadığı kadar sessizleştiğini fark etti. Ne bir kuş cıvıltısı vardı ne başka bir şey; Sanki ağaçlar bile hışırdamıyordu, sanki sağır olmuş gibiydi o anda.
Sonunda ormana tekrar ulaştı ve hızla kayıp harabeye doğru ilerledi. Birkaç dakika sonra önünde büyük bir bina duruyordu, tüm ihtişamı ile. Bir hızla ağaçların arasından geçip bu büyük binanın kapısına ulaştı ve hızlı ama dikkatli adımlarla içeri girdi.
İçerinin karanlığı onu yuttu…
***
Ameth, az ilerledikten sonra elini kaldırdı ve fısıldadı.
“Anuu Kesha”
Elinin hemen üstünde bir ışık küresi oluştu ve beyaz bir ışıkla etrafı aydınlatmaya başladı. İçinde bulundu koridor az ilerideki bir kapı ile son buluyordu. Beklide aradığı tüüm cevaplar oradaydı.
Kapıdan geçtikten sonra elini daha yukarıya kaldırdı ve birkaç söz fısıldayıp, ışığın daha kuvvetlenmesini sağladı. Tavanı yüksek bir salondaydı şimdi. Duvarlar çeşitli fresk ve yazılarla doluydu.
Salonda üç adet kapı vardı. Biri kendi geldiği doğu kapısıydı. İkincisi ardında hemen merdiven başlayan kuzey batı kapısıydı. O tabi ki kuzey batı kapısından geçti. Eun Hükümdarları daima en yüksek yerlere koymuşlardı mezarlarını; Eğer Ellear buradaysa, sadece en yüksek yerde olabilirdi.
Yukarı bu dar merdivenden çıktıktan hemen sonra tamda beklediği gibi bir mezar odasıyla karşılaştı. Tavanda büyük bir delik, ışığı içeri soktuğu için, Ameth, ışık küresini yok etti.
Hemen önünde bir çift kartal başlı insan heykeli vardı. İki ellerinde de birer devasa kılıç tutan bu 2-2,5 metrelik heykellerin görüntüsü bile korkunçtu. Sanki her an kalkıp saldıracaklarmış gibi…
Ameth iki heykelin ortasındaki mezara ilerledi ve hafifçe açtı mezarı. Mezarın içi, beklediği gibi pek çok parfümün kokusuyla doluydu. Oda, çok ferah bir kokuyla dolmuştu onu açtığı anda. Mezar kapağının hemen üzerinde şöyle yazıyordu Eun alfabesiyle:
Kral III. Ellear’ın mezarı
En büyük hükümdar ve son Eun
Yadigârı ile yatıyor
Yadigar ile kılıtan bahsedildiğini anladı Ameth ve hızla mezarın içini araştırdı, ancak ne bir kılıç vardı nede başka bir şey. Bir hayal kırıklığına uğradı, acaba ondan önce başkaları mı gelmişti? Eğer onun gelmesi bu kadar kolay olmuşsa diğerleri için pek zor olmazdı zaten.
Ameth, yere oturdu ve düşünmeye koyuldu bir süre. Planları başarısız olmuş sayılırdı ve kılıcı bulmalıydı. O sırada, heykelin hemen üstündeki bir freski gördü ve oradaki kılıç garip bir şekilde tanıdık geldi ona…
İşte bu bölümde her şey karışıyor, cuma'ya yeni bölümle karşınızdayım o zamana kadar meraklanın bakalım -Harabeler