Çok okumak, çok yazmak tavsiyelerine ben de katılıyorum. Bunun dışında bakış açısı dili oldukça etkilemeli bence.
Diyelim ki çok vahşi bir savaşçının gözünden yazıyorsun. Sokakta yürüyen masum vatandaşı bile öldürme ihtimali yüksek bu savaşçıyı anlatırken;
"...ve işte odaya girmiştim. Düşmanımı ararken çerçeveleri ceviz ağacından yapılmış, oldukça detaylı bir yağlı boya tablosu gözüme takıldı. Tablodaki kadının yeşil gözleri ve kıvırcık siyah saçları vardı. Dekoltesi ve mavi elbisesi oldukça dikkatimi çekmişti. Tablonun hemen sağ tarafında belli belirsiz şekilde fark ettiğim, geçmişte kim bilir hangi tabloyu taşıdığı belli olmayan bir çivi vardı. Bir adım daha attım ve bulunduğum odanın ahşap zemininden çıkan ses odayı doldurdu..."
gibi bir dil kullanmak bence mantıklı değil. Böylesine acımasız bir savaşçı detaylara takılmaz, bam diye içeri girer, düşmanını bulur, kılıcını çıkarıp ortalığı kan gölüne çevirir. Bu tarz bir hikayede karakterin gözünden anlatmak yerine Üçüncü kişi gözünden anlatmak daha mantıklı olabilir. Bu bakış açısı samimiyeti azaltsa da betimlemelerin dibine vurabilirsin, bu da okuyucunun atmosferi, karakteri daha iyi anlamasını sağlar.
Bir de eğitimci gözünden bakarsak, hikayenin hangi kitleye hitap edeceği konusu çok önemli. İlkokul seviyesinde yazılacak bir hikaye ile gençlere hitap edecek bir hikaye arasında ciddi farklılıklar bulunması gerekir.
Uzatmayayım, mümkün olduğunca yazmalı, sanırım hatalarla doğruyu bulmak en meşakkatli ve en kalıcı yol.