Başlığa pek uyamayacağım galiba,
Rise of the Planet of the Apes[*]of the[/*]: Efektleri bol olduğu halde güzel olan nadir filmlerden. Serilerin önceki filmlerine hiç göz gezdirmediğim için, izlemek daha bir keyifliydi.
Spoiler yok gibi, o yüzden gizlemedim. Yine de bilgi var, haberiniz olsun.
Filmin başı, masum fikirlerle hazırlanmış bir ilacın gelişim sürecini konu alıyor ve daha sonradan ilaç kelimesinden çok virüs kelimesi kullanılıyor. İnsanları zehirleyen, maymunları zekileştiren. Buradan olay Ceaser'a bağlanıyor ve filmin yarısına kadar biyografisi şeklinde geçiyor. İzlerken de içinden düşünüyorsun "Ulan bu küçük şirin şey, insanlığın kökünün kurumasına sebep olacak". Ama aynı zamanda hak veriyorsunuz. Büyük devrimciler gibi yaşamı baskı altında ve düzenin ezikliğiyle yaşıyor. Acı çekiyor. Ve Ceaser'ın insanlığa baş kaldırışın ardından
Başlangıç başlıyor.İyi filmdi, izleyin.
Limitless: Beklentilerimin altında olsa da, sıkmadı. Sürükleyiciydi.
Burda da azcık bilgi var, zararsız ama haberiniz olsun.
Filmin ana fikri güzeldi. Ağzınıza minik bir hap atarak beyninizin %100'ünü çalıştırıyorsunuz. Biraz uçuk kaçık. Ama yapılmadan önce hangi icat uçuk kaçık değildi ki.
Fakat her hap kusursuz değildir. Zaten filmin olay örgüsü de, malum hapın kusurlarından ötürü ilerliyor. Kahramanımızın da hapı kullandıktan sonra, "bu hapla iyi ve insanlığa yararlı şeyler yapılır" kafası oluşuyor. Fakat o minik şeyin, minik bir şeytan olduğundan haberi yok.
Filmin kendisine gelince, fikir daha iyi aktarılabilirdi, bilemiyorum. Ama şu renkle oynama olayı güzeldi, iyi düşünülmüş. Film başlarken de, olayların sonundan biraz önce başlıyor. Bu aralar çok sık rastlar oldum bu tür filmlere.
Hangover I: Imdb'deki puanını görünce şaşırdım, bu tür komedi filmlerinde böyle puanları görmediğim için, bir bakayım dedim.
Filmi izlerken, gülmekten çok eğlendim. Film boyunca tebessüm ediyordum, kahkaha pek yoktu. İşin sırrı da burada sanrım. Komediyi bir ana değil, filmin bütününe yaymış yönetmen. İyi de yapmış.
Bu film de sonundan biraz önce başlayan filmlerden. Başında "We fucked up!" diyen Phil, konuyu özetlemiş oluyor. Vegas'ta geçirdikleri süre zarfı boyunca bu cümle ağızlarından düşmüyor. Ben bile izlerken bazı olaylardan önce söyledim, zevkli oluyor deneyin. Ayrıca filmde biraz da olsa dedektifçilik vardı, yapboz parçalarını birleştirip, hatırlamadıkları geceyi aydınlatmaya çalışıyorlardı.
Film hoştu, güzeldi, eğlenceliydi.
Ayrıca Zach Galifianakis öylece dikilsin yeter. Ben yine gülerim.
Filmin sonundaki kayıp fotoğraf makinesindeki fotoğraflarda anlıyorsunuz ki, gerçekte de Vegas gecesi yaşamış gibiydiler. Ed Helms gerçekten dişini çekti sanmıştım, o kadar yani. İşini yapmak diye buna derim ben.
Into the Wild: Yorumumu
buraya yapmıştım. Müthiş bir filmdi. Yaşam tarzını tekrar düşünmenize sebep oluyor. Ve doğru olanı anlıyorsunuz.
Biraz sıktım galiba.