Öğle güneşi bulutsuz gökyüzündeki yerini almıştı. Ahşap pencerelerin ardına saklanmış gözler kasabayı ikiye bölen kumlu yola yönelmişti. Birbirine olan nefretlerini sona erdirmek için düelloyu seçmiş iki kovboyun dikkatini ve kasabanın durgunluğunu bozan tek şey rüzgarın sesi ve tam ortalarından yuvarlanarak geçen çalı yığınıydı.
Kaza kurşununa denk gelmemek ve merak arasında kalan insanların gözleri ve bazen kafaları görünüp yok oluyordu etraftaki binalardan. Her an kovboylar altıpatlarlarına davranıp birbirlerine delice ateş etmeye başlayabilirdi. Bu gibi durumlarda isabet oranı düşük olan kovboylar yüzünden ölenler çok oluyordu.
Kaza kurşununa denk gelmek istemeyenlerden biri olan şerif de bankanın geniş, karelere bölünmüş penceresinden dışarıyı gözlüyordu. Yanındaki bankacıyı omzundan sarsarak konuşmaya başladığında, gerçek anlamda bir şerif olmanın çok uzağında olduğu anlaşılıyordu.
“Brian, Brian” sesindeki heyecan Brian’ı da etkilemişti. “Soldaki bizim William. Silah ustalığıyla tanınıyormuş.” Hanry’nin seçtiği şerif rolü nedeniyle, baktığı herkesin bilgileri gözlerinin önünden akıyordu. Bu bilgileri bir yandan okurken bir yandan da yanındaki arkadaşıyla paylaşıyordu. “Oooo şunu dinle bak, dört gün önce Taramalı Tekliler çetesini tek başına haklamış. Ondan önce de Sivri Larry’yi hapishaneye teslim etmiş. Vay canına, bu simülasyonda bu kadar takıldığını bilmiyordum.”
Okuduklarıyla ağzı sulanan şerifin rolüne girememesini, gayet normal karşılamıştı Brian. Seçilen karakterlerin özümsendiği bu simülasyondaki aykırı tiplerden biriydi Hanry. Çoğu simülasyonda olduğu gibi bunu da sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullanan ve eğlenceden çok yükselmeyi hedefleyen biri olması, kendini karakterine tam olarak verememesine neden oluyordu.
İştahlı konuşması gökyüzünde beliren rakamlar ile son buldu. Üçten geriye doğru akan koca puntolu rakamlar sıfıra ulaşınca düellocular ateş etmeye başlayacaktı. Eğer sıfır olmadan ateş eden çıkarsa suçlu olarak kayıt edilecekti. Suçlu öldürmek ödül getirirdi ve kanun adamları bu kişilere karşı fazladan isabet, hasar ve güç eklentisi kazanırlardı.
Sayı sıfırı göstermeden kovboylardan biri silahlarına davrandı. Rastgele ateş eden düellocu William’ın göğsüne üç kurşun isabet ettirdi ve onu öldürdü. Ardından William mavi kana dönüşüp toza karıştı. Diğer kovboy, kazandığı başarımın tadıyla çıkardığı kahkahası tüm kasabada yankılanırken, Brian yakın arkadaşına dönüp durgun bir ifadeyle bakmaya başladı.
“Eee” dedi Brian. “Adam suçlu oldu. Bir şey yapmayacak mısın?”
“Ne yapmamı bekliyorsun ki, William’ın bir aylık karakteri bir anda ölüverdi. Demek efsaneler bile kolayca ölebiliyormuş.”
“Haklısın, gerisini kanun adamlarına bırakmak gerek.” Brian’ın sesinde alaycılık vardı.
“Hadi ama dostum, planımızı yapamadan ölmemi mi istiyorsun?”
Günlerdir başının etini yediği planın birlikte bankayı soymak olduğunu hatırladı yine Brian. Biri bankacı diğeri şerif olacaktı ve aynı kasabada simülasyona başlayana kadar giriş yapmaya devam edeceklerdi. On sekizinci denemelerinde büyük bir şans eseri aynı kasabaya düşmüşlerdi ve günlerdir planını kurdukları soygunu gerçekleştirmek için artık her şey onlardan yanaydı.
“Bu akşam bunu rahatlıkla halledebiliriz. Silahşorların çoğuna görev verildiği bilgisi geldi şimdi. Büyük bir tren soygunu görevi verilmiş haydutlara ve muhtemelen herkes orada olacaktır. Geriye kalanlar da salondaki etkinliğe katılacak zaten. Haliyle banka da bize kalacak. Sen ve ben. Şerif ve bankacı. Bu iş daha kolay olamazdı.”
“Anladım, tamam.”
***
Saatler birbirini kovalayıp akşam geldiğinde, sokağı aydınlatan gaz lambaları ve salondan yayılan ışığın haricinde gökyüzündeki yıldızlar vardı. Kasabanın çoğunluğu salondaki NPC kadınların dans ettiği eğlenceyi izlemeye gitmişti. Arada sırada çıkardıkları yüksek sesler kasabanın diğer ucundaki bankadan uğultulu şekilde duyuluyordu.yy
Brian ise bankayı kapatmış ve hemen karşısındaki ahşap kulübelerin arasındaki boşlukta bulunan fıçıların arkasına saklanmıştı. Sessizce, Hanry’nin etrafı kontrol edip silahları alıp gelmesini bekliyordu. On dakika kadar, ondan başka kimsenin görmediği, önünde hologram olarak listelenen şarkı listesinden, ondan başka kimsenin duymadığı, Vahşi Batı müziklerini tek tek dinleyip az sonra yapacakları soyguna en uygununu bulmaya çalışıyordu.
Simülasyonun kredi ile ödüllendirilen görevlerinin yanı sıra banka soymanın da gerçek hayattaki kredilerine eklendiğini biliyorlardı. Bankadaki paranın yüzde beş kadarı, eğer soygunu tamamlayıp suçlu listesinden kaybolana kadar saklanmayı ve ölmemeyi başarırlarsa, kendi kredilerine eklenecekti. Şu an için bankada 18.400 dolar vardı ve yüzde beşi olan 920 kredi, gerçek hayatta onların çok işlerine yarayabilirdi.
Yaptıkları suç gerçek hayattaki insanları etkilemese de, simülasyonu kullananların biriktirdikleri parayı çalmak ve onların emeklerini zorla almaya döndüğü için ahlaki olarak Brian’ın canını sıkıyordu. Her ne şekilde olursa olsun bir emek vardı ortada. Fakat bütün bunların birer simülasyondan ibaret olması ve kimsenin gerçek hayatta acı çekmeyeceğini düşünmek, ahlaki yanını bir kenara bırakmasına neden oluyordu.
Hanry de fıçıların yanına geldiğinde listeyi kapatıp kızgın bir ifadeyle ona baktı.
“Nerede kaldın!” sessiz konuşması ile kızgınlığı birbirine karışmıştı.
“Silahları almak için gittim ama hücreye tıktığım adam beni gördü. Silahları aldığımı görürse şüphelenip, beni takip etmeleri için arkadaşlarına haber verebilirdi.”
“Eee? Ne yaptın peki?”
“Önce hücrenin anahtarlarını düşürdüm kapısının önünde. Sonra dışarıya çıktım. On dakika kadar onun çıkmasını bekledim. Çıkınca da kaçak diye arkasından vurdum. Hemen ardından da silahları alıp geldim.”
Brian, arkadaşının getirdiği çifteliyi eline aldı. Eski, isabet oranı ve hasar puanı düşük olan silahı bir süre inceledikten sonra “ne yani bu mu?” der gibi kaşlarını çatıp Hanry’ye baktı.
“Ne oldu?” diyerek cevap verebilmişti Hanry. Brian’ın imasından en ufak bir şey anlamadığı yüzünden belli oluyordu.
“Daha iyi bir şey yok muydu elinde?”
“Şerif maaşları ne kadar sen biliyor musun? Ancak bu kadarını alabildim simülasyona başlarken verilen parayla. Zaten çatışmaya ihtiyacımız kalmayacak. Kimse görmeden gidip, paraları alıp çıkacağız.”
Brian “tamam” anlamında kafasını sallayıp ayağa kalktı. Birlikte tam karşılarındaki bankaya sessizce ilerlemeye başladılar. Salondaki insanlardan mümkün olduğunca uzakta kalıp gölgelere karışarak ilerlemek zorundaydılar. Bu yüzden çömelerek, gizlenme yeteneklerini olabildiğince kullanmaya çalışıyorlardı.
Fakat gizlenme yeteneklerinin “Siğz de kimiissin?” sorusuyla ne kadar düşük olduğunu anlamışlardı. Soruyu soran adam ayakta zor duran, içkiden dolayı refleksleri ve görüş alanı olabildiğince azalmış bir kullanıcıydı. Karşısındaki siluetlere bakarken onların kim olduğunu anlamaya çalışıyor gibi bir ifadesi vardı.
Hanry bozuntuya vermeden ayağa kalktı ve adama döndü.
“Ben şerif Hanry. Bankayı kontrol etmeye geldik.” Adamın belindeki silahı işaret ederek “O silahın ruhsatı var mı?” diye sordu. Amacı adamı telaşa düşürüp ortamdan hızla uzaklaşmasını sağlamaktı.
Adam sorunun ardından sarhoşluğundan eser kalmamışçasına dik durdu. Bir şerif, herhangi bir kullanıcıya baktığı anda onun tüm geçmişini okuyabilirdi. Ve kılık değiştirerek kasabaya karışmaya çalışan bir haydudu da rahatlıkla tanıyabileceğinden korkmuştu. Rol yapmayı bırakıp belindeki altıpatlara sarıldı ve hemen karşısındaki adamları kurşun yağmuruna tuttu.
Daha neler olduğunu anlamayan Brian ise “ÖLDÜNÜZ!” yazısıyla karşılaşmıştı. Haftalardır yaptıkları plan sarhoş numarası yapan bir haydut yüzünden suya düşmüştü. Ve o gün Brian anlamıştı. Bir daha asla Hanry’nin planlarına uymayacaktı.