1369O gece ve sabah orada kaldı Alexander ile Gospel. Ev sahibinin onlara getirdiği kanı içip, sonraki adımları hakkında konuşuyorlardı. Roma'dan kaçıp Kahire'ye gelmek iyi bir başlangıçtı ancak sonraki adımları biraz daha karmaşıktı. Bedevilerden yardım alıp, Arap Yarımadasını geçmeyi planlıyorlardı. Perslerin eski ve gizemli diyarına girip
Ölümsüzler diye bilinen tarikatın üyeleri ile karşılaşmaktı asıl amaçları.
Garip ev sahibi onlara bolca kan bırakmış ve ardından ortadan kaybolmuştu. Güneş batmaya başlayana kadar da ortalıkta gözükmedi. Ancak bir anda kapının önünde belirdiğinde, Alexander adamın sessizliğini fark etti. Kendi soyunun keskin kulakları adamın kalp atışlarını duyamıyordu.. Bu bir insan değildi.
"Umarım kanı beğenmişsinizdir." dedi Abdül. "Bir kaç saat sonra evden gitmeniz lazım. O nedenle sorularınızı sorun. Cevaplayabileceklerimi cevaplarım ama ağzıma almak istemeyeceğim şeyler olacak. Söyleyemem dediğimde, susun."
Adam Alexander'ın gözlerine baktı derin derin. "Evet, senin cevaplarının bir kısmı bende var, Alexander." dedi, "İçindeki boşluğu kapatacak her şeye razısın biliyorum. Bütün sizin lanetli soyunuzun üyelerinden daha büyük bir boşluk var içinde ancak söyleyemem bunun nedenini. Çünkü sözler uzaklaştırılmış senden. Zamanı geldiğinde öğreneceksin emin ol."
Gospel'in önüne oturdu ve cüppesinin içinden bir küp çıkardı. Küpün üst kapağının bütün köşelerine bir kez vurduktan sonra tutup hızlıca kaldırdı. Masanın üzerinde, küpün içinden düşmüş olması gereken üç tane taş bulunuyordu. Adam bir süre inceledi onları.
"Gospel... Kendini hazırlamalısın." dedi Alexander'ı baş parmağıyla göstererek devam etti, "Ve onuda elbette. Yediyi arıyorsunuz ancak asla bulamazsınız biliyorsunuz. Babil'den sürülenler zamanından beri kayıp hepsi." küçük bir sessizlik oldu. "Binlerce yıl önce, insanlar ve tanrılar birbirlerine çok daha yakındılar. Şu dönemde, Sümerlilerin Anu diye isimlendirdiği tanrının zamanı yaşanıyor. Dünya'nın büyük kısmı onun peşinden gidiyor. Ancak uzun zaman önce böyle değildi. O zamanlar Enki vardı. O zamanlar onun zamanıydı ve Babil Anu tarafından yok edilene dek o hüküm sürdü. Sizin soyunuzun başlangıcı için bir şey diyemem ancak ne Enki'nin karanlığında ne de Anu'nun ışığında doğdunuz."
Önündeki kil çanaktan yeşilimsi bir sıvı içti ve gökyüzüne baktı. Kafasını hafifçe sallayıp devam etti.
"İşte o alacakaranlık zamanından önce, Enki'nin en yükseldiği dönemlerden birinde yapıldı Babil Kulesi. Siz Enki'yi Şeytan ismiyle bilirsiniz veya Lucifer. Diğer Tanrıların bile yardımı vardı o işte, Kadath'daki diyarlarından gelmişti pek çoğu. Ancak sonunda Anu'nun -sizin bildiğiniz adıyla Yahova veya Allah- dönemi başladı. İnsanlar bir dönemden diğerine geçerken ayrılık yaşadılar. İsa'nın dediği doğruydu;
'Barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben baba ile oğlun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim.'*" derin bir nefes aldı sonra gökyüzüne bir daha baktı. Dolunay yükseliyordu ve az zamanı kalmıştı. "Önceki nesil Enki'nin öğretileriyle büyümüştü, yeni nesil ise Anu'nunkiler ile. Bu karmaşaya yol açtı ve savaşlar çıktı. Sonunda eski nesiller yaşlandı ve dünya üzerinden göçtüler teker teker. Yeni nesil böylelikle galip çıktı. Anu, Enki'nin zamanı gelmesin diye onun bütün takipçilerini ve kanıtlarını yer yüzünden silmeye çalıştı. Böylelikle Babil Kulesi ilk yıktığı şey oldu. Enki'nin zamanı asla gelmesin diye Anu'nun yaptığı bir şeydi belki de. Belki Enki aynı şeyi Anu'nun zamanı bittiğinde yapacak. Sebebi ne olursa olsun, Diğer Tanrılar korktular ve Anu'nun onlara dair şeyleri yok etmesinden korktular. Böylelikle Kadath'a döndüler ve bir daha evlerinden ayrılmadılar."
"Ya Yedi?" diye sordu Gospel. "Yedi'nin bütün bu iş ile alakası ne?"
"Enki giderken sizin soyunuzdan altı kişi seçti, yedi değil. Altı atanız Babil Kulesi'nin derinliklerine girdiler yıkıldıktan sonra ve orada Enki'nin labirentlere girdiler. Enki dünya üzerinden çekilmek üzereydi, zamanı gelince uyanması üzere eski bilgeliklerinin bir kısmını saklamıştı Anu'dan. Son bir kez gözüktü giysileri içinde altı atanıza, onları sonsuz bir uykuya yatırırken, yedinci hazır olduğunda uyanacaklarını söyledi. Bir efsaneye göre o altı üye altı Klan'ın kurucularıdır. Daeva, Gangrel, Julii, Mekhet, Nosferatu, Ventrue -Julii'yi bilmiyor olabilirsiniz çünkü hepsi Roma zamanından sonra öldürüldü. Klan kurucuları böylelikle uyudular, onları yaratanın kanına sahip vampiri beklemek üzere. O öyle bir kişi olacaktı ki, tüm disiplinlere, tüm soyların her gücüne vakıf olacaktı. Enki'nin bizim bildiğimiz Dünya'ya dönüşü sırasında ortaya çıkacaktı bu yedinci. İncil'de ve Kur'an'da Mesih Karşıtı olarak bilinen kişinin efsanesine bağlanıyor bu. Anu'nun seçilmişiyle Enki'nin seçilmişi.
Anu, Enki, Diğer Tanrılar... Hepsi sadece bu dünyaya yetebilecek tanrılar. Ancak bu dünyanın üzerinde onların bile fark edemediği gözler var. Anu, Gökyüzüne giden kapının tanrısıdır ancak uzayın bilinmeyen derinliklerinde, bilinmeyen boyutların hepsinin kapısı, anahtarı ve gardiyanı olan bir Tanrı gezer. Enki, karanlığın ve Abyss'in temsilcisidir ancak Abyss'in önünde diz çöktüğü bir Tanrı gezer yıldızların arasında. Bu dünyayı ayakta tutan sütunlar ayağaımızın altında duruyor ve bizden çok büyük sırları saklıyorlar. Ben Babil Kulesini göremedim bu gözlerle ancak Adsız Kent'e gittim Arap Çölünde. Sizi temin ederim, Vampirler, Kurtadamlar, Demonlar... Bunlar bu Dünya'daki en karanlık şeyler değil. "
"Diğer Tanrılar neden karışmıyorlar bu işe?" dedi Alexander "Diğerleri neden onları durdurup almıyorlar ellerine kontrolü?"
"Zamanında dediğin oldu, tüm Tanrıların yaşadığı ve insanların özgürce istediğine taptıkları zamanlar. Ancak o zamanlardan önce bu dünyada bazı kararlar verilmesi gerekti. Gökyüzünden Yüce Eskiler ve Mi-go ve adları unutulmuş bazı ırklar geldi. Diğer Tanrılar korktular ve saklanmak zorunda kaldılar. İnanın bana, tanrıların pek çoğu böyle bir zamanda kaçtı işte. Enki ve Anu ise anlaşma yaptılar ve uzun yıllar boyunca o ırkların Dünya'dan sürülmesine uğraştılar gizlice. Diğer Tanrıların gücü, gün geçtikçe azaldı elbette. Anu ve Enki gizlice hareket ettiler ve her bir parçasını ezberledikleri bu Dünyayı değiştirdiler. İklimler değişti, topraklar deniz oldu ve bazı denizlerde toprak. Irklar dünyaya ayak uyduramadılar ancak o zamanlar daha yeni doğmuş olan insan ırkı hayatta kaldı. Anu ve Enki ise bunu hallettikten sonra dönem dönem yönettiler dünyayı, anlaşmalarında olduğu gibi."
"Bu anlattıkların kabul edilemez. Bu bir küfür." dedi Alexander kafasını sallayıp hızlıca. Hayatı boyunca eğitimini aldığı şeylere bu kadar ters düşen bilgilere karşı duruyordu. İçinde bir öfkenin kabardığını hissetti, nereden geldiğini bilmediği bir kızgınlık. Gospel ise bir heykel gibi oturmuş, çatık kaşları ile dinliyordu dikkatlice.
"Elbette edilemez." dedi sakin bir şekilde. "Şimdi gidin, çünkü dolunay yükseldi ve yapmam gereken işler var. Yolculuğunuzu yapın ancak aradığınız şey sizi bulmadan, siz onu bulamazsınız. Çünkü onu saklayan sadece taşlar ve zincirler değil. Elveda." dedi Abdül ve sanki kaçırmaması gereken bir görüşmeyi kaçıracakmış gibi hızlıca odadan çıktı, tahta merdivenlerden aşağıya doğru indi ve aşağıdan bir kapının kapanma sesi geldi. Alexander ise duyduklarını kafasında oturtmaya çalışıyordu.
Ayağa kalktı ve Gospel'in arkasından söylediği şeyleri duymaksızın pencereye doğru yürüdü. Dolunay gökyüzünün en tepesinde duruyor ve onunla alay ediyordu. Yıldızları izledi, ışıkları bir sönen bir yanan şeyleri izledi. Orada çok daha fazlası olduğunu görebiliyordu şimdi. Sadece karanlık yoktu, Abdül Alhazred'in dediği doğruydu, bu Dünya sadece görünenden ibaret değildi.
Ezan sesi, rüzgarın yarattığı uğursuz uğultuyu böldü.