Eve giderken aklımda bin türlü düşünce vardı . Acaba ben acı çekmeye hazır mıydım ? Veya nelerle karşılaşacaktım ? Benim sonumda bu kadın gibi mi olacaktı yani ? Ama artık bunlar umurumda değildi.Kaderim neyse onu çekecektim artık … Başka şansım yoktu …
Bu düşüncelerle eve doğru ilerliyordum.Yağmur yağıyordu her zaman olduğu gibi.Saatime baktım , 22:10’u gösteriyordu.Eve gidince ne yapacağıma karar vermiştim.Kızın mezarına inecektim … Ne göreceksem görmek istiyordum artık .
Eve varır varmaz hemen bodruma indim.Duvara dayalı bir şekilde duran kazmayı aldım ve bodrumun o eski tahtalarına acımasızca vurmaya başladım.Söküalen tahta parçalarının altından tahmin ettiğim gibi toprak çıktı.Yorulmuştum . Ama kaderimle yüzleşmek istiyordum.Yüzümde gözyaşları,içimde sıkıntı vardı.Tahtaları bir kenara attım.Elime küreği aldım ve toprağı kazmaya başladım…
Kazdıkça kazdım fakat hiçbir şey yoktu.Karşıma ne mezar çıkmıştı ne de başka bir şey.Yalnızca çok kötü bir koku yayılmıştı etrafa . Kendi kendime şöyle dedim : “Galiba mezara yaklaştım …” ve yorulmama rağmen toprağı kazmaya devam ettim…
Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım.Saate baktım,gece yarısını gösteriyordu.Biraz daha kazdıktan sonra karşıma demirden bir kapı çıktı.Kapının üzerinde kırmızı bir yazıyla : “Sayılar Her Şeyin Anahtarıdır …” yazıyordu ve altında da şöyle yazıyordu : “Sayıları bul ve tekrar et … Tüm gizemleri çöz … “
Şaşırmıştım.Acaba hangi sayılardan bahsediyordu ? O kadar çok sayı vardı ki … Sonra tam karşımda olan 4 sayıyı hatırladım : 12032347900 … 12032347900 … 12032347900 … 12032347900 “ Acaba bunlar olabilir miydi diye düşündüm.Ve üstünde biraz daha düşündükten sonra daha mantıklı bir şey gelmedi aklıma.Rakamları teker teker söyledim ve dört defa tekrar ettim …
Kapı hiç gıcırdamadan açıldı . Ama sanki o küçük kızın gülüşmesini duydum yine .Rüyamda ki gibi …
İçerisinden mavi bir ışık yayılıyordu ve tıpkı bir tünel gibiydi.Bodrumla orası arasında küçük bir mesafe vardı bana göre.Bu yüzden içeriye zıpladım … İçerisi,herhangi birinin kolaylıkla girebileceği büyüklükteydi.Bu yüzden zorluk çekmedim … Korkmuyordum nedense veya öyle hissediyordum.Elimi kalbime koyduğumdaysa deli gibi çarptığını fark ettim . Demek artık korktuğumu bile anlamıyordum.Oysa dün sabah,hapishaneden çıkmış bir şekilde ve ne güzel umutlarla geliyordum bu yere.Oysa şimdi nerdeyim …
İlerlemeye devam ettim.İlerledikçe tünel daha da büyüyordu sanki.İleride küçük bir oturağın üzerinde ağlayan yaşlı bir kadın gördüm.Neden ağladığını merak ettim ve ayrıca burada ne arıyordu ? Uzaktan bakınca birazda anneme benzettim açıkçası…
Yavaşça yanına doğru yaklaştım.Ağlamaya devam ediyordu.Elimi omzuna attım.Bir an için ağlaması kesildi ve bana dönüp baktı.Bu … Annemdi ! Ayağa kalktı.Onunla sarılmayalı uzun zaman olmuştu.”Oğlum !” diye bağırdı.Sarılmak için ikimizde birbirimizin üzerine atıldık fakat … Annem bir anda yok oldu … Oysa bir an için ne kadar çok sevinmiştim onu gördüğüme… Galiba o “küçük kız” bana acılarını tattırıyordu.Galiba o da bir kez olsun annesine sımsıkı, içten bir sevgiyle sarılamamıştı.Ayrıca bunun bir anlamı daha vardı : Benim öldürdüğüm çocukların intikamını almak … Ama ben bunların hepsine lâyıktım …
İlerlemeye devam ettim.O anda karşımda bir fırın gördüm.Galiba içinde bir şey pişiyordu.Yaklaşıp içine göz attım.İçinde pişen bir çocuk vardı … Çaresizce bana doğru baktı yüzünde gözyaşları vardı ve “Yardım et ! Lütfen … Ben sana ne yaptım da beni buraya attın ! Lütfen yardım et ! “ diye bağırıyordu.Bununda gerçek olmadığını bile bile gözyaşlarımı silerek fırını açtım ama o da bir anda kayboldu …
Ve arkamda bir ses duydum.Bana doğru yaklaşıyordu galiba . Yavaş yavaş … Arkamı döndüğümde bir kadın gördüm.Bana bağırdı : “Sen çocuğumu öldürdün ! Sen … Sen benim canımı aldın ! Sen … Sen iğrenç bir yaratıksın ! “ ve bir anda o da kayboldu.Acılarım giderek artıyordu.Kim bilir daha neler görecektim …
İlerlemeye devam ettim.Bu kez gördüğüm bir aileydi.Ve bu yüzleri hiç tanımıyordum.Bir tarafta 4 kişi eğleniyor,gülüyordu.Diğer tarafta, yatağın kenarında, dizlerini bükerek oturmuş , uzun siyah saçlı küçük bir kız vardı.Dikkatle baktım o kıza,ağlıyordu … Ama gözyaşları simsiyah akıyordu.Ve tırnakları da kıpkırmızıydı.Sakin adımlarla kızın yanına yaklaşmaya başladım.Her yanına sayılar yazmıştı.Ve o anda anladım … Bu … Bu “o” kızdı.O küçük kız . Hayattan kopmuş gibi duran küçük bir kız …
Bana doğru çevirdi başını . Ve sakince şöyle dedi :
“Uzaklaş buradan,yanlış yoldasın . Biraz daha ilerlersen şeytanla dolu kızın ruhuna ulaşacaksın . O seni affetmez … Lütfen,buradan uzaklaş . Burada hiçbir şey bulamazsın . Bulman gereken yer bizim evimiz . Sen şu anda mezardasın …”
Yutkundum ve şöyle dedim :
“ Peki,sizin evinize nasıl gidebilirim küçük kız ? “
“ Artık evimin yerini bile bilmiyorum ben … Acılar … Sadece acıları bilirim ben . Sen bilir misin ? Benim hiç arkadaşım yok … Tek arkadaşım Şeytanlar … Onlar benim en iyi dostlarım … Evimin yerini unuttum ama bir şey hatırlıyorum sadece : Tepede,bir ormanın içinde . Hepsi bu … “ dedi . Ve başını kollarının arasına alarak ağlamaya devam etti.Galiba bu işin sırrı yakında çözülecekti …
Arkadaşlar , memlekete gidiyor olmamdan dolayı , hikâye bölümleri birkaç gün yayınlanmayacaktır . Okuyan ve yorum yapan herkese teşekkürü bir borç bilirim ...