2
« : 05 Mart 2013, 18:03:50 »
II
Fazla büyük olmayan bu yer, ters huniye benzeyen bir dağın eteğinde yer alıyordu. En aşağılarda biraz yeşilliğin dışında kuru ve çorak bir görünümü vardı. Yani diğer yerlerden pekte farklı değildi.
Ustasının tarifine göre demir ustasının yeri dağa en yakın noktada yer alıyordu. Adam karşısına, bulutların tepesini bir şapka gibi örttüğü dağı alarak bir hayli yürüdü. Nihayet dağla arasında başka hiçbir yapının bulunmadığı küçük, taştan duvarları olan kulübe gibi bir şeyin önünde durdu. Adam burasının aradığı yer olduğundan pek emin olamadı. Zira burası hem bir demirci ocağı için çok küçük hem de sanki uzun zamandır kullanılmamış gibiydi.
O bunları kafasından geçirirken, yanına perişan kılıklı yaşlı bir adam yaklaştı. Adam iki büklümdü. Öyle ki yüzü dahi görünmüyordu. Aynı zamanda aksayarak yürüyordu. Adam yaklaşmakta olan ihtiyarın kendisinden bir şeyler dileneceğini düşündü. Oysa ihtiyar yanına geldiğinde onu şaşırtarak şöyle dedi:
-‘’Kime baktın yabancı?’’ sesi görünüşünün aksine çok güçlü çıkıyordu.
-Buralarda bir demirci varmış.
- Buralarda birden fazla demirci var. Senin aradığın kim?
Adam, dilenci kılıklı bu yaşlı adama açıklama yapmanın zaman kaybından başka bir şey olmayacağını düşündü. Belli ki adam aynı zamanda deliydi. Ama içinden gelen bir dürtüyle cevap verdi.
-‘’Ona Ateş Döven derlermiş.’’ İhtiyar bu ismi duyduğunda konuşma süresince yere bakan yüzünü büyük bir zahmetle adamı daha iyi görmek için kaldırdı. Adamı iyice süzdükten sonra ihtiyar,
-‘’Seni hangi rüzgâr attı buralara’’ diye sordu. Bu sorudan ziyade bilenler için şifre niteliğindeydi. Buraya sadece demirciyi bilen az sayıdaki kişilerin referanslarıyla geliniyordu. Ama adam elbette soruyu soracak kişinin bu biçare yaşlı adam olmasını beklemiyordu. Kafasında buranın çok iyi korunduğunu canlandırmıştı her zaman, şimdi hem şaşırmış hem de hayal kırıklığına uğramış gibi duruyordu.
-‘’Beni Taş Balta gönderdi, kendisi ustam olur.’’
- ‘’Kanıtın var mı?’’
-‘’Evet.’’
Bunun üzerine torbasından bir kese çıkardı. İçinde katlanmış halde duran kâğıdı aldı ve ihtiyara uzattı. İhtiyar kâğıdı aldı ve okudu. Kâğıtta sadece ‘’gerekeni yapın’’ yazılıydı ve altında çapraz duran iki balta sembolü vardı.
İhtiyar, kâğıdı katlayıp oflaya puflaya iç ceplerinden birine koydu.
-‘’Tamam, karanlık çökünce yine buraya gel, seni demirciye o zaman götürürüm’’ dedi ve yine iki büklüm, oflaya puflaya, aksak bir şekilde uzaklaşıp gitti.
Genç adama bütün bu olanlar çok saçma gelse de, çocukluğundan beri kendisini ilgilendiren veya ilgilendirmeyen şeyler hakkında pek soru sormazdı. Çünkü buralarda sorular gereksiz gibiydi, asla doğru cevabı alamazdın. Evet, çocukluğunda çok sorardı. Galiba en çok da Uğursuz Orman hakkında sorardı. Şimdi o günler bulanık, kendisine ait olmayan hatıralar gibiydi.
Akşama kadar daha çok vardı. Kurt gibide açtı. Hem bir şeyler atıştırmak için hem de vakit geçirmek için kasabanın içlerine doğru yürümeye başladı.