İlk defa televizyon ekranlarından izleyip aklımızın bir köşesinde yer eden filmleri bu başlık altında analım istedim.
Yapım tarihi, türü veya ne zaman izlediğiniz önemli değil. Yerli ya da yabancı olabilirler. Bilinip bilinmemeleri fark etmez. Önceki mesajlarda bahsedilmiş olmasının da hiçbir sakıncası yok.
Aklıma ilk gelenler:
Explorers
Gremlins serisinin de arkasındaki isim olan Joe Dante'nin filmi. Bir grup çocuğun kendi imkanlarıyla uzay gemisi yaparak uzaylılarla iletişime geçmesi konusu tuhaf gelebilir. Bu konuyla çocukken Explorers sayesinde tanışmışsanız, büyüleyici ve yapmayı arzu ettiğiniz bir şeyedönüşür.
Çocukken, sandalye ve koltukları ters çevirip uzay gemisici oyunumum kökeni bu filme dayanır.
The Goonies
Evlerini boşaltma emri gelince, çareyi eski bir korsan haritasının onları götüreceği hazineye umut bağlamış bir grup çocuk. Hazineyi öğrenir öğrenmez maceracılarımızın peşine takılan haydut ailesi, gizli mağaralar ve geçitler, tuzaklar, bulmacalar, bir dev, korsan gemisi! Kahramanlarımız ve onları izleyen bizlere unutulmaz bir macera sunmak için her malzemeden dozunca var.
Spaced Invaders
Cadılar Bayramı uzak bir Amerikan kadabasına, antenli, koca kafalı ve yeşil uzaylılar ziyaret ederler. Çocuk aklımla bunlar bile filmi pür dikkat izlemem için bana yeterli gelmişti. İstilaya gelen bir avuç Marslı ve Dünyalının, ardı arkasına gelen yanlış anlamalar ve ters giden işlerin içine sürüklendiği bir macera.
My Science Project
Beni etkileyen anlar, filmin son 30-40 dakikasında yaşanan curcuna. O zamana kadarki kısımlar "Bir şeyler olacak?" beklentisiyle geçiyor. Sonra, Trex, mağara adamı, gladyatör, Vietkong gibi konuklar olaya dahil oluyor. Haliyle ilgimi ve filmi aklıma getirenler de bunlar oluyor.
Radioactive Dreams
İki kardeş, yıllarca hapis kaldıkları sığınaktan çıkmanın yolunu bulurlar.Takım elbiselerini giydikten sonra arabalarına atlayarak bilmedikleri bir dünyaya doğru yola koyulurlar. Nükleer yıkımdan sonra mutantların, çetelerin ve daha nice tehlike ve tuhaflığın kol gezdiği, yepyeni bir dünyaya atılmışlardır.
Kara-Film ve Kıyamet Sonrası türünün hafif müzikalimsi birleşimi.
I Come in Peace
"Barış için geldim." dedikten sonra insanları uyuşturucu üretmek için öldüren uzaylı. Asi giyim tarzıyla havalı takılan polis dedktifi Dolph Lundgren ve takım elbisesiyle kuralcılığını gösteren ortağı, galaksinin bir ucundan gelen zehir tacirine karşı.
Bilimkurgu soslu polisiye diye ben buna derim işte!
Godzilla vs. Destoroyah
İzlediğim ilk Godzilla filmi -çok sonra ismini öğrendiğim- Godzilla vs. Biollante'ydi. Godzilla serisine ilgi duymamı sağlayan filmse Godzilla vs. Destoroyah oldu. Yokoluşuyla birlikte tüm insanlığı da tehdit edecek Godzilla. Seneler önce Godzilla'yı öldürmek için kullanılan ölümcül silahtan doğan Destoroyah. Destoroyah sebebiyle Godzilla'ya ihtiyaç duyan ama Godzilla'yı etkisiz hale getirmeye de çalışan insanlar. Godzilla'nın ne iyi ne de kötü olan nötr doğasına bağlı olarak insanların ona yaklaşımı ve serinin hiç izlemediğim ilk filmiyle kurduğu güçlü bağlar, beni de filmin atmosferine çekiyordu.
Bina büyüklüğünde canavarları konu edinen filmlerin de duygulandırabileceğini öğretmiş filmdir. Üstelik serinin önceki filmlerine vakıf olmadığım halde bunu başarmıştır.
Turist Ömer Uzay Yolunda
Fazla bir şey demeye gerek yok. Spock Abi rolünde Erol Amaç. Spock'la dalgasını geçebilen Kirk'ün yerine Mister Turist olarak Sadri Alışık.
"Ah be Doktor! Vicdan azabım gibi hep peşimdesin." vb. nice repliğiyle aklımda ve gönlümde yeri var.
Zulu
Çile var. Mücadele var. Emirler ve görev için kendini adama var. Fedakarlık var. Düşmanın takdiri almak var. Kahramanlık var. Ama ne için?
Yapımcılarının amacı da bu mu olmuştur bilinmez; tarihi savunma savaşını destansı biçimde konu edinirken bana "Bu savaş niye?" sorusunu sordurmuştur.
The War of the Worlds (1953 tarihli)
H.G.Wells'in klasikleşmiş kitabının 1953 tarihli serbest uyarlaması. Serbest uyarlama dememim sebebi herşeyin kitaptaki gibi olmamasından kaynaklanıyor. Kitabın mesajı da filmin çekildiği dönemin politik atmosferinden nasibini almış. Kitabı sonra okuduğum için bunların farkına da çok sonra vardım. Ama bunlardan şimdi bile pek şikayetçi değilim. Yürüyen değil uçan makineler ve Marslı tasarımları hoşuma gitmiştir. Ne yapılırsa yapılsın durdurulamayan uzaylılar, istilanın alanı genişledikçe umudun azalması, ev sahnesi ve sona yaklaşan bölümler; film beni her yönden etkilemeyi başarmıştı.
Baby: Secret Of The Lost Legend
Jurassic Park fırtınasının estiği ve dinozor ilgimin canlı olduğu yıllar. Ailesi açgözlü kötülerce dağıtılmış bebek dinozor elbette ilgimi çekecek. Anne dinozorun akibeti ne olacak? Sadece iki kişi, bir yığın insana karşı koyabilecek mi? O zamanki heyecanımla kendimi kaptırıp izlemiştim.
Nemesis (1992 tarihli)
Kötü film. Sırf heba edilen potansiyeli için kızıp bağrıma basmışımdır.
Robotlar ve robotlaşma mevzusu merakımı uyandırdırmıştı. Bolca çatışma ve kovalamaca içeriyordu. Geçirdiği badireler sonucu zaman içerisinde avladıklarına dönüşen kahraman ilgi çekiciydi. Bazı sahneleri estetik gelmişti. Filmin sadece bir anında ahlaki davranmanın belirsizliğinden bahsedilmesi dikkatimi çekmişti. Kendini rahatsız eden cyborge, alışveriş çantasından çıkardığı tabancayla haddini bildiren nine kalbimi çalmıştı. Yine de, orta karar bir film olmayı bile zar zor başarıyordu.
Anlık ve küçük başarılarıyla yetinememişimdir. Başaramadıkları yüzünden film beni kızdırmıştır. Yaşattığı çarpık hisler sebebiyle listemdeki yerini almıştır.
Adventures in Babysitting (1987 tarihli)
Her yayınlandığında izlemekten kendimi alıkoyamadım. Kısıtlı zaman içinde yaşanan büyük macera. Geceleyin evden çıkıp havaalanına gitmeye kalkmak başınıza ne kadar iş açabilir? Sandığınızdan çok daha büyük işler açabilir. Gangsterler! Metroları mesken tutmuş çeteler! Şarkı söylemeden sahneden indirmeyen orkestralar! Oto tamircisi Thor! Komedi ve macera!
Howard the Duck
İzleyenin aklına kazınmış açılış bölümüyle anılır. Geveze dev ördeğin gagasından "Tanrı uçmamızı isteseydi kanatlar verirdi." lafı daha bir anlam kazanmıştır. Çocuksuluktan uzak, gayet yetişkin içeriklidir. Belki sırf bu yüzden dikkatimi çekmiştir. Son bölümü beni fazlasıyla ürkütmüştür. Seneler sonra Howard'ın çizgiroman karakteri olduğunu öğrenince küçük bir şaşkınlık yaşamıştım. Gişede yapımcısının yüzünü güldürmemiş. Talihsizlik.
Labyrinth
Muppet Show'un ardındaki isimlerden yaratıcılık dolu, hafif müzikal, eğlence dolu macera. Köpeği binek hayvanı yapan şovalye kukla aklımdan çıkmaz.
Mad Mission 2
Bruce Lee filmleri dövüş; Jackie Chan filmleri artık geçtiği çağa göre biraz kovalamaca polisiye çeşnili dövüş içerirdi. Biri usta hırsız diğeri sakar polis olan iki kafadarın yer aldığı Çılgın Görev serisinde dövüş haricinde, kovalamacalar, tadında polisiye ve uçuk icatlarla da zenginleştirilmişti. Hong Kong usulü aksiyon içerisinde herbir şey vardı. İkinci filmin güzelliğiyse bu zenginliği uçuk icatlar ve kovalamaca kısmını bir adım daha ileri taşımasından geliyordu. İkilimizin işini bitirmeye çalışan Clint Estwood çakması kötü adamın peşlerine taktığı katil robotlar bir yana, zeki hırsızımızın tasarladığı icatlar bir yana, hepsi harikaydı.