4 Gün sonra kurak toprakları aşarak Başkent Centrapola ya ulaşan ilk Muhafız, Buzul Diyarı olarak bilinen, İnsanın iç organlarını bile donduracak kadar soğuk kışlara sahip Sothernpola şehrinin Lordu, Kral Dreden’ in ilk göz ağrısı, Büyük oğul Sothern idi.
24 yaşında, uzun boylu, mavi çekik gözleri, altın sarısı saçları ve yapılı vücuduyla tam bir savaşçıydı. Korku nedir bilmez yüreği, Tek yumrukta Buzul Devi (*) ni devirecek kadar güçlü bileği ile genç yaşına rağmen, sadece yönettiği şehrinde değil, tüm diyarda saygı duyulan ve korkulan bir adamdı.
(*Buzul Devi : Buzul Diyarında yaşayan vahşi oldukça iri bir hayvan)
Saygıyla eğildi Sothern babasının önünde.
“Kral’ım...” babası karşılık verene dek eğdiği başını kaldırmadan bekledi. Tahtından hızlıca kalkan Dreden, oğluna doğru yöneldi. Nazikçe öne eğilmiş başını kaldırmak için, onu çenesinden tuttu ve yukarı doğru kaldırdı. Baba oğul göz gözeydi şimdi. Aynı anda birbirlerine sarılmak için, coşkuyla hamle yaptılar. Bedenleri birbirine kavuştu, sıkı sıkı sarıldılar, Dreden, bir an için herşeyi unutmuş gibiydi, yüzü gülüyordu. Oğlundan gözlerini alamıyordu. Kocaman bir adam olmuştu oğlu, zaman hızla akıp geçmiş, Dreden, günden güne gücünü yitirip yaşlı bir adama dönüşürken, kucakladığı bu yiyğit adam, gücünün zirvesine doğru koşan bir Lord olmuştu.
“Hoş geldin oğlum” dedi yaşlı kral. Sesindeki incelik ve sıcaklık, Sothern i biraz şaşırtmıştı çünkü, alışkın değildi bu tip şeylere. Babalarının onları çok sevdiğini bilirlerdi ancak, hiçbir zaman sevgi gösterisine dönüşmemişti bu sevgi. Devlet gelenekleri bunu emrediyordu. Baba oğul müessesesi olmazdı devlet işlerinde. Kral ve diğerleri vardı. Şaşkınlığını üzerinden atıp, gülümsedi.
“ Hoş bulduk Yüce Kralım” kralı tekrar selamlamak üzere eğilecekti ki, babası mani oldu.
“Bırak şimdi bu safsataları, yolculuğun nasıl geçti?”
“ Haberi alır almaz olabildiğince çabuk gelmeye çalıştık, umarım geç kalmamışızdır”
“ Erken bile geldin... ilk gelen sensin, kardeşlerin sanırım yoldadırlar, bir iki güne hepsi burada olur”
“ Sorun nedir Kralım?”
“ Kardeşlerin gelince herşeyi öğreneceksin oğlum, sabırlı ol”
Kral Uşaklara seslendi, oğlu için hazırlatılan odayı sordu. Ayrıca oğlunun muhafızları için de odalar istemişti. Her birinin hazır ve sorunsuz olduğu raporunu alınca ;
“ Şimdi git biraz dinlen. Yemek 2 saat sonra. Birlikte kadeh kaldıracağız”
Sothern bin yıl düşünse, babasıyla karşılıklı kadeh kaldıracağını aklına bile getiremezdi. Hatta böyle birşeyin olasılığını bile düşünemezdi ama ne olduysa, babası bütün devlet resmiyetini bir kenara itmişti.
Ertesi gün, şafak vakti tozu dumana katarak şehre yaklaşan kalabalık bir atlı ilkin heyecan yaratsa da, bunların, beklenen diğer misafirler ve mahiyetleri olduğu anlaşılınca, heyecan yerini karşılama merasiminin telaşına bırakmıştı. Ağır demir kapı kulakları tırmalayan bir sesle gıcırdarken, Lord Sadrasen, karşılama müfrezesini de peşine katarak, önemli misafirlerini şehrin dışında karşılamak için yola düşmüştü bile. İki grup şehrin biraz uzağında karşı karşıya geldiğinde, dört nala kanatlanmış gibi koşan yağız atlar hiç hız kesmeden yollarına devam ederken, Lord Sadrasen, Selamını dahi almayan bu grubun peşine düşüp bir nevi muhafızlık görevini yerine getiriyordu. Saray ın yemyeşil bahçesinde, yapay gibi duran tek şey olan taş yol at sesleri ve nal tıkırtılarıyla doluvermişti.
Kral Dreden, Misafirlerini saray bahçesinde karşılmaya karar vermişti. Ardı ardına attan inen ürkütücü ve değişik zırhlara sahip savaşçılar, önceden bildikleri belli olan bir düzende dizilmeye başladıklarında, Kral Dreden merdivenleri inmeyi neredeyse bitirmek üzereydi.
Kollarını öne doğru uzatıp, bütün sevecenliğiyle, yüzüne yayılan tebessüm, Notredel ve Mia-Kera yı da şaşkınlığa uğratmıştı. Tıpkı Sothern i uğrattığı gibi. Notredel ve Mia-Kera ivedilikle diz çöküp, krallarını selamlamaya durunca, arkalarında saf tutan muhafız ve mahiyetleri de hep birden selama durunca, ortalığı metal sesleri kaplayıverdi.
“ Hoş geldiniz evlatlarım”
Hoş geldiniz ve evlatlarım sözcüklerini duyan iki kardeş şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.
“ Ayağa kalkın” Kralın bu emriyle yine metal sesleriyle çınladı bahçe. İki çocuğunu birden kucakladı kral. Nazikçe sarayına buyur etti, üçü en önde yürürken, muhafızlar ve diğerleri de onları takip etti.
Notredel Beden Tarlaları (*) ve Kadim Ormanları da sınırları içersine alan Notrapole topraklarının vekiliydi. Kralın ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. Çok iyi kılıç kullanmasıyla ve üstün zekasıyla nam salmıştı. Ne uzun ne kısa denilecek boydaydı. O da abisi Sothern gibi sarı saçlıydı. Bir savaşçı için heybetli bir görüntüsü olmasa da, Lord Sadrasend in öğrencisiydi. Kılıca dair tüm bildiklerini ondan öğrenmişti. Sadrasend onun ikinci babası gibiydi. Diğer kardeşlerinden çok daha zeki ve yöneticilik becerisi çok daha iyi olduğu için, ülkenin en çetin topraklarının idaresini babası ona vermişti.