Giriş:
Gözlerimi açtığımda gün ışığının göz alıcı parlaklığı gözümü kavurmaya başlamıştı. Başımı kaldırıp etrafa bakmaya başladım. Tam önümde bir kütüphane vardı. Etrafımdaki diğer yapıları görebilmek için başımı çevirdim. Etraf kütüphaneden pek farklı yapılar içermiyordu. Hepsi ya apartman ya da alt katı dükkan olan apartmanlardı. Ayrıca etrafta benden başka biri yoktu. Bir tek yüntopu geçmediği kalmıştı(!) Bu düşündüğümün ardından tekrar gökyüzüne bakıp ufak bir tebessüm attım. Nereye gideceğimi düşünürken gözüm yine kütüphaneye kaydı. Sanki beni oraya çeken bir güç vardı. Kütüphanenin kapısına üç beş kez gidip geldikten sonra içeri girmeye karar verdim ve kapıyı açtım.
İçerisi de dışarısı gibi kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdi. Kitaplıklar öne doğru en az beş sıra uzuyordu. Yürümeye devam ettikçe kalbim çarpmaya, dişlerim takırdamaya, tüylerim dikilmeye başladı. Kitaplıkları aşınca anladım ki kütüphane de bomboştu. Yine de kütüphaneye verilmiş emek tartışılmazdı. Derken duvara montelenmiş kitaplığa ışık vurmasıyla beraber gözüm bir boşluğa kaydı. İlerleyip oraya baktım. Çünkü ben oraya gelirken hiçbir yerde boşluk dahi yoktu. Hışımla bir kitabı çekip o noktaya baktım. Orada siyah bir buton vardı. Elim titreyerek te olsa o bitona bastım. Ansızın raflar öne çıkıp yana doğru ilerledi. Gizli bir oda bulmuştum!
Tahta kapıyı açıp içeriye girdim. İçerisi camsız bir çalışma odası gibi değil direk öyleydi. Bir çalışma masası, bir bilgisayar, iki koltuk, bir sehpa ve üç kitaplık çalışma masasının üzerinde bir tane de not vardı. Çalışma masasının yanına gidip nota baktım. Notta ‘Arkana bak!’ yazıyordu. Nota uyup arkama döndüm ve ev sahibi bütün ihtişamı ile karşımda duruyordu. Kaşlarını kaldırıp “Evime hoşgeldin.” dedi. Yanımdan geçip çalışma masasının sandalyesine oturdu ve “Oturabilirsin seni tutan yok.” dedi. Ben de oturdum. Bir yandan o, bir yandan da ben onu süzmeye başladım. Adam siyah bir palto giymişti. Uzun siyah saçları çenesine kadar sarkıyordu. Kahverengi gözlerinin yanı sıra gözbebeklerinin yanında ince sarı halkalar vardı. Beni yeterince süzdükten sonra sakin bir tavırla “Neden buradasın haberin var mı?” diye sordu. Başımı iki yana sallayıp “Hayır.” dedim. Adam derin bir soluk alıp “Bilmemene hiç şaşırmadım. Sana ne olduğunu söyleleyim; bir rüyadasın.” dedi. Buna çok şaşırıp “Ne yani bunların hiçbiri gerçek değil mi?” diye sordum. Adam gülümseyip “Bunun rüya olması gerçek olmadığı anlamına gelmez.” dedi. Buna zerre kadar inanmadığımı belli ederek “Pekala, adın her neyse kanıtla da görelim.” dedim. Adam ayağa kalkıp “Adım Azap ve okulda görüşmek üzere.” deyip parmaklarını şıklattı. Hemen ardından her şeyin buğulanmasıyla uyandım.