Rıhtımda yürüyen Andon en sonunda durarak pelerinin içerisinden hançerini çıkardı. Gecenin karanlığında parlamamasına özen göstererek, rıhtımda ki “Kırmızı Ayak” adlı hanın çatısına tırmanmak için hanın çevresinde dolandı. En sonunda şark tarafında üst üste konulmuş şarap şişelerinin üzerine basarak bakımsız hanın çatısına çıkmayı başardı. Kuş pisliklerine basmadan çatıda sakince ilerledi. Mümkün olduğunca ses çıkarmamaya çalışıyor, bir yandan da kafasında yaptığı planı yineliyordu.
Bu kayıp rıhtıma neden geldiğini hatırlamıyordu ama ne yapması gerektiğini biliyordu. Geçmişine dair hiçbir şey yoktu belleğinde. Sadece şu an ve birkaç saat öncesi vardı. Kendini gemi halatlarının arasında bulmuştu bir anda. Üzerinde hatırlamadığı giysiler ve hatırlamadığı silahlar vardı. Hatta bazı silahlar vardı ki nasıl kullanıldığını bile bilmiyordu. Eh, doğaçlama yapması gerekecekti. Ama işi oraya getirmemeye kararlıydı. Ne yapması gerektiğini biliyor, zaten başka bir şey de bilmiyordu.
Kendine geldiğinde kafasında bu plan vardı. İyice ayıldığında hemen uygulamaya başlamıştı. Kendini bundan alıkoyamıyordu. Başka bir şey düşünemiyor, yaptığı, en azından kendisinin yaptığına inandığı, planı sorgulayamıyordu bile. O anda tek düşündüğü lanet planını gerçekleştirmekti. Neden bilmiyordu ama sanki bunu yapmak onu Ulu’ların yanına yaklaştıracaktı.
Böyle düşünmek onu şaşırtmıştı. Ulu’ları hatırlıyordu. Demek ki belleğini tamamen kaybetmemişti. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyordu. Ama gerisini getiremiyordu. Anlam veremiyordu. Kafasında planı tekrar tekrar canlandırabiliyordu sadece. Her şeyin yolunda gitmesini umuyordu. Bunu büyük bir amaç için yapıyordu ama amacı hatırlamıyordu, beklide bilmiyordu bile.
Yaptığı lanet planı kafasında canlandırmaktayken, Kırmızı Ayak’ın kapısı açıldı ve içeriden gelen duman ve kahkahalar rıhtıma yayıldı. Bu Kayıp Rıhtımda “yolcuların” memnuniyetle karşılandığı tek yerdi belki de.
Açılan kapıdan iki kişi çıktı. Bir tanesi Andon boylarında, sarı saçlı güzelce bir kadındı. Diğeri ise Andon’dan bir baş kadar uzun, siyah saçlı, karanlık görünüşlü bir adamdı. Siyah cübbesi ve deri çizmeleri vardı. Kadın ile pek samimi görünmüyorlardı. Adam eli gece siyahı cübbesinin içerisinde kadına başıyla işaret etti ve yola koyuldular. Kadın adamı tanıyormuş gibi görünmüyordu ama kendi rızası dışında götürülüyormuş izlenimi de vermiyordu. Belki de bu köyün genel evinden gelen bir muhabbet tellalı ve işçisi. Bunun doğru olmadığını biliyor, hissediyordu. Adamda farklı bir şey vardı. Aurası bir başkaydı. Farklıydı. Daha da önemlisi Andon’un planının son noktasıydı.
Elinde ki hançeri kemerine takıp, belinde ki çantadan bir kağıt parçası ve fırlatmaya daha uygun bir hançer çıkardı. Kağıdın üzerinde anlam veremediği bazı yazılar vardı. Ona resim gibi geliyordu ama anladığı kadarıyla bir çeşit ründü. Bu konularda fazla bilgisi yoktu. Ama her nasılsa bunu nasıl kullanacağını biliyordu. Kağıt parçasını hançere sararak, bunun için özel olarak hançere iliştirilmiş gizli bir kancayla kağıdı hançere tutturdu.
Artık tek yapması gereken kullanmaktı. Rün kağıdı sarılmış hançeri sıkıca tutarak adama doğru fırlattı. Hançer havada ıslık çalarak adamın ense köküne saplandı. Sonrada sanki adam buharlaşmış gibi cübbesi boş bir şekilde yere düştü. Andon sessizce yere atlayarak kısa kılıcını çekti. Diğer elinde de başka bir rün vardı. Yerde duran içi boş cübbeye doğru ilerledi. Kadında bir o kadar şaşırmış görünüyordu. Andon cübbenin yanına gittiğinde boş olduğunu gördü. Ve sadece cübbe vardı, karanlık adamın diğer giysileri yoktu. Kadına adamı sorarcasına baktıktan sonra, yumruk büyüklüğünde bir şey yanağının yanından kadının omzunda patladı. Bunun ufakça bir alev topu olduğunu düşündü. Lanet herif gücü kullanıyordu. Ve eğer büyük sanata hakimse alevli silahları da olabilirdi. Bir an önce bu işi bitirmek en iyisiydi.
Ani bir hareketle kadının yanına gitti ve kadının arkasına siper aldı. Kadına veya adama fark ettirmeden elindeki rünü kadının bembeyaz elbisesine yapıştırdı. Kağıt bir saniyelik hafifçe parladıktan sonra kayboldu ve sadece beyaz giysinin üzerinde ki gri, ama çok belirgin olmayan yazılar kaldı. Sanki kadının giysisi kağıdı emmiş, mürekkebi dışarıda bırakmıştı. Ama Andon böyle olması gerektiği zaten biliyordu.
Adamın ona ve arkasında durduğu sarı saçlı kadına doğru sakince ve yavaş adımlarla yürüdüğünü fark ettiğinde geriye doğru sıçrayarak Kayıp Rıhtım’ın derinliklerine karıştı. Adamın rünü fark etmeyeceğini umarak onları görebileceği bir yere sindi. Kendisini takip etmeyeceklerini sanıyordu. Adam o tipte biri değildi. En azından öyle umuyordu.
Adamın kadının omzuna dokunduğunu gördü. Eğer rün işe yararsa o iki ahmaktan geriye hiçbir şey kalmayacaktı. O sırada beklemediği bir şey oldu. İlk attığı ve rün sarılmış hançerin patlamadığını unutmuştu. Kadına taktığı rün ile aynı anda patladı ve ikisinin şiddeti hanın yarısını yok etmeye yetti.
Alevler içerisinde ki Kayıp Rıhtım’da saklanacak yer aramak için kaçarken arkasına baktığında kadının ve adamın durduğu yerde siyah bir is tabakası olduğunu gördü.