61
Kurgu İskelesi / Ynt: Son Nokta
« : 09 Nisan 2013, 01:06:32 »
Aceleyle arabanın kapısını açıp, hiç beklemeden motoru çalıştırdı. Zor bir gündü, yorgunluğunu bir an olsun azaltacağını düşündüğü şarkıyı dinlemek için teybe eski bir kaset koydu. Önünde uzanan ıssız yolda hafifçe çalan müziği dinlerken camı araladı, artık köprüye yaklaşmıştı. Yan koltukta duran hediyeye kaydı gözleri. Kızı onu bekliyor olmalıydı. Karısı ve kızı bir haftadır karısının annesinde kalıyorlardı. Ev şehir dışında, kafa dinlemeye birebir küçük bir çiftlik eviydi. Bu hafta sonunu orada geçirecek, pazar akşamı eve döneceklerdi. Kendine zaman ayırmalayı ne kadar olmuştu? Hatırlamakta güçlük çekeceği kadar çok! Karısıyla ilişkileride bu yüzden geriliyordu. Ailesine ayırdığı zaman gittikçe azalıyor ama para hırsı doymak bilmiyordu. Nihayet iki gününüde ailesiyle geçirmenin zamanının geldiğini anlayıp onları bizzat almaya gitmeye karar vermişti.
Araba köprüden sonra belirgin şekilde bozulan tozlu yolda ilerlerken hala yarım kalan işlerini düşünüyordu aslında. Manzara gri çelikten, yeşil ve kahverengiye ne zaman dönmüştü hatırlamaya çalıştı. Uzun zamandır iş toplantıları dışında şehir dışına buna benzer küçük bir kaçamak yapmamıştı. Biraz çiftlik havası zihnine iyi gelirdi belki. Bu hafta yoğun bir tepmosu olmadığı için şanslıydı. Her dava onun için yeni bir gelir kapısıydı. Kızına bırakacağı iyi bir gelecek demekti. Müvekkilin haklılığı değil, parası önemliydi. Önceleri körü körüne savunduğu haklılık ona pek para kazandırmayınca yönünü çevirmeye karar vermişti. Para güç, güç güven demekti; kızı ve kendisi güvendeydiler. Kızı oyuncağını gördüğünde ona sarılacak ve oda görevini yapmış bir babanın iç huzuruna kavuçacaktı. Karısınada bir hediye almıştı. Onunki cebindeydi. bir süredir ilişkileri mesafeli ve soğuktu ama belki artık bir şeyleri düzeltebilirlerdi. Ona aldığı yüzüğü gördüğünde buzların eriyeceğini düşünüyordu. İki gündür pek görüşmemişler, sadece kızıyla konuşabilmişti. Bu sürpsiz onları kesin çok şaşırtacaktı.
Çİftliğe yaklaşık on beş dakika sonra varacaktı. Teyipte çalan şarkı onu yıllar öncesine götürmüştü. Daha mesleğe yeni başladığı senelere. Paralarının az olduğu, mutlu olmak için hayallerinin büyüklüğüne güvendikleri senelere. Karısıyla büyük bir aşkla evlenmişler ama şimdi iki yabancı olmulardı. Oysa para çoğaldıkça mutlulukta artmalı değil miydi? Yaşam standartları yükseldikçe, evleri büyüdükçe ailesindeki sıcaklık azalmış, evin içindeki mesafeler artmıştı. Büyük bir ev rahatlık değil uzaklık getirmişti evliliklerine. Şarkı çalmaya devam ederken yolun iki tarafında uzayıp giden bahçelere baktı. Ağaçlardaki meyveler gözüne hiç olmadığı kadar lezzetli ve çekici göründü. Sonra geçen yıllarını düşündü ve duvarların arasında arcadığı fazladan zamana acıdı. Yeterince parası vardı ama evliliği neredeyse yıkılmak üzereydi. Birden çalan cep telefonuyla düşüncelerinden sıyrıldı. Cebinden çıkardığı telefonu gayri ihtiyari ekrana bakmadan açıverdi.
'Hastanedeyiz, Selin intihar etti. Yoğun bakımda. Kız kardeşim ölüyor Nihat! Karın senin yüzünden ölüyor!
Bir an dünya durdu. Konuşmak istedi ama kelimeler dudaklarından uçup gitmişler gibi sessiz kaldı. Karşı taraf bir şeyler daha söyleyip telefonu kapattı. Bir kaç dakika daha sürdü arabayı şuğursuzca. Selin! Ölüyor muydu? Elini cebine attı, yüzük kutusuna dokundu ve arabayı hastaneye gitmek için ilk uygun yerden çevirirken hüngür hüngür ağlamaya başladı. O hastaneye varacaktı ama Selin hayatta olacak mıydı? Boşa giden yılları bu ölümle mühürleyip gitmeden ona yetişebilecek miydi? Arabayı sürdü ağladı, ağladı sürdü...
Araba köprüden sonra belirgin şekilde bozulan tozlu yolda ilerlerken hala yarım kalan işlerini düşünüyordu aslında. Manzara gri çelikten, yeşil ve kahverengiye ne zaman dönmüştü hatırlamaya çalıştı. Uzun zamandır iş toplantıları dışında şehir dışına buna benzer küçük bir kaçamak yapmamıştı. Biraz çiftlik havası zihnine iyi gelirdi belki. Bu hafta yoğun bir tepmosu olmadığı için şanslıydı. Her dava onun için yeni bir gelir kapısıydı. Kızına bırakacağı iyi bir gelecek demekti. Müvekkilin haklılığı değil, parası önemliydi. Önceleri körü körüne savunduğu haklılık ona pek para kazandırmayınca yönünü çevirmeye karar vermişti. Para güç, güç güven demekti; kızı ve kendisi güvendeydiler. Kızı oyuncağını gördüğünde ona sarılacak ve oda görevini yapmış bir babanın iç huzuruna kavuçacaktı. Karısınada bir hediye almıştı. Onunki cebindeydi. bir süredir ilişkileri mesafeli ve soğuktu ama belki artık bir şeyleri düzeltebilirlerdi. Ona aldığı yüzüğü gördüğünde buzların eriyeceğini düşünüyordu. İki gündür pek görüşmemişler, sadece kızıyla konuşabilmişti. Bu sürpsiz onları kesin çok şaşırtacaktı.
Çİftliğe yaklaşık on beş dakika sonra varacaktı. Teyipte çalan şarkı onu yıllar öncesine götürmüştü. Daha mesleğe yeni başladığı senelere. Paralarının az olduğu, mutlu olmak için hayallerinin büyüklüğüne güvendikleri senelere. Karısıyla büyük bir aşkla evlenmişler ama şimdi iki yabancı olmulardı. Oysa para çoğaldıkça mutlulukta artmalı değil miydi? Yaşam standartları yükseldikçe, evleri büyüdükçe ailesindeki sıcaklık azalmış, evin içindeki mesafeler artmıştı. Büyük bir ev rahatlık değil uzaklık getirmişti evliliklerine. Şarkı çalmaya devam ederken yolun iki tarafında uzayıp giden bahçelere baktı. Ağaçlardaki meyveler gözüne hiç olmadığı kadar lezzetli ve çekici göründü. Sonra geçen yıllarını düşündü ve duvarların arasında arcadığı fazladan zamana acıdı. Yeterince parası vardı ama evliliği neredeyse yıkılmak üzereydi. Birden çalan cep telefonuyla düşüncelerinden sıyrıldı. Cebinden çıkardığı telefonu gayri ihtiyari ekrana bakmadan açıverdi.
'Hastanedeyiz, Selin intihar etti. Yoğun bakımda. Kız kardeşim ölüyor Nihat! Karın senin yüzünden ölüyor!
Bir an dünya durdu. Konuşmak istedi ama kelimeler dudaklarından uçup gitmişler gibi sessiz kaldı. Karşı taraf bir şeyler daha söyleyip telefonu kapattı. Bir kaç dakika daha sürdü arabayı şuğursuzca. Selin! Ölüyor muydu? Elini cebine attı, yüzük kutusuna dokundu ve arabayı hastaneye gitmek için ilk uygun yerden çevirirken hüngür hüngür ağlamaya başladı. O hastaneye varacaktı ama Selin hayatta olacak mıydı? Boşa giden yılları bu ölümle mühürleyip gitmeden ona yetişebilecek miydi? Arabayı sürdü ağladı, ağladı sürdü...