Hemen hazırladığım notlardan bir bölüm oluşturdum, uzun sayılabilecek bir bölüm. İlk bölümde bahsi geçen 28 Mayıs gününü anlatıyor. Yine bir ara bölüm sayılır, ama soruların cevaplanması için önemli. Buyrun
28 Mayıs
“C26 temiz, D sektörüne geçiyorum.” Telsizden gelen sesler ormanın içinde arı vızıltılarını rahatlıkla bastırabiliyordu. Tam on ik asker tam teçhizatlı bir şekilde ses çıkarmamak için bir çaba sarf etmeden on iki ayrı bölgede ormanı tarıyorlardı. Doğulu, saklanmasının mümkün olmadığını biliyordu. Askerlerin termal kamerayla güçlendirilmiş kaskları, ellerinde özel tasarlanmış sılahları ve sırtlarında da acil bir durum için alev püskürtücüleri vardı.
Doğulu buraya gelirken bir tepenin üzerinden çok yakındaki o köyü görmüştü aslında, oraya sığınmak kendisi için daha iyi olurdu ama insanlara zarar vermek istemiyordu. Küçük bir köye sığınmak bu vahşilerin gazabından kurtulmak için yeterli sayılmazdı. Modern canavarlar bütün köyü alevler altına alırlardı. Ancak şimdi de ormanı yakmayı planlıyorlardı. Saklandığı ağaçtan yavaşça indi Doğulu.
Hayvani içgüdülerini kullanarak köyün olduğu bölgeye doğru sürünerek gitmeye başladı. En azından üç askerin çok yakınından geçmesi gerekeceğini biliyordu. Belki de birilerini öldürmesi gerekecekti. Ancak plastik, akü ve benzin kokusu çok yoğundu. Doğulu hepsinin birbirinden haberbar olduğunu biliyordu. Herhangi biri öldüğü anda diğerlerinin bundan haberi olacaktı ve peşine düşeceklerdi. Aralarından sessizce geçmeliydi.
Ağaçların yardımıyla bir kaç metre süründükten sonra İki askerin yanyana kontrol ettiği bir noktayı görüş alanına aldı. Daha solunda bir bölgede bulunması gereken asker oraya gelmişti. Doğulu yaklaşırken ufak bir sincap görmüş ve onu o bölgeye doğru sürmüştü. Sesi duyan askerler de hemen oraya ilerlemişlerdi. Şimdi önünde yaklaşık yirmi metrelik bir açıklık vardı. Yine de tam ortasından bile geçse en yakın askere yalnızca on metre uzaklıkta olacaktı. Hızlı olmalıydı.
Hemen ağacın arkasında fırladı ve olabildiğince sessiz bir şekilde askerlerin oluşturduğu zinciri geçti. Başarmıştı. Çok kolay olmuştu. Tüm askerleri geçmişti ve neredeyse hiç zorlanmamıştı. Doğulu yaklaşık yüz metre koştuktan sonra ormanların seyrekleştiğini fark etti. Durdu ve bir ağacın altında dinlenmeye başladı. Neler oluyordu böyle? Bir yanda yaşamak vardı diğer yanda da ikinci ihtimal, o da ölmek. Bütün bunlar insan olmak kavramından doğmuştu. Doğulu bir insan değildi. Bunu fark etmişti, o yangında sonra bir şeyler değişmişti. Gördüğü muhteşem güzellik o an kendisine insan olduğunu hissettirmişti ama şu anda o histen eser yoktu. O güzellik yok olmuştu. Kendisine bahşedilmiş güzelliği kendisinden almışlar ve onu bu çirkin, hayvani yaratığa dönüştürmüşlerdi. Kendini bir köpek gibi hissediyordu, her şeyi burnunun doğrultusunda yapıyordu.
Bu düşünceler içindeyken, Doğulu bir koku hissetti aniden. Arkasında, sürtünme ve yağın alev aldıktan sonraki kokusunu duymak mümkündü. Hemen başını eğdi ve arkasındaki ağacın kendisini delen kurşunla inlediğini hissetti. Hızla kalktı ve tekrar koşmaya başladı. Kurşunlar yağıyordu resmen. Bir tanesinin bacağını sıyırdığını hissetti. Uzun süre koşup açıklığa çıktıktan sonra gördüğü ilk kayanın arkasına gizlendi doğulu. Askerlerin ayak seslerini duydu. Şimdi kaçacağı hiçbir yer kalmamıştı. En fazla üç yüz metre yakında köyün ilk bir kaç evi bulunmaktaydı. Korkmuş insanların salgılarını bile algılayabiliyordu doğulu. Bir çok erkek ellerinde tüfeklerle bu tarafa doğru koşmaktaydılar. Doğulu her şeyin bittiğini hissetti.
Ancak bir hata vardı. Köylüler kendisine doğru değil askerlere doğru koşuyorlardı. Yaklaşık yetmiş kişi, ki aralarında çocuklar da vardı, ellerinde eski tarz tüfeklerle askerlerin karşısına geçmişlerdi. Ve bir ses duydu doğulu. İhtiyar bir adam konuşuyordu.
“Defolun gidin! Kim olduğunuzu bile bilmiyoruz. Biz kendi halinde bir köyüz. Gidin tatbikatınızı başka bir yerde yapın.” Doğulu bir ümit sezdi. Yavaş adımlarla köye doğru ilerlemeye başladı, bu kargaşada askerlerin kendisini fark etmeleri mümkün değildi.
“Bak ihtiyar. Bir yaratığı kovalıyoruz, az önce buradaydı. Köyünüze kaçtı. Çok tehlikelidir.”
İhtiyar tüfeğini doğrulttu.
“Biz kendimizi savunmayı biliriz. Sana mı soracağız? Defol git.”
Doğulu kendini bir ahıra saklamıştı. Artık sesleri duymuyordu. Ama tartışmanın şiddetlendiğini fark etmişti. Birazdan kavga çıkardı. Hemen arka kapıdan çıktı ve hızla köyün içlerine doğru koştu. Ancak tam o sırada bir kurşunun ayağının yanına saplandığını gördü, dönüp baktığında kalabalıktan sıyrılmış bir askeri gördü. Silah sesi herkesi oraya döndürmüştü. Bağırış çağırış içinde herkes köye doğru koşmaya başlamıştı. Doğulu hemen en yakındaki eve koştu ve kapıyı kırıp içeriye girdi, Televizyonun karşısına oturmuş, kırmızı montlu küçük sarışın bir kız çocuğu ne olduğunu anlamamış, kendisine bakıyordu. Fazla korkmuş görünmüyordu. Yalnızca şaşırmıştı.
“Sen kimsin?” dedi kız.
“Sessiz ol!” diye bağırdı doğulu ve hemen kızı kucağına alıp dışarı çıktı. Herkes ellerinde silahlarla çevresini sarmıştı.
“Sakın bir şey yapmaya kalkmayın. Kız ölür!” diye bağırdı doğulu. Şimdi kızın korktuğunu hissetmişti .Ama daha çok üzgün gbi görünüyordu. İhtiyar bağırınca tüm köylüler silahlarını indirmişlerdi. Yalnıca askerler tutuyordu. Doğulu yavaşça evin kenarına geldi. Ancak beklemediği bir şekilde, askerlerin bölük liderinden bir kurşun elini sıyırık evin duvarına saplandı. Kız ani bir çığlık attı Doğulu sinirden köpürmüştü ve hızla kızın boynunu kırıp kafasını kopardı. Bu sırada kızın ağzından dökülen üç kelimeyi duyabilmişti.
“Sen insan değilsin.”
Doğulu evin arkasına kaçmış ve insan olmaktan çok uzak bir şeye dönüştüğünü fark etmişti. Bir kurt olmuştu şimdi. Beyaz vahşi ve ağzı kan içinde bir kurt. Hızla dağa doğru koşup, gözden kaybolmuştu.