Saat : 24.00, sirenler, direklere bağlı megafonlardan tiz çığlıklarını zihinlere kazıyor. Geç olduğunu söyleyen annesini hatırlıyor, bu sesin aksine narin olan. Lambalar yavaş yavaş sönüyor. Gece, yeniden bütün yalnızlığıyla yürüyen bu adamın üstüne yükleniyor. Yapı'cı Güçler Birliği'nin ayak sesleri birazdan gelir. Kafasını toparlaması birkaç saniyesini alıyor, saat 24.02, sirenler; yangın, deprem veya başka bir afeti haber vermiyorlar. Soğuk havaya rağmen bir an bütün vücudundan, iliklerine kadar işleyip geri çekilen bir sıcaklık geçiyor. İliklerini ilk hissedişi değil, bu duyguyu yaşadığı, Devrim'den önceki anıları var. Düşünmüyor; kaçmalı. Kafasını kaldırıp sokağın ismine bakıyor; yeni yapılmış tabelanın üzerinde henüz yıpranmamış 194. Cd. 15. Sk. yapıştırmaları; evinden epey uzakta. Etrafındaki evlere bakıyor ama ne bir evin ışığı yanıyor ne de çıt çıkıyor. Gömleği, hafif terlemiş sırtına değiyor. Yeni verilen tamamı polyester gömleklerden bu, cildine yapışmak için aradığı yeri bulmuş sülük gibi yavaşça sırtını kaplıyor. Soğuk ilk an duyduğu korkudan sonra terden ıslanmış sırtına tırmanıyor, titreme dürtüsünü bastırmak istese de zor. Tüyleri dikiliyor ve o beklediği ayak sesleri uzaktan duyulmaya başlıyor.
Koşup kaçması için adım atmalı; Atamıyor ve iki evin birinin biraz ilerde olmasıyla oluşan çıkıntıya saklanıyor. Boya kokusu ciğerlerini dolduruyor. Nefesini ağırlaştırıyor ve iki dudağının arasından çıkan dumanı gizlemek, hızla atan kalbinin ağzından çıkmasını engellemek için dudaklarını sertçe büküyor. Sesler daha yakındalar; duyabiliyor ama göremiyor. Görmeye kalkışmıyor bile, çünkü kafasını bu duvardan biraz çıkartsa görülecek. Görülmek istemiyor. Aslında ölmek istemiyor. O bilindik bot sesleri, rap, rap, rap diye çınlıyor kulaklarında. Uzun zamandır ilk defa küfür ediyor, içinden bile olsa. Rap, bir sinek vızıltısı kulağının dibindeymişçesine geliyor bu ses. Nefret ediyor. Midesine kramp giriyormuş gibi heyecanla bekliyor. Kusmasını sağlayacak korkuyla karışık bir heyecan bu ve yakalanmayacağını bilse şuracığa kusacak. Şimdi ne soğuğu hissediyor ne de gömleği. Hoş, biraz öncekinden daha fazla yapışmış gömlek bir süper kahramanın giysisi gibi, aslında bir tayt gibi bütün vücudunu sarmış. Rap, bu ses bütün zihnini dolduruyor. Geçmişte uğraştığı bütün her şeyin çöp olduğunu anlatan bir ses bu. Elleri istemsizce titriyor. Gariptir, buna içerleyerek elini yumruk şekline getirip sıkıyor. Sert, ama yavaşça duvara dayıyor bu yumruğu. Rap, sesler bir kaç metre kaldığını hain bir arkadaş gibi fısıldıyor kulağına. Görülmemesi, ölmemesi gerekiyor. Rap diyor ve bir metreyle bir ömür arasında kaybolmuş bir zaman diliminde savruluyor. Rap diyor ayaklar ve sanki görünmez olacakmış gibi sımsıkı kapatıyor gözlerini. O an aklında bir şiir canlanıyor;
“Ölürken görünmesin diye
Yumar sımsıkı gözlerini
Öper kendi dudaklarından”*...
*Ergin Günçe - Kıyıda Ölüm