Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Stormholder

Sayfa: 1 2 [3] 4
31
Oyunlar / Ynt: En Son Oynadığınız Oyun ve Mini Yorum
« : 06 Şubat 2014, 04:11:49 »
Bioshock: Infinite
Kesinlikle oynanilmasi gereken bir oyun. Nedeni, oynanisinin guzel olmasi degil; cok derin bir kurguya sahip olmasi. Ancak ingilizce oldugu icin sikinti yasanabilir. FPS tarzi oyunumuz fantastik ogeler icermekte ama bilimkurgu yonu agir basmakta bana gore. Hatta bilimkurgu acisindan bir basyapit diyebilirim. Acikcasi film izler gibi oynadim pek de keyif aldim. Paralel boyutlar ilginizi cekiyorsa bu oyunu kacirmayin diye de yorumumu bitirmis olayim.

32
Kurgu İskelesi / Ynt: Lyner
« : 06 Şubat 2014, 03:19:16 »
Gozlerin kimlik degistirme olayini tuttum baya. Bunu belirtmek istedim. Kurguda eksik bir taraf bulamadim. Yalnizca 5. bolumde bir cumleye (“Jasi!” diye haykırdı Noa. Neden sonra, etraf bir anda zifiri karanlığa dönüştü.) takildi gozum. Iyi gidiyoruz devam boyle :)

33
Kurgu İskelesi / Ynt: Geçmişini Arayan Savaşçı
« : 04 Şubat 2014, 13:47:13 »
Önceki bölümlere göre çok daha fazla zevk aldım son yayınladıklarınızı okuyunca. Son bölümdeki Aelanor ve Rolmir arasındaki atlamaların sıklığı çok sorun olmasa da ikisini bütün olarak yazmanız daha iyi olabilirdi sanırım. Yani Aelanor'u okusaydık, yıldırım sesini duysaydı ve sonra Rolmir'e olay dönüp yıldırımın nereden geldiğini anlasaydık daha güzel olurdu diye düşündüm.

Ama dediğim gibi öykünüz gayet akıcı ve güzel ilerliyor. Elinize sağlık.

Yorumunuz icin tesekkur ederim. Aelanor'un bolumunu aslinda sonradan ek olarak yazmistim fakat ayni anda gectikleri icin bir arada vermeye calistim. Tecrubesizligimden olsa gerek ideal bir sekilde sunamadim. Tabi yorumunuz sayesinde daha guzel bolumlerle devam edecegim :)

34
Kurgu İskelesi / Ynt: Tarih'in Kuralları
« : 04 Şubat 2014, 02:51:55 »
Islemesi zor bir konu bence. Devamini ben de bekliyorum fakat kurgulanmasi icin zamana ihtiyac olduguna inaniyorum. Umarim devam etmeyi dusunuyorsunuzdur.

35
Kurgu İskelesi / Ynt: Lyner
« : 04 Şubat 2014, 02:42:26 »
Surekli farkli zaman dilimlerinin anlatilmasi basta karisik gibi gorunmustu gozume fakat okudukca hikayenin butunlugunun bozulmadigini fark ettim. Bir de, sanirim bana has bir sorun, kisa surede fazla isim kullanildigindan karakterlere adapte olamadim. Hangi animelerden etkilendiginizi gorebiliyorum fakat kopyalama soz konusu degil. Gayet guzel esinlenmeler. Onun disinda kurgu beni surukluyor :)

36
Kurgu İskelesi / Ynt: Geçmişini Arayan Savaşçı
« : 03 Şubat 2014, 20:52:59 »
Eşzamanlı iki bölümü aynı anda veriyorum. Aradaki kısa çizgiler bölümler arası geçişi gösteriyor. Yorumlarınızı bekliyorum  :)

BÜYÜLÜ ÇEKİÇ
   Goldshire Stormwind'e fazla uzak değildi. Bu demek oluyordu ki Güruh sanılandan da yakındı. Ama bu nasıl olurdu? Buraya gelebilmeleri için birçok askeri denetim noktasını geçmeleri gerekiyordu. Askerler ise bu konuyu irdelemeye başlamıştı çoktan. Bazıları dağların içinden geldiklerini söylüyordu. Kuzeyde bulunan Yanan Bozkır'dan gelmiş olabilirlerdi. Bazıları ise İttifak'ın içinde ajanları olduğundan bile bahsediyordu. Bu da olası bir fikir fakat bunun için koskoca bir sınır muhafızı birliğinin işin içinde olması lazımdı. Dikkat çeken bir konu da Aelanor'un yanına sadece yedi asker ve Rolmir'i almasıydı. O sırada Rolmir'in aklına, geçen gün ormanda karşılaştığı ork grubu geldi. Bunu unutmadan söylemesi gerekiyordu Aelanor'a. Binbaşıya yaklaşmak için askerlerin dedikodularını dinlemeye ara verip yüzünü kapatan miğferi kaldırdı. Karşısındaki görüntü dehşet vericiydi. Evler ateşe verilmiş ve yerlerde cesetler vardı. Köye varmışlardı ki karşılarında iki tane aşırı kaslı siluet duruyordu. Askerlerin geldiğini farkeden bu ikili saldırıya geçti. Fakat iyi eğitimli Aelanor'un okçu birliği yaylarını çoktan germişti. İri yeşil yaratıklar ilk adımlarını atar atmaz omuzlarına birer ok darbesi aldı. Ancak bu ok darbeleri, onları etkilememişti. Orkların suratındaki sinsi gülümseme Aelanor'u kızdırmış gibiydi. Daha önce defalarca Güruh ile savaşmış olmasına rağmen hala sinirlerine yenik düşüyordu. Çatılan kaşları bu öfkesinin yüzüne yansımasıydı. Çabukkılıç ilk emrini verdi:

"Bu ikisi benim."

   Aelanor atından sakince, en azından öyle görünüyordu, inip ileri doğru adımlarını atarken bir yandan da mavi kumaşın üstüne Aslan işlemeli pelerininin iplerini çözüyordu. Kılıcının gümüş kabzasından tutup, kahverengi deri kınından çekip pozisyonunu alırken bağı çözülen pelerini sırtından usulca kayıp yere düştü. Bununla eşzamanlı olarak önden koşan ork, cüssesine göre beklenmedik bir çeviklik ile Aelanor'un üstüne sıçramıştı bile. Elindeki baltayı Aelanor'un kafasına indirmek üzereyken müthiş bir zamanlama ile Aelanor, ileriye doğru eğilerek adım attı ve kılıcını orkun karnına sapladı. Dev kılıç havadaki orkun karnından girip belinden çıkarken Aelanor'un yüzüne sıçrayan kan izi, askeri vahşetini ortaya çıkarıyordu. Zıplamasıyla yere düşmesi saniyeler almıştı ki orkun cesedi yere çarptığında kalkan toz dumanını delen diğer orkun baltası uçarak geliyordu. Baltanın yeşil yaratığın elinden çıktığını gören Rolmir yanındaki askerin kalkanını kapıp Aelanor'un önüne zıplamıştı. Balta kalkana çarpıp daha yere düşmeden Aelanor botundan çıkardığı hançeri düşmanının alnının ortasına isabet ettirdi.

"İkisi gitti... Burada bu lanet yaratıklardan bir sürü olması lazım; gözünüzü dört açın. Rolmir... iyi hamleydi." Tepkisiz kalan askerlerin haline şaşıran Rolmir sadece başını eğmekle yetindi. Askerler verilen emirlere uymak zorundaydı neticesinde. Aelanor ise öfkesine yenik düşüp verdiği emrin ne kadar aptalca olduğunu fark etmişti. Fakat bu konuyu düşünecek vakti yoktu.

   Üçlü gruplar halinde ayrıldılar. Rolmir'in bulunduğu grup tavernaya girdi. Duvarlarda kan izleri vardı. Yerdeki kesilmiş başları görünce dehşete kapılmıştı genç adam. İçeriden bir çığlık duyuldu. Çevik bir hamleyle devrilmiş masaların üstünden atlayıp merdivenlere koştu. Ses yukarıdan geliyordu.

---

   Rolmir ve iki adamını tavernaya yollayan Aelanor, etrafta canlı birileri kalmış mı  diye araştırmaya başladı. Dikkati, metalik çarpma sesleri gelen bir eve yoğunlaştı. Evin önündeki tabelaya baktı. Üzerine kılıç ve kalkan figürleri oyulmuş tahta tabelaya bakılırsa burası bir demircinin yeri olmalıydı. Muhtemelen orklar buradan ayrılırken yanlarında silah ve zırh götürmeyi planlamıştı. Binbaşı, yanındakilere sessiz olmaları ve peşinden gelmeleri için eliyle bir takım hareket yaptı. Demircinin aynı zamanda evi olan işyerine doğru ilerlediler. Aelanor üzerine bir baltanın saplanmış olduğu kırık kapıdan içeriyi süzdü. Tahmini doğruydu.  İçeride altı tane ork, önlerinde duran silahlarla ilgileniyordu. Neleri götüreceklerini planlıyor olmalıydılar. Yerde demircinin gövdesi uzanıyordu. Aelanor gözleriyle bir yaşam belirtisi aradı. O anda demircinin kolu yavaşça hareket etti.

"Yaşıyor!"

   Aelanor daha dikkatli baktığında bu hareketliliğin kaynağının adam olmadığını anladı. Adamın hemen elinin altındaki tahta zemin hafifçe aralanmıştı. Bir çift göz ile karşı karşıya kaldı Aelanor. Korku dolu gözler... Aelanor parmağını dudaklarının önüne getirdi ve sessiz olmasını işaret etti. Askerlerine dönüp durumu açıkladı:

"İçeride en az altı tane ork ve bir insan var."

   Botundan çıkardığı yedek bıçak ile yere az önce incelediği evin krokisini çizdi. Dışında bekledikleri kapının yanında bir pencere vardı. Orklar kapının tam zıttında, odanın öbür köşesindeydi. Kapının hemen yanında ne vardı bilmiyordu çünkü görüş açısı yetersizdi. Yerdeki kapak ve demircinin cesedi ise odanın tam ortasındaydı.

"Bu orkları dışarı çıkarmanın bir yolunu bulmalıyız."

---

"Lütfen oğlumu bırakın... Bırakın gitsin!"

Genç bir kadın çaresizce yalvarıyordu. Önünde duran üç tane ork kahkahalar atıyordu. Merdivenlerde eğilip içeriyi gözleyen Rolmir çekicini eline aldı. Ani bir soğuk ile birlikte vücuduna gelen titreme Rolmir'in içine garip bir his doldurmuştu. Ama bunu düşünmeye vakti yoktu zira kadın ve çocuğu öldürülmek üzereydi. Arkasına bakıp askerlerin gelmediğini fark etti. Acele etmesi gerekiyordu. Önüne döndüğünde orklardan birinin kadını boynundan yakalayıp kaldığırdığını gördü. Kim bilir kaç kişiyi katletmiş olan yağmacı, pis bir kahkaha attı ve baltasını kadının kafasına indirmek üzereyken...

"Hayır!"

   Odadaki, yere kapaklanmış bir şekilde ağlayan çocuk hariç, herkes sesin geldiği yere baktı. Rolmir elinde çekiciyle kendine en yakın olan orkun üstüne atladı. Ork, hızlı refleksleriyle saldırıya karşılık verdi. Bu beklenmedik darbe ile Rolmir, odanın diğer köşesine uçtu. Orkun dev baltası göğsünde derin bir yara oluşturmuştu. Ayrıca duvara çok sert çarpmıştı. Üç saldırgan birbirlerine bakıp tekrar kahkaha attı.  Kadını bırakmış ve yavaş adımlarla Rolmir'e yaklaşıyorlardı. Çekicini daha sıkı tuttu. İçine dolan his daha kuvvetliydi.

"Gülün bakalım... ama henüz işim bitmedi!"

   En öndeki ork baltasını Rolmir'e savurduğu anda Rolmir çekicini kaldırdı. Balta, çekiç ile temas eder etmez bir ışık patlamasıyla parçalara ayrıldı. Baltanın parçaları yere dökülürken çıkan çıngırtıların ardından bir sessizlik oldu. Rolmir ayağa kalkmıştı. Gözlerinden öfke akıyordu. Sanki bambaşka biriydi. Aldığı hasarlara rağmen kolaylıkla doğruldu. Göğsündeki yaranın kanaması durmuştu fakat hala açıktı. Çekiciyle, sendeleyen orka gelişine vurdu. Bütün öfkesi bu vuruşta saklıydı. Oluşan ikinci ışık patlamasıyla çekiçten çıkıp orkun içinden geçen şimşek, arkadaki iki orka sıçrayıp üçünü birden kızartmıştı. Rolmir çekicine baktı... Gözleri sonuna kadar açılmıştı. Çekicin yüzeyinde bulutlar yüzüyordu. Stormwind'e geldiğinde saçmaladığını düşündüğü Anthir'in dediği gibi, gökyüzü gibi parlıyordu. Bu silah büyülüydü.

---

   Orkları nasıl dışarı çıkarıp onlara tuzak kurabileceklerini düşünürken bir şimşek sesi duyuldu. Aelanor ve adamları gökyüzüne baktı. Havada bir tane bile bulut yoktu. Öyle ki bırakın gökgürültüsünü rüzgar bile esmiyordu.

"Siz de duyd-"

Bir şimşek sesi daha duyuldu. Sesi duyan orklar da dışarıya çıkmıştı. Yeşiller, sesin nereden geldiğini anlamak için etrafa bakarken önlerinde çömelmiş olan üç askeri fark etmemişlerdi.

"Bu lanet olası ses de nerden geliyor!?" askerlerden biri sesli bir şekilde fısıldadı.
Kısa süren bir bakışmanın ardından askerler ayağa kalkıp koşmaya başladı. Orklar da askerlerin peşine takılmıştı bile.

---

   Zihninde kara düşünceler bir fırtına olmuştu. Sahip olduğu bu güç sayesinde herkesi dize getirebilirdi. Deliliğin sınırına yaklaşıyordu. Az önce katlettiği orklarınki gibi çılgın bir kahkahanın ardından:

"Az önce şimşek mi yarattım ben?!"

   Gözlerini çekicinden ayıramıyordu. Kendini bir ilah gibi hissediyordu. Ne de olsa tek bir hamleyle üç tane orku öldürmüştü... Bunlar onun ilk kurbanlarıydı. Fakat farkında olmadığı bir şey vardı. Çekicini indirdiğinde gördüğü karşısında kanı dondu. Sahip olduğu gücün verdiği haz yerini pişmanlığa bırakmıştı. Silahından çıkan şimşek orklardan sonra kadına da sıçramıştı. Çocuğu kadının başında ağlıyordu. Sağ kolu yanan çocuk Rolmir'e bağırdı.

"Katil! Onlardan farkın yok! Annemi öldürdün!"

Rolmir olduğu yerde dizlerinin üstüne çöktü. Yüz hatları titremeye başladı. Boş gözlerle etrafa baktı. Çocuğun ağlaması zihnindeki boşluğa dökülüyordu.

"Kurtardım... ve öldürdüm." dedi sessizce.

Duygusal bir çöküntü gecenin karanlığı gibi içini kapladı. Karanlık, en son gözlerine ulaşıp akan bir siyah gözyaşıyla görüşünü karartırken; son duyduğu iki askerin sesiydi:

"Rolmir! İyi misin? Beni duyabiliyor musun? Rolmir!!!"

---

Aelanor ve Rolmir'in olduğu gruptan ayrı, etrafı incelemek için gönderilen diğer asker grubu da şimşek sesini duyunca geri dönmüştü. Tam bu sırada önlerinden birer grup asker ve ork geçti. Başta ne olduğunu anlamayan bu grup da kaslı yaratıkların arkasından koşuşturmaya dahil oldu.
Bir müddet koştuktan sonra Aelanor durdu ve arkasına döndü. Elini kaldırmasıyla yanındaki iki asker yaylarını gerip arkalarına döndü. Buna karşılık orklar da durup, iki tane okçunun onları durduramayacağını bildiklerinden gülüşmeye başladı. Aelanor arkadaki gruba sessiz olmasını işaret edip yaklaşmalarını bekledi. Orklar sayıca üstün olduklarını düşünüp kahkahlarla ilerlemeye devam etti. Fakat kahkaha atmayı abartarak en hassas noktalarını açıkta bırakıyorlardı: boyunlarını. Aelanor kılıcını  çekti ve ileri atıldı.

"ŞİMDİ!"

Aelanor'un yanındaki okçular gergin duran okları serbest bıraktı. Boyunlarına denk gelen oklar, orkları yere yığdı. Arkadan gelen askerlerin ise her biri, karşısındaki orkun beline tekmeyi basıp omuzlarına indirdikleri kılıçlarla onları etkisiz hale getirdiler.

Aelanor son kalan orka doğru koştu. Gözünü kan bürümüş yaratık da çılgın bir nara ile Aelanor'a doğru... Karşı karşıya geldiklerinde Aelanor sağa doğru hızlı bir adım attı. Kıdemli askerin hamlesini gördüğünde yüzündeki şaşkınlığı görülmeye değerdi. Gerçekten de çok hızlı bir hareketti. Bu sırada düşünmeye mahal vermeden Aelanor, yanından geçen orkun göğsüne dirseğini geçirdi. Olduğu yerde ayakları yerden kesilen ork yere düşerken Aelanor, kılıcını orkun ensesinden geçirdi. Havaya uçan kelle yere çarparken askerler Aelanor'a hayranlıkla bakakalmışlardı. İnanılmaz bir çeviklikti. Rüzgarda dalgalanan saçlarını eliyle yana doğru sıyırırken, havasına uygun bir ses tonuyla:

"Sizlerle çıktığım ilk çatışmada, bana neden Çabukkılıç denildiğini anlamışsınızdır umarım."

37
Kurgu İskelesi / Ynt: Geçmişini Arayan Savaşçı
« : 02 Şubat 2014, 04:47:27 »
BİNBAŞI
   Sonunda varmıştı. "Kahramanların Vadisi" ve İttifak'ın merkezi... Stormwind. İttifak; Azeroth'un birbirine düşman iki büyük fraksiyondan biridir ki gizemli Gece Elfleri, kâşif Cüceler, mucit Gnomelar ve... kibirli insanlar bu fraksiyona dahildir. Rolmir deve sırtında sallana sallana Stormwind'in dev kapılarından geçerken askerler, biraz içeride kervanı durdurdu. Mavi ve altın tonlarında aslan işlemeli zırhlarıyla kapının önünde gümüşten bir duvar gibi duruyorlardı. Mallar kontrol edilmeden şehre girilemeyeceğini duyan Rolmir, kervanın arkalarında olduğu için çaktırmadan deveden inip muhafızların arasından sıyrılarak şehre adımını atmayı başardı. Devasa boyutlardaki heykellere hayranlıkla bakakalmıştı ki kendi etrafında dönebiliyordu. Artık burada görülecek başka şey kalmadığına ikna olmuş, yoluna devam edecekti ki arkasından bir adam elini sırtına dokundurdu:

"Sormadan edemeyeceğim..."

Bir an muhafızlardan biri onu farketti diye yüreği ağzına geldi. Daha sonra, kervanda gördüğünü hatırladığı adama garipseyen bir bakış attı. O da gizlice girmişti şehre. Giyimine ve ani hareketlerine bakılacak olursa pek de normal biri değildi.

"İsmim Anthir, büyülü silahlarla ilgileniyorum. Alım satım işleri yani. Çekiciniz... evet evet çekiç. Onu kime efsunlattırdınız? Sorabilir miyim. Ah evet sordum bile. Gerçekten çok ama çok! ee yani başarılı bir iş çıkarmış. Evet başarmış."

İçinden "Ne diyor bu adam yahu?" diye geçirdi ama söyleyemedi. Önemli birini bulması gerektiğini hatırlamıştı. Bu yüzden kısa kesti:

"Çekicim mi? Bu sıradan bir çekiç herhangi bir büyü yok üzerinde."

Henüz şehrin iç sokaklarına doğru dönüp birkaç adım atmıştı. Anthir önünü kesti ve oldukça ısrar ediyordu:

"Tekrar merhaba. İsmim Anthir... bunu zaten biliyorsunuz. Nerede! ee yani nerede kalmıştık?Ah evet! Buraya gelirken çekiciniz gök! gökyüzü gibi parlıyordu. Bir bakayım n'olur."

Adamın konuşurkenki ani bağırmaları sinirlerini bozmaya başlamıştı ki bir de elini belinde hissedince artık sabrı taşmıştı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?! Bak işte çekicim gayet normal! Tatmin oldun mu?"
Şaşkına dönen tüccar bir hata yaptığını kabullenmiş gibiydi fakat özür dilemek yerine Rolmir'e kızmıştı:

"Söylemek istemiyorsan söyleme be adam, ne diye bağırıyon! Baştan söylesene! Yani söyleme. Yani... Amaan..." söylene söylene oradan uzaklaştı.

Olduğu yerde kalakalan Rolmir belki de ondan daha çok şaşırmıştı:

"Deli mi ne?"

Kim bilir daha ne tür tiplerle karşılaşacaktı yolculuğunda. Kervandan bir başkası daha önünü kesmesin diye kapşonunu başına geçirmişti bile. Çekicinin daha önce parladığını ne görmüş ne de başkasından duymuştu. Kafasının, kurcalanacaklar bölümüne girmişti bu durum. Fakat Buraya gelirken aklında planını kurmuştu. Binbaşı Aelanor Çabukkılıç'ı bulacaktı. Onu bulan ve ona sahip çıkan kişiydi bu tecrübeli asker. On iki yaşında hafızasını kaybetmiş bir şekilde bulduğu Rolmir'e üç yıl baktıktan sonra; Lakeshire'da bir demircinin yanına çırak olarak vermişti.  Kendini hazır hissettiğinde Stormwind'e gelmesini istemişti. Geçmişini arayan adam, içindeki bu umutla gelmişti buraya. Pazarın içinden geçip kışlanın ne tarafta olduğunu öğrendi. Ve sonunda gelmişti.

   "Veeeee... ATEŞ!" diye bağırdı Binbaşı Aelanor. Okçulara atış eğitimi veriyordu. Rolmir uzaktan, malzeme deposunun önünde muhafızların gözetiminde, talimin bitmesini bekliyordu ki Binbaşı, onu görünce eğitimi bitirdi ve yanına doğru hızlı adımlarla gitti. Diğer muhafızlardan çok daha ihtişamlı bir zırhı vardı. Sağ omuzluğunun üzerindeki altından yapılma kartal silueti, keskin bakışlarıyla karşısındakini tedirgin ediyordu. Zırhın üstündeki diğer gümüş işlemelerse tam birer sanat eseri. Muhafızlara bir bakış atıp gitmelerini bekledi. Ardında uzunca bir süre demircinin çırağına sımsıkı sarıldı.

"Büyümüşsün." dedi. Sevinçten olsa gerek gözleri yaşarmıştı Binbaşının. Fakat askerler görmesin diye başını öne eğerek saklamıştı gözlerini. Bir asker daima duygularını gizlemelidir. Bu ordunun altın kurallarından biridir.

"Yay kullanmayı bildiğini sanmıyordum yaşlı adam. O kadar uzaktan beni tanımana bir hayli şaşırdım doğrusu." diye takıldı Rolmir kenarı sarı çizgili siyah kapşonunu indirirken. Aslında dediği gibi Aelanor Çabukkılıç, çok iyi bir kılıç kullanıcısıdır ve diğer ordular tarafından da bilinir. Fakat daha önce kimse onun okçuluk yaptığını görmemiştir.

"Her ne kadar büyümüş ve bana laf çarpıyor olsan da o masmavi gözlerin seni ele veriyor, ufaklık. Artık altını ıslatmıyorsundur herhalde. Ha ha!" diye karşılık verdi Binbaşı. Rolmir, hafızasını nasıl kaybettiğini bilmiyor fakat bulunduğunda zor günler geçirdiği doğrudur. Altına işemesi de bu zorluklardan biriydi.

Bu sırada Stormwind girişindeki muhafızlarla aynı zırhı taşıyan bir yaver koşarak yanlarına gelip bu duygu dolu(!) buluşma anını bozdu. Nefes nefese, hiçbir şey söyleyemeden elindeki kağıdı uzattı.
Aelanor kağıdı hızla tutup güneşi arkasına aldı ve sesli okumaya başladı:

         "Binbaşı Aelanor Çabukkılıç,
          Elwynn Ormanı'nın Goldshire köyü, Güruh'un saldırısı altındadır. Derhal birliğiniz ile Goldshire köyüne destek sağlayın.

Stormwind Krallığı"         

Aelanor, afilli emir kağıdını özensiz bir şekilde katlayıp cebine koydu. Kaşları çatılmış ve sesi ciddileşmişti. Duygusal babacan yürek, yerini askerin çelik yüreğine bırakmıştı.

"Hadi bakalım asker, neler öğrenmişsin görelim. Önce şunları giy." Elini malzeme deposunun hemen girişindeki tahta masaya uzattı ve orada duran miğferin yanındaki örme zırhı genç adamın eline tutuşturdu.

"KALDIRIN KIÇINIZI, GOLDSHIRE'A DOĞRU"

38
Kurgu İskelesi / Ynt: Geleceğin Günlüğü
« : 28 Ocak 2014, 04:55:02 »
Hikayenin tamamini okumadim fakat eskiden izlemis oldugum mirai nikki isimli anime ile muthis bir benzerlik goruyorum. Hatta sadece isimler farkli geldi. Yine de hikayeyi akici ve duzgun bir sekilde anlatmanizi begendim.

Merak edenler icin mirai nikki'nin ozeti:
Spoiler: Göster
Alıntı
Arkadaş edinmekte zorlanan Amano Yukiteru, kendine bir hayal dünyası yaratır. Kendisini, etrafındaki her şeyi uzaktan izleyen bir seyirci olarak düşünür ve gördüklerini durmadan cep telefonundaki günlüğüne yazar. Hayalinde yarattığı bir başka varlık daha vardır: Zamanın ve uzayın efendisi Deus Ex Machina. Deus, kendisiyle konuşabilen Yukiteru’ya durumunu değiştirmek isteyip istemediğini sorarak “geleceği emanet eder” ve telefonunu geri verir.

Yukiteru ertesi sabah uyandığında telefonundaki günlüğe henüz girmediği ve ileriki tarihlere ait yazılar görür. Gördüğü olayların her biri teker teker gerçekleşmeye başlayınca neye uğradığını şaşıran Yukiteru’ya açıklama yine Deus’tan gelir: Elindeki telefon artık geleceği anlatan bir Future Diary’dir.

Yukiteru bir süre sonra sınıflarındaki güzel Gasai Yuno’da da bu günlüklerden olduğunu öğrenir. Ancak Yuno göründüğü kadar saf ve masum bir kız değildir, aksine aşık olduğu Yukiteru’yu korumak adına akıl almaz derecede vahşi eylemler dahi gerçekleştirebilecek kadar garip ve gizemli bir kızdır.

Deus’un sadece kendi hayal dünyasıyla sınırlı bir varlık olmadığını, gerçektende bir tür Tanrı olduğunu anlayan Yukiteru; dahası bu günlüklerin farklı şekillerde kendilerinden başka 9 kişide daha var olduğunu öğrenir. Deus’un istediği, günlük kullanıcıları arasından kendi tahtını bırakabileceği bir varis seçmek için ufak bir oyun oynamaktır. Böylece birbirlerinin yüzünü bile bilmeyen kulanıcılar arasında hayatta kalan kişinin “Tanrı” olacağı ve sıraları gelince telefonlarındaki ‘Dead End’ geleceğini yıkmak için savaşacakları acımasız bir kovalamaca başlar. (AGT'den alıntıdır.)

39
Kurgu İskelesi / Ynt: Geçmişini Arayan Savaşçı
« : 14 Ocak 2014, 22:00:22 »
Gayet akıcı ve merak uyandırıcı bir öykü. Eksiklikler hakkında arkadaşlar zaten söylemişler her şeyi. İlk bölümdeki göze batan geçmiş zaman ekleri sonraki bölümlerde düzeltilmişti. Öykü hızlı ilerlemesine rağmen şahsen gözüme batmadı. Öykü formatına göre gayet yerinde bir hız aslında, diğer türlü roman olurdu zaten :D

Fan Fiction bir öykü olarak bakarsak cüce, elf ve benzeri ırkları kullanmanızda sorun görmedim. Aksi halde biraz özgün olması konusunda ben de uyarabilirdim.

Olayların nereye varacağını iyice merak ettim. İlk bölümdeki orkun neden saldırmaya çalışıp öldüğü hakkında umarım bir şeyler yazarsınız çünkü orayı bile merak ettim :D Akıcı, sürükleyici, cümlelerin yerli yerinde kullanılmış olduğu güzel bir öyküydü. Devamını bekliyor olacağım. Elinize sağlık.

Ek Not: bir de küfürlü bölümü semboller ile yazmış olmanız çok hoşuma gitti.

yorumunuz icin tesekkur ederim. gec cevap verdigim icin de kusra bakmayim :) aklimda hep uzun bir hikaye plani vardi fakat neredeyse roman olabilecek bir genislige ulasinca bazi yerleri kesmek zorunda hissettim  :P ayrica edebi olarak roman yazacak birikime sahip degilim, beni asar. ancak yeterince vakit ayirabilirsem kafalarda soru isaretleri kalmayacaktir  :)

40
Kurgu İskelesi / Ynt: Geçmişini Arayan Savaşçı
« : 20 Aralık 2013, 03:10:50 »
yazmaya tekrar basladigim icin konuyu hortlatiyorum. bastan tekrar okunmasini tavsiye ediyorum :P

GÖRÜ
   Bazı hikayeler vardır hiç anlatılmayan. Bir de karakter olur bu hikayeleri yaşayan. İşte Rolmir de bu anlatılmayan hikayelerin baş kahramanıydı. Bilinmezlikle dolu geçmişini arıyordu. Hoş belki de aradığını bilen birisini bulacak. Belki de her şey zihninin içinde saklıydı fakat düşünceler kovaladıkça anılar kaçıyordu. Bu amacın peşinde kervanla birlikte yola çıkmıştı genç gezgin.  Gidecekleri yol uzun, kervan da haliyle gürültücü tüccarlarla doluydu. Ancak bu durum Rolmir'i pek etkilemiyordu çünkü kafası sürekli bir şeyle meşguldü. Ne olduğunu tam anlayamıyordu fakat içinde bir çatışma olduğunu hissedebiliyordu. İyinin ve kötünün çatışması değildi bu. Rolmir'in geçmişiyle olan savaşıydı. Bu sırada kendisini ve çeşitli değerli taşları taşıyan devenin üstünde ilerlerken, hiç dikkat etmediği ormanın büyülü güzelliklerinin ve zümrüt yeşili ağaçların etrafı karanlık tarafından çoktan sarıp sarmalanmıştı.

   Karanlık... Her yer karanlık ve sessiz. Rolmir kendisiyle baş başaydı. Ani bir telaşa kapılıp bulunduğu yerden uzaklaşmak için aceleyle bir adım attı. Acaba ilerlemiş miydi? "Şaka yapıyor olmalısın!" Bir adım daha attı. Bu kez adımının sesini duymaya çalışmıştı. Sessizlik... Aslında yere bastığıdan da şüphe duyuyordu çünkü yeri hissetmiyordu. Ansızın bir kapı açıldı önünde. Yüzünü loş bir ışık aydınlatıyordu. Bu zayıf ışık bile, zifiri karanlığı delerek  kamaştırmıştı gözlerini. Rolmir kapıya doğru temkinli bir şekilde yaklaşırken belinden sıyırıp eline aldığı çekicini sıkıca tutuyordu. Geçmişinden kalan yegane şeyi, üstünde eşsiz işlemeler olan bu çekici... Başına gelmekte olan olaylar onu o kadar germişti ki o an önüne ne geçerse geçsin, çekicini kafasına indirecek durumdaydı. Hatta bu gerginlik yüz hatlarına da yansımıştı. Kendisi stresli bir insan değildir fakat bilinmeyenden de korkar. Her insan öyle değil midir zaten? Gözlerini kapının içine doğru gezdirdiğinde; çatılan kaşları gevşedi hatta gözleri faltaşı gibi açıldı. Dışarıda uçsuz bucaksız dümdüz bir ova vardı. Berrak suların sakince aktığı uzunca akarsular ve onların döküldüğü kocaman bir göl... Birbirinden farklı nesneleri andıran bulutlar yüzüyordu gökyüzünde. Sanki yıllardır kavuşmak istediği bir cennetin kapısını aralamıştı. Binbir çeşit çiçeklerin arasında koşturan küçük bir de çocuk vardı gözüne takılan.

   Rolmir şaşkın ve bir o kadar da... huzurlu, huzur dolu hissetmişti kendini. Fakat görme yetisinde bir sorun mu vardı; her şey siyah beyazdı. Üstüne üstlük hiçbir şey duymuyordu. Cesaretini toplayıp kapıdan attı içeriye ilk adımını. Gözünde parlayan bir ışık ile simsiyah ova aniden yeşerdi. Nehirler ve gökyüzü gri rengini maviye bırakmıştı fakat yine de eksik bir şey vardı. Küçük çocuk hâlâ siyah beyazdı. Çocukluk neşesini bile gölgede bırakan bir renksizlik. Rolmir bu cennet ovanın güzelliklerine aldırmadan kararlılıkla ilerledi. Bu kez yeri hissediyordu. Yaprakların birbirine sürtmesini, akarsuların şırıltısını duyuyordu. Rüzgarın ferahlığını yüzünde hissetti. Dağılan saçlarını eliyle düzeltip kendinden emin bir şekilde çocuğa yaklaştı. Ait olduğu yerde hissediyordu kendisini. Elini, önündeki çocuğun sırtına doğru uzatırken, aniden arkasına döndü ve göz göze geldiler.  Zaman akışı tıkanıverdi. Akarsular akmıyor, kuşlar kanatlarını çırpmıyordu. Rolmir yine sağır hissine kapıldı. Konuşmak istiyor fakat zihnindekiler dökemiyordu bir türlü diline. Çocuğun siyah beyaz yüzüne bakarken dikkatini okyanus kadar mavi olan gözleri çekti. Çocuk heyecanlı ve meraklı bir şekilde:

"Abi?"

   Bu sözün bütün ova boyunca yankılanmasıyla zaman tekrar akmaya başladı. Lakin tersine akıyordu. Havada kayan bulutlar geriye sararken uçan kuşlar yuvalarına,  Rolmir karanlığa geri döndü ve kapı kapandı.

*yorumlari tekar okudum fakat aksiyona giris konusunda hayal kirikligi olabilir  :P

41
Kurgu İskelesi / Ynt: Geçmişini Arayan Savaşçı
« : 08 Nisan 2013, 23:26:15 »
Stormholder gerçekten iyi bir iş başarmışsın.Tavsiyemi dinlediğin için de ayrıca Teşekkürler.Ben bu hikaye yazmadan pek anlamam ama iyi hikaye nedir az çok bilirim :) Bir önceki bölüme göre daha iyiydi.Ama artık yavaş yavaş aksiyonu başlat derim.Ayrıca karakterler dikkatimi çekti.Artık şu cüceden goblinden kurtulalım ne dersin? Bence daha özgün bir şeyler bulmasın.
bence artık modern kurgu yazılmalı. Forumda en yukarıda adı geçen tek modern kurgu var o da Harry. Artık yeni şeyler yapalım. Kralın oğlu filan sıktı artık bence

Öncelikle hikayemi okuyarak vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim. Okuyucu kitlesi artık "orta dünya" kurgularından sıkılmış olabilir fakat bu benim yazdığım ilk hikaye. Ben bir yazar değilim. Bu yazıyı pazarlamaya da çalışmıyorum. Sadece kişisel tatmin için yazıyorum. Buraya yayınlamaktaki amacım ise eleştiriler yardımıyla kendimi geliştirmek. Yani konunun sıradanlığından çok (ki henüz iki bölüm yayınladım.) yapıya eleştiri yapmanızı rica ediyorum. (En azından "klasik kralın oğlu kurgusu bu" demeyin lütfen, biraz aşağılayıcı oluyor.) Günümüzde birçok benzer kurgu olabilir fakat benim sonradan yazmış olmam, hikayemin diğerlerinden daha basit olduğunu göstermez diye düşünüyorum. Kendimi geliştirmeme bağlı olarak modern kurgu da yazabilirim tabii bunu zaman gösterecek. Şu anda bu kurguyla uğraşıyorum ve emek veriyorum. Konuyu biraz saptırmış olabilirim kişisel olarak algılamayın lütfen. Bu yazdıklarım genel düşüncelerim. Umarım yanlış anlaşılmaya sebep olmamış ve sizi kırmamışımdır.

42
Kurgu İskelesi / Ynt: Geçmişini Arayan Savaşçı
« : 07 Nisan 2013, 14:20:48 »
Daha önce yazmış olduğum bölümleri eleştiriler ışığında revize ederek yazıyorum umarım az da olsa gelişme kaydedebilmişimdir. Kendi kendine konuşmalar ve devrik cümleler ekledim. (armeneus ve Nightmare'a teşekkürler)  :) İyi okumalar  ;)

GİZEMLİ CÜCE
   Uyandığında bir at arabasının arkasındaydı. Atların nal sesleri ile bulunduğu yerin titremesi ayılmasını kolaylaştırıyordu. Yanında duran tahta kutulara baktı. Her birinin üstünde birer kağıt vardı ve bu kağıtların her birinin üstünde farklı şeyler yazıyordu. Fakat hepsinin üstünde çizili olan bir hortum figürü çekti dikkatini. O figürün altındaki slogan tarzındaki yazıyı okumak üzereydi ki araç birden durdu. Yavaşça yaklaşan adım seslerinin ardından bir cüce çıktı karşısına.

"Demek kendine geldin ha!" dedi.
"Kederlerin Bataklığı'nda uçurumdan yuvarlanmak pek de akıllıca bir şey değil." diye devam etti. Adam hala nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sağa sola bakınırken önünde duran beyaz saçlı, babacan gülümsemeli cüceye dikkat etmemişti bile.
Kendisini iplemeyen bu küstah adama sinirlenmeye başlamıştı : "Sen hiç konuşmaz mısın be adam, ismin nedir senin?"
Genç adam boşluğa bakarak "Rolmir." dedi ve cüceye döndü.
"Rolmir, ha..." yaşlı cüce kır sakalını okşadı ve Rolmir'i baştan aşağı süzdü. Sanki daha önce duymuştu bu ismi.
Sonra sırıtarak ve göbeğini okşayarak "Pekala, Rolmir. Gel seninle bir şeyler içelim."

   Rolmir nerede olduğunu anlamıştı. Limana yanaşan kocaman gemilere ve etrafta dolaşan ufak yeşil goblinlere bakılacak olursa burası Booty Bay'di. Cüceyi takip ederken etrafı dikkatlice süzüyordu. Tüccarlar mallarını taşıyor, diğer yandan bir insanla bir cüce el sıkışıyor, bir başka yerde ise çılgın aletler satan bir goblin sesini duyurmaya çalışıyordu. Biraz yürüdükten sonra bir hana girdiler. Han; kahkahalar atarak gülen cüceler, gizemli elfler  ve serserilerle doluydu. Kıyıda köşede boş buldukları bir masaya oturdular.

Cüce seslendi:
"Bana ve genç adama bir şeyler getir Skindle!"

Üstünde beyaz gömlek ve kahverengi yelek olan cüce, Rolmir'e döndü.
"Kederlerin Bataklığı'nda ne işin vardı, Rolmir? "
"Ben... Kayboldum." Utanıyordu zira gururuna yediremiyordu. Bu utancından cücenin yüzüne bakamıyor, elindeki madeni bir parayla oynuyordu.
"Nasıl yani?" Cüce gülmemek için zor tutuyordu kendini.
"Kırmızısırt Dağları'nda bir grup gnollden kaçıyordum. Nereye gittiğimi farketmemiştim. Tam onları atlattım derken, bir ork kampının ortasında buldum kendimi. En iyisi unutalım bunu... sen kimsin?"
Cüce büyük bir kahkaha attı. Bu sırada hanı işleten goblin gelmiş ve içkileri masaya bırakmıştı. Uzaktan birisi seslendi:
"Hey Skindle, az buraya bak!"
"Geliyorum hemen!" homurdanarak arkasını dönünce fark etmeden cücenin masada duran şapkasını düşürdü. Cüce yeleği ile aynı renk olan şapkasını almak için eğilirken Rolmir'in belinde duran çekicini gördü. Az önce kahkalar atan cüce birden ciddileşti.

"Ben bir tüccarım. İsmimin şimdilik önemi yok genç adam." dedi gözleri kısık bir şekilde.

  Rolmir'in kafası karışmıştı. "Şimdilik derken neyi kastediyor? Uçurumdan yuvarlandıktan sonra bir ışık görmüştüm. Demek bu cüce de oradaydı. Bu kadar tehlikeli bir yerde bir tüccarın ne işi olabilirdi ki? Ah lanet olası hatırlamaya çalış! Olmuyor, her şey çok bulanıktı. Peki sonrasını hatırla. At arabası... kutular... figür! Evet, hortum figürü! Bütün kutuların üstünde bu vardı. Bir tüccar hep aynı malları mı taşır? Daha çok bir teslimatçıya benziyor. Yoksa..."

Cüce, genç adamın kafasını bir oraya bir buraya çevirmesinden rahatsız olmuştu sanki:
"Şimdi ne yapacaksın, şaşkın adam?" hareketlerinden dolayı garipsemişti Rolmir'i. "Umarım deli değilsindir." diye içinden geçirmeyi ihmal etmedi.
Rolmir kararlı bir şekilde:
"Stormwind'e gitmem gerek." dedi.
Cüce parmağıyla kalabalık bir masayı gösterdi:
"Şu masadakileri görüyorsun değil mi, onları takip et. Birazdan Stormwind'e hareket edecek olan kervanın başı onlar."
Rolmir minnetle "Teşekkürler, isimsiz cüce. Daha sonra görüşmek üzere..." dedi ve uzaklaştı.

Cüce ellerini tekrar sakalına götürdü ve fısıldadı: "Bundan eminim Fırtınatutan..."

43
Kurgu İskelesi / Ynt: Geçmişini Arayan Savaşçı
« : 06 Nisan 2013, 00:53:37 »
@Denaro Forbin ilk bölüm olduğundan dolayı ilgi çekememe olasılığından korktuğum için okuyucuyu baymadan direk aksiyona girmek istedim. Küçük bir hile diyebiliriz :P

@armeneus Hoşbuldum. Keşke daha erken katılsaydım buraya. Bu kadar çabuk ve güzel yorumlar alacağımı beklemiyordum.

44
Kurgu İskelesi / Ynt: Geçmişini Arayan Savaşçı
« : 05 Nisan 2013, 23:14:26 »
Aslında hikayenin sonraki bölümleri yazılmış durumda fakat yayınlamadan önce düzeltmeler ve küçük değişiklikler yapmayı düşünüyorum. Söz ettiğiniz dökümanlar ciddi bir fayda sağlayabilir bu açıdan :)

45
Kurgu İskelesi / Ynt: Geçmişini Arayan Savaşçı
« : 05 Nisan 2013, 22:54:40 »
Yorumunuz için teşekkür ederim. Ben de bazen hem okurken hem de yazarken rahatsız oluyorum sonlarda aynı eklerin olmasından. Ama bunun önüne nasıl geçeceğimi tam anlamış değilim maalesef. Her konuda önerilere açığım. Bu bölümde konuşma olmadığı için belki zor gelmiştir okuması. İleriki bölümlerde kopmamak için, tabi devam etmek isterseniz, sonuna kadar okumaya gayret ederseniz sevinirim :)

Sayfa: 1 2 [3] 4