Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Amras Ringeril

Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 ... 10
46
Aylık Öykü Seçkisi / Cadı Öyküleri | Oylama
« : 24 Haziran 2010, 16:33:11 »
Evet, Seçkide 12. ayımız. Yani bir senenin son ayı, bu ay en beğendiğiniz öykü hangisi oldu?

Not: Anket epey geç başladığı için bir daha ki ay da öyle sonlanır.

47
Bilim & Teknoloji / Google Servislerine Sansür!!
« : 04 Haziran 2010, 18:04:10 »

"Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının (TİB) kararıyla Google'a ait bazı IP'lere (Internet Protocol Address), "hukuksal nedenlerden dolayı" erişimin engelleneceği öğrenildi

Bazı ADSL firmaları ve servis sağlayıcılar tarafından abonelerine gönderilen bilgilendirmeye göre, erişimi engellenen IP'ler dolayısıyla Google'in bazı uygulamalarına erişememe veya erişimde yavaşlık yaşanması bekleniyor.

Bilgi notunda, sınırlamayla Google internet sitesine erişimde sorun yaşanması, reklam gibi analiz verisi için internet sitelerinde Google Analytics, Google Maps gibi Google uygulamalarını kullanan portal veya internet sitelerinde erişimin yavaşlayabileceği uyarısı yapıldı, Google Toolbar yüklü bilgisayarlarda bazı sitelere, internet siteleri dahilinde "google search" kullanan alan adlarına erişimde yavaşlama olabileceği ifade edildi. "


Youtube'a ait IP'lerin engellenmesi sonucu aynı IP adresi üzerinden yayın yapan Google servislerine erişim de engellenmiş oldu. Olay bununla sınırlı değil, bundan sonra yasaklama kararı alındığında tüm yasaklamalar IP üzerinden yapılacak. Bu da bir çok siteye aynı anda erişimin engellenmesi anlamına geliyor. Eskiden dalga geçerdik bunlar google'ı da engeller diye, işte sonuç!

Yasak getirilen uygulamalar:



Önemli olan sizin erişebilmeniz değil. Önemli olan bunların gerçekten olması..

48
Diğer Fantastik Eserler / Nehir Senfonisi
« : 29 Mayıs 2010, 02:07:50 »
Tülin Kaplan‘ın ilk kitabı olma özelliğini taşıyan Nehir Senfonisi Cinius Yayınları’ndan çıktı! Zeynep Gülbay tarafından yayına hazırlanan eserin kapak resmi de Direm Yardımlı tarafından hazırlandı. Ön ve arka kapağın yüksek çözünürlüklü resmine ulaşmak için buraya tıklayın.

Yazar Tülin Kaplan eseri için şu tanıtımı yapıyor;

Alıntı
Hayalet annesiyle yaşayan yeni yetme Yarasa’nın, kasabasını toplu cinnet geçirmekten kurtarmaya çalışırken, 80’lerin efsane çizgi film kahramanı İskeletor’la kesişen yolları; ırkının özelliklerini taşıyamamaktan muzdarip Şeker’in, şamanın baltasıyla yaptığı beyin ameliyatları yüzünden biraz zorlaşmakta olan hayatı ve beyaz adamın dolambaçlı yollarından uzaylı dostu ile birlikte geçmeyi deneyen Kızılderili Yakari’nin karışık aklı…

Gerçek dediğimiz dünyanın sağlam görünüşünün pamuk ipine bağlı bir balondan daha güvenilir olmadığının, ufak bir dokunuşla ipe sapa gelmez bir oyun alanına dönüşebileceğinin eğlenceli bir dille anlatılışıdır ‘Nehir Senfonisi’; Doğuştan sahip olduğumuz yetilerimizi kullanma irademizin ve etrafımızı kuşatan kültürün kimliğimizi oluşturmadaki etkilerinin, kendisini farklı gerçekliklere aynı anda bakarken bulan kavşak yolcusu insanların ve yaratıkların seçimleri ve seçememeleri üzerinden anlatıldığı üç fantastik hikaye…

Kitabın künye bilgilerine ulaşmak için buraya tıklayın.

49
Aylık Öykü Seçkisi / İlkbahar Teması | Oylama
« : 15 Mayıs 2010, 10:43:19 »
Bu oylamayı açmayı unutmuşuz aslında. Geç oldu biraz, bir dahaki ay da geç kapatırız. Haydi oylamaya. İlkbahar temasının en beğenilen öyküsü neymiş bakalım.

50
Aylık Öykü Seçkisi / Seçkide On İkinci Ay !!!
« : 08 Mayıs 2010, 20:25:38 »

"Selam sevgili dostlar,

Diyecek çok şey, söylenecek çok fazla laf var aslında. Başlıktan da anlamışsınızdır zaten. "Seçkide On İkinci Ay!" Şaka gibi değil mi? Ne ara başladık, ne ara devam ettik, ne ara büyüdük. Tam bir yıl oldu sizlerle beraber geçen bu güzel serüvenimiz...

Seçkide koskoca bir yıl geride kalırken önümüz için umutlu günler görmekteyiz. Her ay büyüyen öykü seçkimiz ile sizlere yazarlarımızın hikayelerini taşımaya çalıştık. Gerek yorumları gerek öyküleri ile bugüne dek bizleri yanlız bırakmamış tüm yoldaşlara içten teşekkürler!

Şimdi sizlere gelecek ayın temasından daha önemli bir şeyden bahsedeceğiz. Çünkü gelecek ay sizlerden gelen öyküler yayınlanmayacak. Gelecek ay siz okurlarımıza çok büyük bir süprizimiz olacak! Süpriz ne mi? E adı üstünde, süpriz. Zamanı gelince, bir çoğunuzun oldukça sevineceği bir süpriz!..

Gelelim bu ayki öykülere. Bakalım Cadı temalı seçkimiz kimler hangi öyküleriyle katkıda bulunmuş.

Zebani Hasadı adlı öyküsü ile Amras Ringeril

Uzak Diyarların Birinde adlı öyküsü ile mit

Şeytanın Mezarında Düet adlı öyküsü ile DarLy OpuS

41. Gün adlı hikayesi ile magicalbronze

Şimdi bir sonraki ay için bize göndereceğiniz öykülerin temalarından bahsedelim. Temmuz ayı seçkisi için istediğimiz tema; yok! Evet, bu seçkide birinci yılımızdan dolayı herhangi bir tema yok. Tamamen sizlerin hayal gücüne ve düşüncelerinize kalmış. Fantastik, bilim kurgu, fantastik korku vs. konseptinde olduktan sonra her türlü öyküyü kabul ediyoruz.

Şimdiden öykülerinizi bekliyoruz. Her zaman ki gibi, öykülerinizi kayiprihtim@gmail.com adresine yollamanız gerek.

Gelecek ayın süprizi ve bir sonraki ayın öyküleriyle, tekrar görüşmek üzere.

Şimdilik iyi okumalar ve mutlu günler!

Sevgiler,
Hakan "magicalbronze" Tunç"

51
2010 Haziran ayında İstanbul rock müziğin kuşatmasında olacak! Şehrin yedi tepesinden duyulacak, yedi tepesini titretecek günlere çok az kaldı. Ülkemizde ve yurtdışında pek çok başarılı organizasyona imza atan, müzikseverleri ve şov dünyasını takip edenleri birbirinden kaliteli konserler ve etkinliklerle buluşturan Purple Concerts, bu yaz Türkiye tarihinin en önemli festivaline imza atıyor.

SONISPHERE FESTIVAL!

Bundan belki de on yıl önce Sonisphere Festival’de yer alacak isimlerin bir çoğunu tek başına izlemek bile hayallerimizi süslerken, bu yaz hayaller mükemmel anılara dönüşecek. Dünya çapındaki rock festivallerinde görüp iç geçirdiğimiz isimler bu yazı daha önce yaşadığımız tüm yazlardan farklı kılmak için şehrimize akın edecekler. Rock müziğin en güçlü isimleri, en cüretkar grupları ve en görkemli şovlarını bu yaz bu sahneden başka hiçbir yerde göremeyeceksiniz!

İstanbul stadyum konserlerini seviyor, 2008 yılında yine Purple Concerts organizasyonuyla Metallica’yı on binlerce hayranı yalnız bırakmamıştı. Tarih bu defa sadece tekerrürden ibaret olmayacak. Metallica, bu defa yalnız değil, Bay Area Thrash metalin öncü isimleri olan Slayer, Anthrax ve Megadeth’le dünyada ilk kez düzenlenen Big Four Tour kapsamında geliyor. Heavy metalin duayen ismi Heaven & Hell, Alman endüstriyel metalin efsane topluluğu Rammstein. Ülkemizde binlerce hayranı bulunan Manowar, grunge rock türünün en önemli isimlerinden Alice in Chains ve daha pek çok ünlü isim tarih yazmaya geliyorlar.

25-26-27 Haziran’da Beşiktal İnönü Stadyumu’nda saatler duracak ve yıllar boyunca konuşulacak, yıllar boyunca hatırlanacak bir hafta sonu olacak. Türkiye festival tarihinin en önemli organizasyonunda tarihe hep beraber tanıklık etmek için, Sonisphere Festival’de yerinizi alın!

Katılan Gruplar

- Metallica
- Rammstein
- Slayes
- Megadeath
- Heaven & Hell
- Manowar
- Anthrax
- Alice in Chains
- Blacktooth
- Foma
- Stone Sour
- Mastodon
- MaNga
- Hayko Cepkin

Facebook
Facebook

52
Sinema / Tamu Öyküleri
« : 28 Şubat 2010, 18:24:32 »

Tamu Öyküleri 2007 yılında Alper Çağlar tarafından başlatılmış bir kısa film serisi projesidir. Ana hikaye olarak 10 film olması planlanan seri, alternatif bir dünyada ve Türkiye'de geçmektedir. Olaylar yozlaşmış korku dolu bir dünyanın içerisinde yer alan anti-kahramanların kişisel yorumları ve deneyimleri çerçevesinde, çizgi roman havasında cereyan etmekte. Şu anda yalnızca ilk film Camgöz (Kan ve Vanilya) tamamlanmış durumda.

Yorum: Harika bir proje. Ellerindeki kısıtlı bütçe ve imkanlar çerçevesinde bu kadar güzel bir işe imza atmaları hayranlık uyandırıcı. Filmde bir Sin City havası var ama daha çok film-noir dedektif filmlerinden esinlenilmiş. İlk bölüm itibariyle yalnızca Vampirleri ve bazı cehennem göndermelerini gördük. Araf veya Dabbe gibi tırt efekt dolu bir film değil. Kesinlikle izleyin derim.

Ulaşmak ve ayrıntılı bilgi için;

http://www.tamuoykuleri.com/nedir.html

İlk bölüm için;

http://www.tamuoykuleri.com/izlebolum1.html

53
Sinema / La Jetee (1963)
« : 27 Şubat 2010, 17:04:09 »
Tür :   Bilim Kurgu  / Kısa Film  / Deneysel

Yönetmen : Chris Marker

Senaryo : Chris Marker

Görüntü Yönetmeni : Jean Chiabaut ,  Chris Marker

Müzik : Trevor Duncan

Yapım : 1962, Fransa , 28 dk.

Oyuncular

Jean Négroni (Anlatıcı) , Hélène Chatelain (Kadın) , Davos Hanich (Adam) , Jacques Ledoux (Araştırmacı) , André Heinrich , Jacques Branchu , Pierre Joffroy

Dünyanın altını üstüne getiren 3. Dünya Savaşı'ndan sonra nükleer savaştan etkilenmeyen bir grup insan yeraltında yaşamaya başlar. Aralarında araştırmacıların da olduğu grup savaş öncesi dünyasına doğru bir yolculuk yapmaya karar verir. Bu yolculuk için seçilen kişi ise çocukluğunda yaşadığı bir olayın etkisinden kurtulmayı başaramayan takıntılı bir adamdır.

Zaman yolculuğu basit koşullarda gerçekleşir, kirli bir hamağa yatırılan adam, gözlerine bağlanan aygıtların da yardımıyla henüz dünyanın güzel günlerini yaşadığı günlere doğru bir yolculuk yapar. Burada tanışacağı bir kadın ise onu bu zaman dilimine bağlamaya başlar.

Fakat yeni hayatı, yaşadığı olaylar ve araştırmanın farklı bir konum almaya başlaması yolcuyu yavaş yavaş çocukluğunda yaşadığı olaya doğru götürmeye başlar. Çocukluğundaki olayı hatırlar önce, bir havaalanında yabancı bir adamın vurulduğuna şahit olmuştur. Şimdi aynı havaalanında hem kendine yönelen kurşunları hem de meraklı bir çocuğun bakışlarını üzerine çeker. Paradoksal bir kader sonu olur.

Chris Marker'in yönetmenliğini üstlendiği kısa film hem estetiği hem de öyküsü ile olağanüstü. Tüm film fotoğraflardan oluşuyor, sadece tek bir hareketli görüntü yer alıyor filmde, ki o da belli belirsiz görünüp kayboluyor. Müzikleri ve puslu fotoğrafları ile yarattığı atmosfer bilim kurgu sinemasının en ilginç yapıtlarından birini ortaya koyuyor.

Film Terry Gilliam'ın 12 Maymun isimli başyapıtına da esin kaynağı oldu. Kısa filmin yönetmeni Marker, 12 Maymun'da da senarist olarak yer aldı.

54
Yıldız Savaşları / Dark Side'ın Temelleri Nedir?
« : 19 Şubat 2010, 20:57:49 »
Dark Side'ın temelleri nedir? Bir insanı Dark Side'a geçiren ana şey nedir? Yalnızca öfkesini kontrol edemiyor, kibirli ve yükseklere çıkmak istiyor diye gücü ikiye ayırmak saçma değil midir? Merak ettiğim bir konu.

55
Kurgu İskelesi / 12:18
« : 15 Şubat 2010, 19:19:58 »
12.18


   Bu şehirde yolunu bulmak çok kolay. Hiçbir zaman sokaklar boş değil ve hiçbir zaman karanlık değil. Geceden söz etmek mümkün değil. Gündüz dört bir yanı sarmışken, onun değerini anlamak hiç kolay değil.


   Rıhtımın kenarında dikiliyorum ve elimdeki altıpatları kaldırmak için cesaret arıyorum. Her şeyden sonra beni yoran bu oldu. Gündüz vakti, daha sis bile kalkmamış. Denizde iki tane sörfçü var. Ben elimdeki altıpatları kaldırmak için cesaret arıyorum. Kendime diyorum ki, işte buradayım, her şeyden sonra beni yoran bu mu oluyor? Hafif rüzgar ve ılık havada elimi kaldıracağım, ve yalnızca bir kurşun şakağa. Altıpatlarda beş kurşun var. Aslında hiçbir şey benimle ilgili değildi. Her şey bu dünyayla ilgiliydi.

İki ayda dünyanın şekli baştan sona değişti. Herkes farklı bir açıklama getirdi, dünyadaki tüm dinler ilk kez birleşti ve kıyamet dedi. Bilim adamları dünyanın yörüngesindeki bir bozulma ihtimalinden söz ettiler.

Bir gün sabah alarmları çaldığında, herkes o günkü ritüeline başladı. Yataktan kalktıklarında hava henüz aydınlanmamıştı. Terliklerini giyip dişlerini fırçalamaya gittiler. Tuvaletlerini yaptılar. Kıyafetlerini giyip güzel karılarını öptükten sonra dışarı çıktılar. Hava hala karanlıktı, bazıları geri döndü. Bazıları umursamadı bile. Çoğu bütün gün boyunca gündelik işlerini hiç soru sormadan yaptılar. Dosya arşivlediler, fotokopi çektiler, taziye yazdılar, dosya arşivlediler, tozlu rafları sildiler, dosya arşivlediler..

Ve sonunda akşam eve geldiler.

Eve geldiklerinde televizyonun karşısına geçip dizilerini izlemek istediler. Ama ilk kez o zaman bir gariplik olduğunu anladılar. Her kahrolası kanalda haber programı vardı. ABC’yi açtılar yayına ara verilmiş, ATV’yi açtılar haber programı, NTV’de flaş haberler, Kanal D yayına ara vermiş, Show TV’de bile mankenler yok. Sonunda bir kanalda dur ettiler ve gelişmeleri izlediler. Ancak o zaman fark ettiler garipliği. Bugün güneş doğmamıştı.

**

Ben doğduğumu biliyorum. Bir hastanede doğdum. Büyük bir hastanede. Muhtemelen geniş ve ferah bir doğum odasında. Kaç gün kuvözde kaldığımı bilmiyorum. Ama annem beni aldığında, ilk sıcaklığı o zaman hissettim. Büyüdükçe annemden bir şeyler öğrendim. Onun çevresinde dolandım. Konuşmayı öğrendim, yürümeyi öğrendim, konuştum ve yürüdüm. Yıllar geçtikçe dışarı daha çok çıkmaya başladım. Annemden uzağa. Ama o hala oradaydı. Bana güven veriyordu. Ama bir gün, onun hızla giden bir trenden düştüğü haberini aldım. Şehirler arası yolculukta olmuş. İmkan vermedim aslında ama intihar ihtimalini aklımdan uzaklaştırmak için kabullendim. İşte o gün, yalnız kaldığımı hissettiğim gündü. O gün çevresinde dönecek bir şeyim yoktu, yörüngeden çıkmıştım ve başıboş bir kara parçası olmuştum.


Bugün dünyanın yörüngesi yok oldu. Bu başıboş kara parçası varlığına sebep olan kürenin terk etmesine maruz kaldı. Şimdi bu şehirde yolunu bulmak çok zor. Hep karanlık. Bir çocuk için çok acı bir durum. Ama ben bir çocuk değilim.

**
Karanlığın ikinci günü dünya başka bir felaketle sarsıldı. İnsanlar büyük topluluklar halinde cinayetlere kurban gidiyordu. Bir gecede yüz binlerce insan ölmüştü. Çoğu güney ve doğu ülkelerindeydi. İnsanların korkusu havada asılı kalmıştı. Görebiliyordunuz, katı bir cisim halinde karşınızda duruyordu.

İnsanlık tarihi boyunca görülebilecek en somut cisim.

Koca bir nesne.

Bir korku.

Korku, sokakları daha da karanlık yaptı. Herkes bilmedikleri bir şeyden korkmaktansa birbirlerine savaş açtı. Şimdi insanlar birbirlerinden korkuyor, ona karşı mücadele veriyorlardı. Bir ay içinde yüz milyona yakın insan öldü. Neredeyse tüm dünyada sıkıyönetim ilan edildi. Benim olayım o zaman başlamıştı.

**

Hediyem. Benim bir hediyem var. Parmağımdaki yüzük de onun fişi. Sabah kalkıyorum, ve armağanımı yanımda görüyorum. Günümün aydınlandığı vakit oluyor. Ancak bugün bir farklılık hissediyorum.

Dişlerini fırçala. Tuvaletini yap. Kıyafetlerini giy. Evden çık. Otobüse bin.

İşyerinde onlarca zombi var. Bugün herkes ölü. Kimsenin çalışırken bir şeyler düşünmediğini biliyorum. Herkes ezbere çalışıyor. İşte temizlikçi geliyor. O da bir zombi. Bir elinde çöp kovası var. İki adım ve.. Bir kağıt parçası çöpe girecek. Evet. Üç adım sonra sağa. Önce fotokopi odası.

Patronum masamın başına geliyor. Bunu genelde yapmaz. Diyafonun keşfi onun için bir dönüm noktasıydı. Dosyalarımı karıştırmaya başlıyor ve suratıma bile bakmıyor. Arkama yaslanıyorum.

“Yardımcı olabilir miyim?”

Cevap vermiyor ve arkasını dönüp gidiyor. Yarı kelleşmiş kafası, çerçevesiz gözlükleri, ve badem bıyığıyla prototip patron, bugün beni kovacak.

Eşyalarımı topluyorum.

Kapalı panjurlar, kapalı ofis sistem, bir tuvalet kadar çalışma alanı. Bir çöp kutusu. Bir bilgisayar. Bir katlanabilir masa. Bir katlanabilir sandalye. Bir katlanabilir ben. Hiçbiri bana ait değil. Hepsi şirketin. Ancak biri bugün itibariyle ayrılacak.

Ayağa kalk. Fotokopi odasına git. Dört kopya. Faks.

Patron adımı sesleniyor. Eşyalarımı kapının önüne bırakıyorum ve odasına gidiyorum.

Panjurlar açık. Ama içerisi hala karanlık.

“Saatin kaç olduğunu biliyor musun?”

Patronumun masasında sağlam bir Rolex kol saati duruyor. Kolumdaki ucuz Jaga’ya bakıyorum.

“12.18. Öğle yemeği vakti.”

Tamam al bunları. Öğle yemeğine gidebilirsin. Ama geri gelmene gerek yok. Teşekkürler.

Bugün ben bir zombiyim. İnsan ısırmaya hakkım var. Sert bir yumruk cama iniyor. Cam kırılıyor. Elimi kesiyor. Sert bir yumruk patronuma. Gözlük kırılıyor elimi kesiyor. Güvenlik geliyor elimi kesiyor.

Elini sar. Otobüse bin. El fenerini yak. Eve gir.

Armağan beni karşılamıyor ve aslında televizyon izlemekten başka bir şey yapmıyor. Karanlık başlamış, kıyamet kopuyormuş, tanrı aydınlığın değerini bilmeyenleri cezalandırıyormuş, güneş yıldızı vaktinden önce süpernova olmuş, kızıl cüce olmuş.

Tık. Çay. Poğaça.

Otoriteler televizyona çıkıyorlar. İnsanlara sakin olmalarını, panik yapmamalarını ve evlerinden çıkmamalarını söylüyor. Bellona kanepemizde bir battaniyenin içindeyiz. Korku filmi seyrediyoruz. Karşımızda haber kanalı. Görüntüde yalnızca karanlık, karanlıktan korkan birkaç kravatlı adam.

Görev tamamlandı. Hepimizin içi korku dolu.

Lanet olası federaller, diye geçiriyorum içimden. Uzun süredir amerikan filmi izlememişken, kendim ucuz bir amerikan bilim-kurgu’sunun içindeyim. Kim bilir hangi çılgın profesörün deneyine kurban gidiyoruz. Evimizde yeterince erzak var. Armağan bana yeter.

Zap. Kapat. Klik. Yorganı çek. Yat, sarıl, seviş, uyu.

Bir ay geçti ve olaylar kötüye gidiyor. Hayatımı adadığım basın geçmişime rağmen ilginç olan, ilk gün bu haberlerin kulağıma bile gelmemesiydi. Şimdi sokaklarda milyonlarca insan korkuya karşı korku kampanyası başlatmış, benim armağanım burada bana karşı korku kampanyası başlatmak üzere.

Televizyon.

Televizyonda haberler yok artık. Bir hafta önce sıkıyönetim ilan edildi. Hayat normale döndü. Çünkü artık sabah programları var. Dest-i İzdivaç.

Armağan geliyor. Gözleri son zamanlarda hep kan çanağı. Elinde hiç içmediği sigara.

“Korkmaktan bıktım.”

Ben de diyorum. Seda Sayan.

Ben de bıktım.

Dıdıdıt. Telefon çalıyor.

“Selam. Hemen gelebilir misin? Komutan eski habercileri istiyormuş. Yeni yapay güneşlerin tanıtım filmi için.”

Telefon kapanıyor. Arayan patronumdu. Armağanın yüzü bembeyaz. Ona anlatmak her zaman zordu. İlk seferinde onu tanımak için üç yıl beklemiştim. Zor birisi. Ve şimdi korkmuş. Varlıkların en tehlikelisi korkmuş olanıdır.

“Gitme.” Diyor.

Gidiyorum.

Dişlerini fırçala. Tuvaletini yap. Kıyafetlerini giy. Evden çık. Her tarafta askeri araçları gör.

Evimin önünden bir ciple alınıyorum. Askerler tek kelime etmiyor. Bir tanesi, üçüncü derece kuzenim. Nasılsın diyorum iyiyim diyor. Karanlık derinlere işlemişken, artık araba farları bile bir işe yaramaktan çok uzak. El fenerlerinin görüş alanları çok düşük. Telefon ışığıyla anahtar deliği bulma zamanları geride kaldı. Karanlık derinlere işlemiş. Askerler askerlerle çatışıyor.

Biz yapay güneşin haberini yapıyoruz.

Çok büyük, sarı, ve kötü kokuyor. Sıcaklığını metrelerce uzaktan hissedebiliyorsunuz. IBM amblemi var üzerinde.

Kapıyı aç. Arabaya bin.

Askerler yarı yolda duruyor ve yola atılmış ağacı çekiyorlar. Her taraf yanmış. Bir Opel ters çevrilmiş. Birkaç asker yerden ölüleri kenara çekiyor. Bir tanesi üçüncü derece kuzenim. Ölmüş diyorum, ölmüş diyor.

Kapıyı aç. Eve gir.

Armağan televizyonun karşısında. Ayakları havada. Kendisi havada. Yüzü mor. Boynunda bir ip. Dili dışarıda.

**

Benim hikayem buydu. Sonraki bir ay kendimi sokaklara vermiştim. İnsanlar sadece ışığın eksikliğinde neler yapabilmişlerdi. Görmüştüm. Ve dün güneş dalga geçercesine öğlen saat 12.18 de doğdu. Saat 12.17 etraf aydınlık. Bu kayıp rıhtımda yalnızım. Güneşin ışıkları gözüme vuruyor. Gözüm yanıyor. Ve bu bana cesaret veriyor. Her şeyden sonra beni yoran o altıpatları kaldırmaktı. Ama şimdi Altıpatları kaldırdım bile. Saat 12.18. Yüzlerce kişinin alarmı çalıyor. İşe gidecekler. Önce takım elbiselerini giyecekler.

Elini indir. Tekrar kaldır. Silahı denize at. Alarmı sustur. Dişlerini fırçalamak için eve git.

Spoiler: Göster
TFB'nin Karanlık Korkusu yarışması için yolladığım öyküydü. Seçilmemiş, sağlık olsun :) Farklı bir tarz denemesi.

56
Kurgu İskelesi / Fare
« : 19 Ocak 2010, 01:08:25 »
“Tatatam, gösteri başlıyor!” dedi insan maskeli fare.

“Bugün her birimiz, erm, insan kılığındayız. Yok. Ben oyuncuyum, sizler izleyicisiniz. Ben bir fareyim, sizler insansınız. Hepimiz maskeler giydik. Ben insan maskesi giymiş bir fareyim! Ben fare maskesi takmış bir insanım. Ya da en basiti ben sizin bir yansımanızım. Eheh. Ne kadar güzel değil mi?”

Salonun tüm şaşkın bakışları arasında, iki ayağı üstünde duran tüylü ve gri yaratık, eğilerek selam verdi. Ve perdeler açıldı. İki süslü kadın boyunlarına geçirilmiş ipliklerle tavandan asılı duruyorlardı. Yerde takım elbiseli birkaç adam yatmakta, sahnenin üstünden paralar yağmaktaydı. Bir adam, ellerinden kanlar akarken, karanlık sahnenin en arkasında üzerine vuran spotları selamlarcasına nefes alıyordu.

“İşte bu adam! Evet, işte bu adam bir insan!” dedi insan maskeli fare. Salon gerçeklik ve oyun arasındaki farkı anlama noktasına gelmemişti. Herkes birbirine soru soran gözlerle bakıyor oyunun içeriğini bilen birilerini arıyordu. Gelin başı yapılmış sarı saçlar, boyna sıkıca bağlanmış kravatlar, özenle taranmış saçlar, değiştirilmiş yüzler, makyajlanmış yüzler. Şimdi bu şaşkınlık ifadesi içinde hepsinin bir anlamı vardı. Hepsi oyunun bir parçasıydı.

“Bazen, maskelerin düşmesi için birkaç manyağın ortaya çıkması gerekir. Bir fare tıkırdar. Bir kedi miyavlar. Kedi! Lanet olsun kedilerden nefret ederim!” Tiksinir gibi el hareketleriyle bir şeyler uzaklaştırdı büyük fare. “Bugün burada birkaç polis var. Hepinizi öldürmem pek mümkün değil. Cinayeti sevmiyorum. Cinayet! Bu bir cinayet mi? Bu bir kurtuluş! Sıkıntılı yaşamlarınızdan kurtarıyorum sizleri! Aha çığlıklar kulağımda ve bunlar benim kurtuluşum, Ahah!”

İnsanlar çoktan ayağa kalkmış dışarı çıkmak için koşturuyorlardı. Ancak polisler kapıları kapatmış. Kimseyi dışarı çıkarmıyordu. Hepsi koca birer fare maskesi takıyordu.

“Sessizlik sessizlik. Bir oyun sergiliyoruz burada! Sanata da mı saygınız yok!” Fare sahnede gidip gelmeye başlamıştı. “Sen de kimsin!?” sesleri yükseliyordu.

“Kimim ben? Kimim ben? Söyledim ya. Ben sizim. Sizden farkım ne? Ben de maske takıyorum. Ben de insan değil miyim! Ben de sahnede bir oyuncuyum. A, özür dilerim. Ben sahnedeyim ve sahnede olduğumu söylüyorum.”

“Sen bir katilsin!”

“Hayır! Nerden çıkardın! Kimi öldürmüşüm. Neyse neyse. Gelin ve beni öldürün. Nabız atışlarım yükseliyor. Bir süre sonra nabız atışlarıma bağlı bir bomba burayı havaya uçuracak. Bir an önce durdurmalısınız onları!”

Makyajlar akmış, saçlar bozulmuş, kravatlar indirilmişti.

Fare bir çığlık attı. Herkes üzerine gelmeye başlamıştı. Fare gülüyor onları çağırıyordu. Geriledi ve geriledi. Sonra beline sardığı kuşağından bir kumanda çıkardı.

“Hoşçakalın. Şimdilik bu kadar kabus yeter. Karabasanlar gerçekten kötü şeyler.”

Fare yok oldu.

Gösteri bitti.



57
Liman Kütüphanesi / Arka Pencere E-Dergi
« : 10 Ocak 2010, 01:41:35 »

Arka Pencere 2009'da çıkmaya başlamış haftalık olarak çıkan bir sinema dergisi. Şu yazı kendi tanıtımlarından;

"Son 20 yılda sinema üzerine kalem oynatmış beş film eleştirmeni, yazılı sinema kültürünü, film eleştirisini bir ‘tık’ öteye taşımak için bir arada: Cem Altınsaray, Tunca Arslan, Burak Göral, Murat Özer ve Burçin S. Yalçın. Bu beş isim, sinema tutkunu görsel yönetmen Bilgehan Aras ve sinema yazarlığını gönülden uğraş edinmiş Kerem Sanatel, Kemal Ekin Aysel gibi meslektaşlarının da katkısıyla, yeni bir sinema dergisi için kolları sıvadılar. Hitchcock’un filmleriyle yapmayı vaat ettiği bir şeyi, yazılarıyla yapmak istiyorlar; seyirciye/okura ‘pasta dilimleri’ sunmak. Çokça Hitchcock’tan ve Hitchcock filmlerinden ilham alarak hazırladıkları dergiye, ustanın sinemanın özünü, ruhunu belki de en iyi anlatan filmi Arka Pencere ismini uygun buldular. Dijital yayıncılık çağında, haftada bir güncellenecek, online bir yayın Arka Pencere. Ülkemizde gösterime giren her yeni filmin ve DVD piyasasına çıkan tüm yapımların eleştirilerini okuyabileceğiniz iddialı bir kaynak. Köşe ve dosyalarla desteklenmiş bir film kültürü dergisi. Çağdaş tasarımı ve kullanıcı dostu arayüzü ile içerik kadar biçime de önem veren bir oluşum. Her şeyin geriye gittiği bir ortamda ileriye doğru atılmış bir adım. Sinema seyircisinin/okurunun çoktan hak ettiği böylesi bir hizmete kayıtsız kalmayacağı inancı ve dileğiyle...

Arka Pencere az sayıda takip ettiğim dergilerden birisi ve takip ettiğim tek e-dergi. Kaliteli yazıları ve sinemaya gönül vermişlikleriyle, kesinlikle bir çok basılı mecmuadan daha iyi. Ve basılı olmaması, belki de yayın hayatlarının devamı için daha iyi. Böylece paraya bağlı kalmadan, gerçek eleştirmenliklerini yapabiliyorlar.

Şuradan ulaşılabilir;

www.arkapencere.com

58

Ve tabi ki Percy Jackson serisi. Geçtiğimiz yıl sitemiz için en önemli olaylardan birisiydi Percy Jackson serisinin DarLy OpuS tarafından yapılan incelemeleri.

İncelemelerin okuyucu kitlesi tarafından beğenilmesinin de katkısıyla Percy Jackson serisi hakkında ülkedeki en önemli haber kaynaklarından birisi haline geldik. Ve takipçilerimize en yetkili ağızlardan bilgileri sunmaya çalıştık.

Ve yine DarLy OpuS yapmış olduğu 4. kitap Labirent Savaşı incelemesiyle sizlerle.

Ulaşmak için Buraya tıklayın.

59
2. Yıl / Merlin Ayrıntılı İncelemesi !
« : 07 Ocak 2010, 22:35:13 »

Geçtiğimiz yıl televizyon dünyasından Merlin geçti. Ve hala daha geçmeye devam ediyor. Özellikle ülkemizde kendine has hayran kitlesi yaratmayı başaran Merlin dizisi de bir incelemeyi hak ediyordu.

Büyücü Merlin'in gençlik yıllarını ve Arthurla tanışmasını konu alan dizi. Fantastik ögeleri de bol bol barındırıyor. Hatta her yanından fantazya akıyor diyebiliriz.

Bu dizinin çok geniş ve ayrıntılı incelemesini, yine site üyelerimizden MoonshieLd yaptı.

Ulaşmak için Buraya tıklayın!

60
2. Yıl / Zaman Çarkı - Neden Okumalıyız?
« : 07 Ocak 2010, 22:21:15 »

"Zaman çarkı döner, Çağlar gelir ve geçer, efsaneleşen anılar bırakır. Efsaneler solarak mit olur ve onları doğuran çağ yeniden geldiğinde mitler bile unutulur. Üçüncü Çağ’da, kehanetler çağında, Dünya ve Zaman dengede durduğunda, olmuş olan, olacak olan ve olmakta olan, gölgenin karşısında düşebilir…"

Sitemizi takip edenlerinizin çoğu haberdardır. 2009 yılında Zaman Çarkı serisi hakkında bir çok projeler ile karşınıza geldik. Bu seriyi okuyan arkadaşları mutlu etmeye çalıştık, bununla beraber bizler de mutlu olduk.

Şimdi de Zaman Çarkı’nı okumayan arkadaşlar için bir haberimiz var. Bu olağanüstü seriyi, bu şaheseri neden okumalısınız?

Site üyelerimizden JeepeRs yapmış olduğu incelemede işte size bunun cevabını vermeye bununla birlikte okumayan arkadaşlar için seri kurgusunu olabildiğince detaylı şekilde incelemeye çalıştı. Peki ortaya nasıl bir yazı çıktı?

Yazıya ulaşmak için Buraya tıklayın!


Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 ... 10