İkinci Bölüm
Alpella bankta oturmaya devam etti. Şehirde hala yalnızdı ve artık bir şeyler yapması gerekiyordu. Öncelikle üzerine giyecek bir şey almalıydı. Ve ayakkabılar… Daha sonra, bu sessiz şehirde, kendisi gibi hala hayatta olan birilerini bulmalıydı.
Banktan kalktı ve alışveriş merkezine doğru yürüdü. Artık her şeyi hatırlıyordu. Doğal olarak alışveriş merkezinin yerini de biliyordu.
İçeri girdi. Tabii ki kimse yoktu. Giysi bölümüne gitti. Bir kot ve mavi bir bluz seçti kendine. Daha sonra çorap aldı. Çorabı ayağına geçirdi ve üzerine de Converse ayakkabı. Yiyecek bölümünden, kakaolu bir kek cebine attı. Bir şişe su içti. Sonra alışveriş merkezinden çıktı.
Herkes neredeydi? Alpella çok merak ediyordu…
xxx
Nana, İngiltere’nin boş sokaklarında, çaresizce dolaşıyordu. Hiç kimse yoktu! Çok ama çok korkuyordu. Herkes nereye gitmişti?
“Beni duyuyor musunuz?” diye bağırdı Nana. İnce sesi boş ve sessiz sokakta yankılandı. “Lütfen biri yardım etsin!” Ama nafileydi. En ufak bir hayat belirtisi yoktu: gitmişlerdi…
Susamış ve acıkmıştı. Evden çıkalı bir saat olmuştu ve neredeyse bir saattir şehri dolaşıyordu. Ve artık bir şeyden emindi: bu kocaman şehirde tek başınaydı.
Alışveriş merkezi! Evet, iyi fikirdi. Oradan yiyecek bir şeyler almalıydı, yoksa açlıktan ölecekti.
Deprem…depremi duymuştu. Ama olup olmadığından emin değildi. Sonrasını hatırlamıyordu. Yanında ablası Julia vardı. Gözünü açtığında ablası da yok olmuştu.
Alışveriş merkezini bulmak için bayağı bir çaba sarf etti. En sonunda buldu ve açık, otomatik kapıdan girdi.
Yiyecek bölümünden eline bir çikolata aldı. Sonra pet şişe su, çubuk kraker, cips, kola, patlamış mısır ve ayran. Hepsini bir oturuşta yemeyecekti, ama yanında bulunması gerekiyordu. Hırdavat reyonundan ise, elbisesinin cebine küçük bir çakı koydu.
Tüm bunların parasını ödeyemezdi… Yanında hem para yoktu, hem de ödeyecek insan. Ama hırsızlık yapmış sayılmıyordu, çünkü şehirde kimse yoktu.
Nana alışveriş merkezinden çıktı ve önündeki banklara oturdu. Ve elindeki bütün şeyleri yere düşürdü.
xxx
Alpella donakalmıştı. Karşısında, kendi yaşlarında, kısa boylu, uzun kahverengi saçlı, kahverengi gözlü ve siyah bir elbise giymiş bir kız duruyordu. Kız elindekileri düşürmüştü yere. Alpella usulca yere baktı ve, su, çubuk kraker, cips, kola, patlamış mısır ve ayran gördü. Ve neredeyse çığlık atacaktı. Şehirde yalnız değildi!
Kısa boylu kız hala ona bakıyordu. Ağzı açıktı. Çok sessizce, “Merhaba,” dedi.
“Merhaba,” diye yanıtladı Alpella. Oturduğu yerden kalktı ve düşen malzemeleri toplayıp, bir bir kıza verdi.
“Şeyy, affedersin,” dedi kız. Hala şaşkınlıktan konuşamıyordu. “Şu banka oturup tanışalım mı?”
“Tamam,” dedi Alpella. Denileni yaptı. Kız da Alpella’nın yanına oturdu.
“Ben Nana Mouskouri,” dedi. “Bu şehirde yalnız olduğumu sanıyordum, ama değilmişim. Burada olmana gerçekten sevindim.”
“Ben de sevindim. Benim ismim ise Alpella Chrischen. Ama sen Alpella diyebilirsin,”
“Alpella mı?” dedi Nana, hafifçe gülümseyerek. “Ne ilginç bir isim.”
“Evet, bütün arkadaşlarım dalga geçer. Sen de geçebilirsin,” dedi Alpella dalkavukça. Sonra ikisi de sustular. Nana yere bakıyordu, Alpella ise Nana’ya.
“Eee,” dedi Nana, sessizliği bozarak. “Sence herkes nerede?”
“Ben de kırk saattir bunu düşünüyorum. Ama cevabı bulamıyorum,”
Nana ayağa kalktı. “Şehri aramalıyız,”
Alpella da kalktı. “Ben her yere baktım. Kimse yok!”
“Her yere bakmış olamazsın,” Nana, Alpella’ya küçümser bir edayla baktı.
“Evet baktım, her yeri aradım. Hiçbir iz yok. Hepsi bizi bırakıp gitmiş!”
O sırada, alışveriş merkezine doğru gelen bir grup vardı. Alpella onları görmedi, ama Nana açık seçik görebilmişti. Çünkü Nana, Alpella’yı kolundan tuttuğu gibi alışveriş merkezine doğru sürükledi.
Nana güçlükle otomatik kapıyı kapattı. En az yirmi kişiydiler ve cam kapıyı yumrukluyorlardı. Çok pistiler, kıyafetlerinin paçavradan farkı yoktu. Ayakları çıplaktı. Bağırıyorlardı. Her biri insandı ama… Ölü gibiydiler…
Alpella korkuyla, “Onlar ne?” dedi.
“Onlar zombi…” diye yanıtladı Nana. İğrenmiş bir şekilde onlara bakıyordu.
“N’apıcaz?”
“Bekleyeceğiz…”