Hastalık yayılalı altı yıl oldu. Aşağılık yaratıklar dünyayı bir anda sardı. Filmlerdeki gibi, insanların değişime uğrayıp birbirini öldürmesine neden olan virüstü onları bu hale sokan. Zombilere dönüştüler kısacık zamanda. Ama bildiğimiz zombiler gibi değildiler. Karanlıkta saklanan iğrenç görünümlü şeyler olmuşlardı. Onların yüzünden sokaklar beyin parçalarıyla doldu. Beyine olan düşkünlüklerinin nedenini hala anlayabilmiş değiliz.
Neden bu kadar vahşiydiler veya niye saldırgandılar bilmiyoruz. Onlarla uzun süre iletişime geçmeye çalıştık. Belki geçmişlerini hatırlarlar diye yavaşça yaklaşmayı denedik. Faruk geliyor aklıma. Onların aslında kötü olmadıklarını, bizim onları yanlış anladığımızı düşünmüştü. Ellerini kaldırıp sakin olmasını söyleyerek onlardan birine yaklaşıyordu. “Sakin ol” diyerek ağır ağır ilerlerken korkudan kalbi atmıyordu sanki.
Ama yanılmıştı. İyice yaklaşmasıyla beyninin etrafa saçılması bir oldu. O beyin tutkunu aşağılık yaratıklar onu da öldürmüştü. Neden bunu yapıyorlardı? Bu hastalık onları neden bu kadar değiştirmişti acaba?
Hastalık yüzünden karanlıklara çekiliyorlar. İnanılmaz güçlüler. Çıplak elleriyle bile bizleri parçalayacak kadar güçlü ve bizlerden kat kat daha hızlılar. Onlardan kaçmak zor. Geceleri ortaya çıktıklarında etrafta koşuşturup, bizlerden onlarcasını öldürüp tekrar mağaralarına dönüyorlar.
Hastalık yüzünden üretim durdu. Yiyecek üretilmiyor. Açlıktan ne yapacağımızın korkusunu yaşarken çok ilginç bir şey fark ettik. Hastalıklı olanların geçirdikleri değişim aynı zamanda bizim kurtuluşumuz olmuştu. Saklanan tavşanlar gibiydiler. Avlanması zor ama lezzetli. Evet, onların etleri düşündüğümüz gibi bizleri değişime uğratmıyordu. Aksine bizi hayatta tutan tek etkendi. Artık onlara birer ölü gözüyle baktığımız için bazılarını bizim yaşamamız için öldürmek kötü bir düşünce olarak gelmiyordu.
Saklandıkları deliklerden çıktıklarında bizler de onları avlamak için var gücümüzle saldırıyoruz artık. Yaşama dürtüsü yüzünden birer yamyama dönüştük.
Ağızlarından çıkan hep aynı sözü duyuyoruz. Acaba bu çıkardıkları sesler onların iletişimini mi sağlıyor diye düşünüyoruz. Ne zaman birisini görsek “Zombi! Zombi!” diye acayip sesler çıkarıyor. Sonra ellerini uzatıp beyinlerimizin patlamasına neden oluyorlar. Bizler de kendimizi korumak için ellerimizi uzatıyoruz genelde. Ama nafile. Çok güçlenmişler çünkü.
Hastalık yayıldığından beri geçmişimizi pek hatırlamaz olduk. Hayatta kalma derdine düşünce tek gerçeklik günümüzü yaşamak oldu çünkü. O saklananlardan biri dışarıya çıktığında yakalayabilmek için sokaklarda pusuya yatıyoruz sürekli. Saklandıkları mağaraları örttükleri, tahtadan duvarları tanıdık geliyor aslında. Bir şekilde o yaratıklar onları aşıp içlerine giriyor fakat bizler yine yumruklayarak onları parçalamak zorunda kalıyoruz.
Bir virüs bulabilsek de onları tekrar eski hallerine, yani gözleri yuvasından çıkmış, derileri dökülen o normal insan görünümüne dönüştürebilsek diye umut ediyoruz. Ne kadar yazık. Şimdiki çirkinlikleri acaba normale döndüklerinde düzelir mi bilmiyorum.
Yine dışarıya çıktılar. Neden bu nesneleri topluyorlar aklım almıyor. Biri benim üzerime doğru koşuyor. Ellerini uzattı bana doğru. Yoksa elleri arasında metal bir şey mi var? Evet, galiba bu bir...
Not: Çok ilginç bir konu olmadığını biliyorum. Hatta eminim buna benzer şeyler de internette çıkacaktır biraz araştırınca. Ama aklıma gelince yazmak istedim. Yine de yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim.