''Siyaha kan karıştı ve güneş doğdu. İlk nefes işte o zaman var oldu. Lakin onun soluğu, tüm dengeyi bozdu. Çünkü O, Yaratan’ı konuşturdu. Adına Nerlinya kondu. Kendini ateşe sundu. Böylece İblis, Yaratan’ı susturdu.
Nerlinya duruldu. Gözlerine kırmızı vuruldu. Rengi soldu. Zamanı doldu, bedeninden iyiyi kustu.
Siyaha ışık karıştı ve güneş doğdu. Sadakat işte o zaman var oldu. Onun soluğu, dengeyi tekrar kurdu. Çünkü O, Yaratan’ı konuşturdu. Adına Ophen kondu. Kendini suya sundu.
Böylece Yaratan, İblis’i susturdu.
Ophen coştu. Dudaklarını aşkla boğdu. İlham doldu. Dönüşü yoktu, bedeninden kötüyü kustu.
Nerlinya ve Ophen birbirine kavuştu. Ama kaos yoğruldu. Savaş mecburdu ve oldu.
Işığa kan karıştı. Denge artık zordu. Geçmiş ve gelecek, iyi ve kötüyle kavruldu. Gözlere inen perde gri oldu. Nefes artık umutsuzdu. Ateş ve su, karşılıklı durdu. İblis korktu, Yaratan ise orada yoktu.''
Orta Dünya
Ropinie uzun zamandır yürüyordu. Amaçsız bir yürüyüştü bu, belki de geçmişinden ve sorumluluklarından kurtulmak için, onları geride bırakmak için yürüyordu Ropinie. Batıya yolculuğu çok da iyi geçmemişti. Kehaneti vardı elbet. Peki o peşini bırakacak mıydı?
Vampir bunları düşünerek ilerliyordu. Ayaklarını hissetmemeye başladığı anda dinlenmesi gerektiğine karar verdi. Ormanın içinde, kendini güvene alacak bir yer bulup oraya sığındı. Oturduğu yerde başını iki dizinin arasına alıp gözlerini kapattı, uyumak istiyordu.
Vücudunun ağırlaştığı, beyninin dış dünyaya tamamen kapandığı bir anda ormanın içinden gelen tiz bir çığlıkla uyandı. Hemen kalkıp gözünü sesin geldiği yöne doğru dikti. Kan gördü Ropinie, kanın parıltısını her yerden tanırdı ve bir yaprağın üzerinden yere doğru süzülüşünü çok iyi bilirdi. Hızlı bir şekilde o tarafa doğru ilerlemeye başladı. Fakat birden olması imkansız bir şey fark etti. Kana doğru yaklaştıkça kokunun artması gerekirdi ama tam tersine burnu iyice duyarsızlaşmıştı. O anda içine korku düştü. Olduğu yerde durdu. Etrafına baktığında ormanın içinde boş bir düzlükte olduğunu fark etti. Yüzünü göğe çevirdi Ropinie. Yıldızlar her zamankinden farklı değildi. Fakat orada yalnız olmadığını anlaması uzun sürdü. Ensesine değen nefes ile irkildi. Sert bir şekilde arkasına döndü ve tam uzun tırnaklarını düşmanının boğazına doğru sallarken kulağına melodi gibi gelen bir ses yansıdı, bir kız sesi.
‘’Glin..’’*
Sesle beraber yüzüne çarpan ışık süzmesiyle yere yığıldı. Yüzünün yandığını hissediyor, yerde kıvrınıyor, can çekişiyordu. Kendi kanını dilinin ucunda hissetti. O sırada ışığın üzerinden çekildiğini gördü. Fakat yerinden kalkamadı. Aynı ses tekrar duyuldu.
‘’Nereye gidiyorsun Ropinie?’’
Vampir korkmuştu. Kendini her zamankinden daha aciz hissediyordu. Güçsüzdü şu anda. Düşmanında ışık vardı ve kontrol ediliyordu.
‘’Konuş Ropinie. Biraz daha ışık ister misin?’’
Tekrar canının yanmasını göze alamazdı. Derinden gelen bir sesle konuştu.
‘’Kim..kimsin..’’
Vampirin ağzından zar zor çıkan bu bir iki kelimeyi tebessümle karşılandı kız.
‘’Ben Nerlinya. Kahinin kızı..Kahini biliyorsun değil mi Ropinie, kehanetini biliyorsun?’’
Ropinie çok şaşırmıştı. O kadar ki şaşkınlığı korkusunun önüne geçti. Kalkıp kızın yüzüne bakmaya yeltendi fakat beceremedi.
‘’Sen..öyle misin gerçekten..kahinin kızı?’’
Neşe dolu kahkaha ormanı çınlattı.
‘’Ne o Ropinie, inanmıyor musun bana? Ama sorun değil, inanmanı sağlayabilirim.’’
Tekrar yüzüne çarpan ışıkla inledi vampir. Fakat bu sefer, ilki kadar uzun sürmedi.
‘’Konuşmamız gerek vampir. Kalk hadi, beni izle, kaybedecek vaktimiz yok.’’
Ropinie zor da olsa yerinden kalkmayı başardı. Yüzünü kıza doğru çevirdiğinde bir elf ile konuştuğunu anladı.
Kız tekrar,
‘’Beni izle.’’ dedi ve Ropinie’ye sırtını dönerek ilerlemeye başladı.
Aslında bu elfe saldırmak için en uygun andı ama vampirin cesareti kırılmıştı. Sessizce isminin Nerlinya olduğunu öğrendiği elfi takip etmeye başladı.
Yol boyunca hiç konuşmadılar. Sonunda eski, tahta bir kulübeye geldiler.
‘’Burada dinlenebiliriz Ropinie. İyi uyumaya çalış. Yarın uzun bir gün olacak.’’
Vampir cevap vermedi, bir köşeye oturdu, başını tekrar iki dizinin arasına alarak gözlerini kapadı.
.....
.....
‘’Uyandın mı Ropinie?’’
Vampir yavaş yavaş gözlerini araladı. Aynı anda ayaklarının içten içe yanmaya başladığını fark etti..Işık..
‘’Beni bekletme Ropinie. Kalk, gidiyoruz.’’
Soluksuz kalan vampir zor da olsa yerden kalkmayı başardı.
Ne düşüneceğini bilmiyordu. Çoktan ona saldırması gerekirdi aslında ama güdüleri onu zincire vurmuş gibiydi. Hem ışık da vardı… Ayrıca adının Nerlinya olduğunu öğrendiği bu elf ona zarar vermeyecek gibiydi. Kızın şu ana kadar tek istediği Ropinie’nin kendisini takip etmesini sağlamaktı.
‘’Geliyorum, Nerlinya. Bana bir şeyler anlatacak mısın?’’
Sesi titrek çıkmıştı. Kız da bunu fark etti, fakat üstüne gitmedi.
‘’Yolda konuşacak çok vaktimiz olacak.’’ dedi ve ahşap kapıyı açarak kulübeden dışarı çıktı, Ropinie de bir an duraksadıktan sonra onu izledi.
Nerlinya hızlı ilerliyordu.Vampir,
‘’Nereye gidiyoruz?’’ diye sordu, bu sefer sesi daha güçlü çıkmıştı.
‘’Lynn Nehrini duymuş muydun hiç Ropinie, Ankaları duymuş muydun?’’
Vampir hayır anlamında başını sağa sola oynattı hafifçe.
‘’Geleceğin hakkında çok duyarsızsın.’’
…
Uzun süredir yürüyorlardı. Gece tekrar çökmek üzereydi. Ropinie kan istiyordu artık, bütün gün hiç durmadan yürüyebilirdi fakat kansız kalmaya dayanamazdı. Nerlinya, sanki vampirin aklından geçenleri okumuşçasına,
‘’Az kaldı, gelmek üzereyiz.’’ dedi fısıldayarak.
‘’Neden bö..’’
‘’Kes sesini!’’
Nehrin sesini duymaya başlamışlardı.
‘’Çok yaklaştık vampir, onları kaçırmak istemeyiz.’’
Birden durdu Nerlinya, hafifçe eğildi olduğu yerde. Ropinie de onu taklit etti. Neden durduklarını anlamamıştı. Dikkatle bu elf kızı izliyordu, o ise sık çalılıkların arasından ileriyi görmeye çalışıyordu.
‘’Şunlara bak Ropinie..’’
Vampir gözünü kapatan dalı yavaşça aşağıya indirdi. Yüzünü ortaya çıkarmasıyla beraber büyük bir anka kuşunun ona doğru hızlı bir şekilde uçtuğunu fark etmesi bir oldu.
‘’Yakala onu vampir!’’
Anka, gittikçe yaklaşıyordu. Ropinie kendini hazırladı; kuş, iyice yaklaşıp tam üzerine geldiği anda sıçrayarak kanatlarından yakaladı. Anka hiç çırpınmadı, usulca başını vampirin göğsüne yasladı. O anda Ropinie, ışıkta duyduğu acıyı hissetti kalbinde. Kıpırdayamıyordu, bağırmak istiyordu ama nefesi bile kesilmişti acıdan. Sonra birden kuş başını Ropinie’den çekti, aynı anda vampir yere yığıldı. Orman sıcaktı, fakat o karların içinde yatıyormuşçasına titriyordu.
Gözünü hafifçe araladığında Nerlinya’nın başında olduğunu gördü. Başı dönüyordu, o da yapacağı bir şey olmadığını fark edince, karanlığa bıraktı kendisini…
…
Kendine geldiğinde neler olduğunu hatırlayamadı bir an. Ama göğsünde duyduğu hafif sızı birkaç saniyede her şeyi anlattı.
Ayağa kalktı. Kimse yoktu etrafta, Nerlinya’yı merak etti. Sonra birden, çamurun içinde duran bir parşömen parçası fark etti. Eğilerek onu aldı.
‘’ Çabuk olmalısın Ropinie. Artık kehanetine ulaşman için gereken her şeye sahipsin. Diğerleriyle denksin. Yolunu kalbin belirleyecek. Sana ait olanlara ulaşman için, Ankalar iz sürecek. Artık yalnız değilsin.’’
Bir kez daha okuduktan sonra parşömeni yırtarak attı. Korkuyordu, kehanet onu bilmediği ve takip etmek istemeyeceği yollara sokuyordu. Ama artık dönüşünün olmadığını içten içe fark ediyordu.
Ne yapacağını düşünmeye başladı. Nehre tekrar baktı, Ankalar gitmişti. O sırada acıyı tekrar göğsünde hissetti ve neler olduğunu fark etti. Hızlıca üstündeki pelerini çıkardı ve yanılmadığını anladı. Göğsüne alev alev yanan bir kuş tüyü işlenmişti, Anka kuşunun tüyü.
Devam Edecek...