BÖLÜM 1
Adem, yine o çirkin horozun çirkin sesiyle uyandı. İki senedir karısının güzel sesi yerine o piç horozun sesiyle uyanıyordu. Yatağından yavaşça kalktı çünkü vücudunun her bir hücresi ağrıyordu ve her bir hücresi ona bağırıyordu
“Olduğun yerde kal orospu çocuğu.”
Ama o aldırmadı çünkü bugün onun için özel bir gündü. Karısı öleli tam iki yıl oluyordu bugün. Karısı doğum yaparken ölmüştü ve maalesef çocuk ölü doğmuştu. Karısının mezarını ziyaret etmeliydi bugün.
Bu yüzden yataktan sessizce kalktı ve büyük bir ciddiyetle testiden boşalttığı buz gibi suyu yüzüne çarptı. Soğuk su onu kendisine getirdi.
Sonra yine büyük bir ciddiyetle abdest aldı çünkü bugün karısının mezarında tabi ki Kuran okuyacaktı. Buz gibi suyla abdest almanın en zor kısmı ayakları yıkamak oldu. Su sağ ayağına değdiği anda sanki buzdan bıçaklara dönüştü ve ayağını kesti. Kesik acısı o kadar içtendi ki Adem ayağına baktı. Acaba kan akıyor muydu? Dişini sıkarak sağ ayağını yıkarken sol ayağına bir an baktı. Bembeyaz ayağı kurbanlık koyun gibi sırasını bekliyordu.
Abdest aldıktan sonra tabi ki en güzel kıyafetlerini giymesi gerekiyordu. İçliğinin üstüne yepyeni kahverengi şalvarını geçirdi. Yılın bu ayında Fırat Nehri’nin olduğu bu bölgede içlik giymezseniz soğuk paçalarınızdan girer ve sizi yatak döşek hasta yapar. Şalvarın üstüne de bembeyaz köyneğini giydi. Daha sonra yeşil kuşağını beline sıkıca bağladı. Sonunda bitmişti. Artık karısının yanına gidebilirdi.
Ahıra doğru genç atına binmek için adımlarını atmaya başladı. Burası kasabanın yukarısında bir tepeydi ve bu tepedeki tek ev onun eviydi ve o tek başına yaşıyordu.
Kasaba biraz uzaktaydı bu yüzden atla gitmesi gerekiyordu kasabaya. Ahırda iki koyunla beraber 1,5 yaşındaki Dost vardı. Çünkü Dost karısı öldüğünden beri onun tek dostuydu.
Aslında karısının mezarı 500 metre ilerideki bahçede kavak ağacının yanı başındaydı ama onun kasabaya inmesi gerekiyordu. Çünkü karısına en güzel çiçeklerden almalıydı. “En sevdiği çiçek hangisidir, acaba?” diye düşündü . Çünkü daha önce yani o ölmeden önce ona hiç çiçek almamıştı. Bunu düşününce utandı. Ama geçmişi değiştiremezdiniz.
Ahırın kapısını iki eliyle açtı ve donakaldı. Fakat soğuktan değildi bu, gördüğü şey karşında donakaldı. Dost ter içindeydi. Dost’a en son iki hafta önce balta almak için kasabaya indiğinde binmişti. O anda düşünebildiği tek şey vardı. O saçma hatta komik ama bir o kadar da korkutucu kelime “Hırtık”.
BÖLÜM 2
“Adem, hadi kalk seni uyuşuk geç kalacaksın”.Adem annesinin bağırışıyla uyandı. Yataktan hemen fırladı.
Güzel bir yaz sabahıydı. Hızlıca annesinin bir testi su ile beklediği bahçeye çıktı. Annesi testiyi boşaltırken o da elini yüzünü serinletici ve bir o kadar da berrak suyla yıkadı ve annesinin hazırladığı yumurtaları mideye indirmek için hızla eve doğru ilerlemeye başladı.
7 yaşında bir erkekti ve gelişme çağında olduğu için sık sık acıkıyordu. Annesi arkasından bağırana kadar da aklında yemekten başka bir şey yoktu.
“Abdest almadan mı Kur’an kursuna gideceksin Adem. Çabuk gel buraya seni salak çocuk şimdi tokadı yiyeceksin.”.
Adem uslu bir çocuğun yapması gerektiği gibi annesinin yanına gitti ve güzelce abdest aldı.
Daha sonra annesiyle baş başa kahvaltı etti. “Anne, babam ne zaman dönecek?” Annesinin yüzünden birden sorulan bu soru karşısında bir şaşkınlık ifadesi geçtiyse de oğluna belli etmedi. Sakince cevapladı:
“Biliyorsun ki baban nehre ticaret yapmaya gitti ve yaz bitene kadar dönmeyecek.”
Bu cevaptan sonra kahvaltı derin derin verilen nefesler dışında büyük bir sessizlikle yapıldı. Adem Kuran kursuna geç kalmamak için çayını bitiremeden ayaklandı ve Elif-Be’sini koltuğunun altına alarak evden çıktı.
“Adem gel oğlum buraya” dedi Adem Hoca. Hocasının adı da onun gibi Ademdi.Sessizce adaşının önüne oturdu. Adem Hoca:
“Ettehiyyatü değil mi?”
“Evet hocam.”
“Oku bakalım.”
“Ettehiyyatü lillahi vesselavatü…ııııı…”
“Vetteyibaaaat, değil mi?”
“Evet hocam.”
“Bak çocuğum Sübhaneke’den sonra herkese zor gelir bu dua ama yaz bitmeden ezberle artık şu duayı. Yoksa tokadı yersin. Geç şimdi yerine.”
Dualar ve Kuran okuma dersi bitince Hoca söze başladı:
“Evet çocuklar bugün sizlere cinleri anlatacağım. Çoğu insan üç harfli der ama Kuran’da bol bol cin adı geçer. Hatta Cin Suresi diye bir sure bile vardır. Cinler gerçektir çocuklar. Bazıları bize kötülük yapmak isterler ama biz Allah’a sığınarak onlardan korunuruz. Dini tam, imanı tam kimselere zarar veremezler merak etmeyin. Eğer korkarsanız Nas Suresi’ni okuyun.”
Hoca uzun uzun onlardan bahsetmeye devam etti. Sonra da dersini bitirdiğini ilan ederek çocukları kocaman gözlerle ve titreyen ellerle salıverdi. Bir tek Süleyman korkmuşa benzemiyordu.
Hoca konuyu kapatmıştı ama açılan bu konu öyle kolay kapatılamazdı. Çocuklar kendi aralarında büyük bir heyecanla cin hikayeleri anlatmaya başlamışlardı. Ama o bunları pek dinlemiyordu. Düşündüğü tek şey Nas Suresi’ni öğrenmesi gerektiğiydi. Eve gidince ilk iş Nas Suresi’ni ezberlemek olacaktı.
Süleyman bağıra bağıra bir hırtık hikayesi anlatıyordu. O, cin hikayeleri anlatmayı çok severdi.
Hırtık, ayakları ters kötücül bir cindir, kılığına girdiği insanın arkadaşına ya da akrabasına gidip, onlarla konuşarak nehir kıyısına götürüp boğmaktadır. Ayrıca bu cin insanların atlarını alıp bütün gece koşturur ve geri getirir. Bu cinden kurtulmanın tek yolu ateş yakmaktır.
Süleyman’ın anlattığı hikaye her zamanki gibi kahramanın ateş yakarak hırtığı yenmesi ile bitti.
Adem arkadaşlarının yanından eve doğru koşmaya başladı. Eve geldi ve kapıyı tıklattı. Kimse kapıyı açmadı, kapı zaten açıktı.
Adem, cin hikayelerinden de etkilenerek içeri girmekten korktu ama içindeki insani merak dürtüsüyle kapıyı araladı.
Annesi içerideydi ama ağlıyordu. Annesine yaklaştı ve “Ne oldu, anne?” dedi. Annesi onu ilk defa görür gibi bir bakış attı ve “Baban…” ağlama krizi. “Nuh’um…” tekrar ağlama krizi. “Nuh’umun gemisi.” Sonunda annesi kendini toparladı ve “Nehirde, babanın ticaret gemisi batmış ve baban boğularak ölmüş.”
BÖLÜM 3
Hayır, hayır saçma sapan, çocukları korkutmak için uydurulan hikayelere inanacak değilsin, diye düşündü Adem. Bir yandan da kasabaya doğru yürüyordu. Acaba, diye düşündü,deliriyor muyum?
Atın sırtına tutkal sürmüştü Hikayelere göre Hırtık atı tekrar almasın diye atın sırtına tutkal sürülürdü. O da aynen böyle yaptı. Ama yaptığının büyük bir saçmalık olduğunu biliyordu. Bu saçmalık yüzünden kasabaya yürüyerek gidiyordu.
Kasabaya aklında bin bir düşünce içinde girdi. “Her neyse” dedi Adem “Buraya sevgili karıma çiçek almaya geldim”
Çiçekçi İbrahim’in karşısına dikildi ve:
“Selamün Aleyküm İbrahim”
“Aleyküm Selam, Adem. Hayrola” dedi Çiçekçi İbrahim.
“Karıma çiçek almak istiyorum”
“Hangi karına?” dedi Çiçekçi şaşırarak.
“Benim kaç tane karım var salak herif vefat eden hani” dedi Adem. Sinirlenmişti. Bu adam salağın teki diye düşündü. Çiçekçinin yüzü şaşkınlıktan taş gibiydi ama sonra kendini toparladı ve “Hangisinden istersin?” dedi.
“Hepsi de çok güzel görünüyor. Hepsinden birer tane koyarak demet yapsana”
Çiçekçi İbrahim hızlı ellerle en güzel çiçeklerden bir demet hazırladı ve ona verdi.
“Ne kadar?”
“2 dinar yeter”
Cebinden çıkardığı paraları adamın yüzüne bakmadan verdi.
“Eyvallah” dedi çiçekçi, Adem’e acıyarak bakarak. Çiçekçiden uzaklaşırken bu adam kafayı yedi herhalde diye düşündü. İbrahim’in ona acıyarak bakması gözünden kaçmamıştı. Adem uzaklaşırken Çiçekçi İbrahim de kendi kendine konuşuyordu. “Yazık, yazık o günden sonra iyice kafayı yedi.”
Adem eve doğru hızla ilerlmeye başladı. Bir an önce karsına kavuşmak ve çiçekleri iletmek istiyordu. Karısına kavuştu çünkü karısı onun tam karşısında, ayaktaydı.
Arkadaşlar hikaye 7 bölümden oluşuyor. Bu benim bitirebildiğim ilk yazım, o yüzden yorumlarınınız önemli. Lütfen açıkça yazın.