……
3…2…1…. Sendeyiz Dan!!....
-İyi akşamlar millet… Yeni ve çok acayip bir bölümle karşınızdayım bu akşam. İlklerin televizyoncusu olmak kolay değil, sizler için ne zorluklara katlandığımı bilseniz, adıma yardım kampanyaları düzenleyip benim için oturup ağlardınız…
Stüdyoda bolca bulunan alkış başlatıcılar hemen işe koyulunca stüdyo bir anda alkış sesleriyle doluvermişti. Şakşakçılar olmasa belki kimse alkışlamazdı bu bayat lafları. Alkış tufanı dindiğinde, konuk sandalyesinde oturan adamı seyircilere taktim etti Dan;
-işte tüm dünyada bir anda fenomen haline gelen….
Bir an için duraksadı, adamın ismini bile bilmiyordu, görüşmelerde sormak aklına bile gelmemişti.
-Evet dostum sana nasıl hitap etmemiz gerekiyor, sanırım bir ismin vardır….
Adam ifadesiz suratıyla, farketmez anlamında başını salladı ve ;
- Geldiğim yerde isme ihtiyaç duymayız. Siz istediğiniz şekilde hitap edebilirsiniz… Sizden olmayanlara ne diyordunuz? Uzaylı..? Yaratık…? Şey…?
Dan çok enerjik bir adamdı. Sürekli tribünlere oynadığı için karşısındakini ezmeye çalışan bir tarzı vardı.
-O zaman sana ŞEY diyelim ne dersin?” sesinde yine o alaycı ton vardı.
Dan masasına yerleşip, önündeki tablete göz gezdirdi. İzleyicilerden yağmur gibi soru ve yorum geliyordu.
-Ben soracağım sen cevap vereceksin, seyircilerimizden de soru alacağız, seni sorguya çekiyoruz adamım” stüdyodan sitcomlarda ki gülme efektlerini anımsatan bir ses yükselmişti.
-ilk sorumuz bir izleyicimizden gelsin” diyerek boğazını temizledi Dan ve ekledi,
-Videoda uzaydan geldiğini iddia ediyorsun hangi gezegenden geldiğini merak ediyormuş. Bir ikincisi de, uzay gemini nereye park ettiğini soruyor ve ekliyor, umarım zenci mahallesine bırakmamışsındır, eğer oraya bıraktıysan dönüş için otostop çekmen gerekecek.
Stüdyo da kahkaha tufanı koptu yine.
Donuk yüzlü adam sakin görünüyordu. Aslında başka türlü göründüğüne kimse şahit olmamıştı şu ana dek. Sanki canlı değildi. Bal mumundan yapılmış gibi mat bir ifadesi vardı. Robot gibi de denilebilirdi. Kahkahalar azalarak bitince tüm stüdyoyu hızlıca süzdü ve konuşmaya başladı.
-Teknolojik gelişim hızınıza bakarak konuşacak olursam önümüzdeki 300 yıl boyunca geldiğim gezegeni size gösterebilecek bir teleskobunuz olmayacak. Sadece çok uzak olduğunu söyleyebilirim. Siz sormadan ismini de belirteyim – sizin dilinize çevirebileceğim bir ismi yok- biz isim kullanmayız, buna ihtiyacımız yok. Belli işaretlerle oluşturulmuş bir alfabe ve dilimiz yok. Daha önce de belirttiğim gibi konuşarak irtibat sağlamıyoruz.
Çok ciddi görünen bu adamın ifadeleri stüdyoyu arı kovanına çevirmişti adeta. İnanalar, inanmayanlar, dalga geçenler… hepsi uğultuya ortak oluyordu. Dan uğultunun geçip seyircinin susmasını bekledi müdahale etmeden.
Biraz sonra sessizlik sağlandığında, Dan tekrar konuştu;
-Konuşmuyoruz dedin yanlış anlamadıysam, nasıl haberleşiyorsunuz peki? Güvercin falan mı??
Yine bir kahkaha tufanı ve ardından gelen sessizlik.
Adam istifini bozmamıştı yine.
-Sizin deyiminizle telepati kuruyoruz. Ama daha karmaşık bir şekli var. İletişim kurmak istediğimiz kişiye zihin yoluyla bağlanıp düşüncelerini okuyoruz diyebilirim sade biçimiyle.
Dan yine alaycı bir biçimde hemen lafa atıldı ;
-Sanırım bluetoth dan bahsediyorsun. Evet biz de kullanıyoruz, birbirimize çıplak resimlerimizi gönderirken.
Yine bir kahkaha tufanı. Bu sefer ıslık ve böğürtüler de doldurmuştu stüdyoyu. Dan ın özgüveni gittikçe artıyordu. Seyircinin keyfini yerinde görmek o nu doğru yolda olduğuna çabucak ikna etmişti.
-İnsani ihtiyaçlar hissetmiyoruz. Açlık, susuzluk, acı , şehvet ve diğer tüm insanı hisleri barındırmıyoruz. Sizi zayıf yapan da bu hisler zaten. Mantığınızı bloke edip aptalca kararlar vermenize neden oluyorlar.
Bu cüret tüm stüdyoyu bir anda ayağa kaldırdı. Canlı kanlı bi insan insanlara hakaret ediyordu. Aslında stüdyodakiler üzerine alınmıştı denilebilir. Adamı köşeye sıkıştırıp dalga geçtiklerini düşünürken böyle bir cevap onları kızdırmıştı. Gürültü azalarak bittiğinde seyircilerden biri ısrarlı biçimde el kaldırıyordu. Dan, seyirciye kayıtsız kalmadı ve ;
-Evet bayım… Bir soru da stüdyodan alalım.
-Herkese merhaba. Ben bu adama sormak istiyorum, konuşma ihtiyacı hissetmeyen biri İngilizceyi nasıl bu kadar düzgün ve aksansız konuşabiliyor? Hangi dil okuluna gittiyse adresini istiyorum yarın gidip kayıt olacağım.
Ufak çaplı bir kahkaha tuhafının ardından sessizlik olmasını beklemeden koltuğunu seyircilere doğru döndüren adam konuşmaya başladı. Ancak garip olan konuştuğu dil, uzak doğu dillerinden biriydi, en azından çağrışım yapıyordu. Bir müddet sonra Arapça, Almanca, Fransızca, Felemenkçe ve Rusça olarak devam etti adam konuşmasına. Herkes hayretler içerisinde, çok akıcı biçimde, değişik bir çok dili konuşabilen bu adama baka kalmıştı. Adam sustuğunda, stüdyo yine arı kovanına dönmüştü. Uğultu bu sefer çok yüksekti ve herkes yanındakine az önce şahit olduğu şeyin açıklamasını sorar gibiydi. Yılların kurt televizyoncusu, izleyicinin tekrar programa odaklanması için yüksek perdeden konuşmaya girdi. Bu arada kanalın telefonları kilitlenmişti. Yayını izleyenler kanalı telefon yağmuruna tutmuş, adamın söylediklerinin gerçekten anlamlı mı yoksa rastgele seçilmiş kelimeler mi olduğunu soruyordu. Dan kulaklığından sürekli reji ile bağlantı halindeydi ve gür bir sesle seslendi.
-Lütfen sessizlik. Bu şaşırtıcı olayı çözümlemek için arkadaşlarımız çalışıyor. Kayıt içerde tekrar izleniyor. Bu olayı açıklığa kavuşturacağız. Bu arkadaş bir sahtekar mı yoksa gerçekten tüm bu dilleri konuşabiliyor mu anlayacağız ancak bize yardımcı olmanızı isteyeceğim. Aranızda, Fransızca, Almanca, Rusça vs vs…. bu dilleri bilenler varsa lütfen şimdi buraya gelsin ve kayıtları arkadaşlarımızla birlikte izlesin. En çabuk bu şekilde açıklığa kavuşturabiliriz.
Cümlesi biter bitmez on kadar kişi oturdukları yerden kalkıp sahneye doğru geldi. Kimisi Almanca, kimisi Fransızca, kimisi Rusça bildiğini söylüyordu.