“Bana şu gördüğünüz uzaylıdan bahsedin Fatih Bey. Neye benziyor mesela?”
Terapi kanepesine uzanmış, yüzünü görmediği adamın sorularına cevap verirken “yine deli olduğumu düşünüyorlar” sıkkınlığı zihnine hükmediyordu. Neredeyse bir yıldır peşini bırakmayan uzaylıların neye benzediğini anlatmak için, karşısında ona gülümseyerek bakan yaratığı inceleyip tarif etmesi yeterliydi.
“Bildiğiniz uzaylılar gibi işte. Yeşil tenli, normalden büyük siyah gözleri olan türlerden. Tabi filmlerdeki kadar büyük değil gözleri. Bir de boyu iki metre kadar uzun. Konuşurlarken seslerinde hafif bir titreşim duyuluyor. Normalde etrafta gezen yüzlercesini görüyorum ama özellikle bir tanesi hiç peşimi bırakmıyor.”
“Ondan bahsedin bana. Sorunlarınızın asıl kaynağı o olabilir. Ne yapıyor, neden sizin peşinizi bırakmıyor, anlatın.”
“Benim için o görevlendirilmiş diyor ne zaman sorsam. Her zaman her yerde yanımda.”
“Peki ya şimdi?”
“Evet. Tam karşımda bana bakıp pis pis sırıtıyor. Sanki yürürken kalçasının iki yana sallanması komik değilmiş gibi benim yaptığım şeyler ile alay ediyor sürekli.”
Fatih’ten başka kimsenin görmediği uzaylının yüzündeki gülümseme bir anda silinmişti.
“Hey, bunun için fizik tedavisi görüyorum tamam mı!” diyerek karşılık verdi.
“Bize uzaylıların kusurlarıyla alay edilmeyeceğini öğrettiler gezegenimizde. İşte sizin bir başka geri kalmış yönlerinizden birisi. Ayıp, ayıp.” “Emin ol bizde de aynısı geçerli ama hayatımın her evresinde bana müdahale edip bir de insanların beni deli gibi görmelerine neden olan bir yaratık olunca karşımdaki, emin ol az bile söylüyorum.”
“Onunla mı konuşuyorsunuz?”
“Evet, kusura bakmayın. Bir an için sinirlendim.”
“Hayır, hayır, devam edin. Size ne anlatıyor?”
“İnsanların yaptığı anlamsız veya geri kalmış şeylerden bahseder genelde. Neden onu yaptın veya neden bunu yapmadın diyerek gülüyor. Gelişmiş bir toplumdan geldiğini söyleyen bir yaratığın bu kadar vurdumduymaz ve eğlence merakı olmasına anlam veremiyorum.”
Uzaylı kıstığı gözleriyle Fatih’e bakıp yine o gıcık gülümsemesini takınmıştı.
“Zekiyiz diye eğlenmeyelim mi yani haspam.” “Fatih Bey, bu uzaylı veya uzaylıları kendi kafanızda oluşturduğunuzu biliyorsunuz değil mi?”
“Evet biliyorum. Aylardır terapi görüyorum ama çözüm olmuyor. Haplar aldım, hipnoza gittim, terapilere katıldım ama fayda etmedi. Hayatımın her evresine müdahale ediyorlar ve artık beni iyice rahatsız ediyor.”
“Onları görmezden gelmeyi denediniz mi?”
“Hem de çok. Ama durmuyor.” Fatih kanepeden doğrulup ayaklarını yere bastı ve psikologuna dönerek sonraki cümlelerini devam ettirdi. “Söyleyin doktor, sizce ben deli miyim? Bana o kadar gerçek gibi görünüyorlar ki, bu ikilem içinde kaldığımdan dolayı gerçekten delirecek gibi hissediyorum.”
“Gördüğünüz halüsinasyonların temelinde hayatınızdaki bazı sorunlar yatıyor olabilir. Örneğin anladığım kadarıyla sizi takip eden uzaylı eğlenceli birine benziyor. Bu, hayatınızdaki monotonluk nedeniyle beyninizin size oynadığı bir oyun. Daha önce yalnız yaşadığınızdan bahsediyordunuz. Uzaylıların ortaya çıkması da bu yalnızlığınızın psikolojik baskıları…”
“Aynı şeyleri defalarca duydum zaten. Bunlardan kurtuluşun bir yolu yok mu?”
“Yok yavrum, yok anam, yok güzelim, yok işte lan anla” “Size yaptıklarınızın dışında farklı bir tavsiyede veya tedavide bulunamam ne yazık ki. Eğer bir kurtuluş yolu bulamıyorsanız, onlarla yaşamaya adapte olmaya başlamalısınız. Onların gerçek olmadığını biliyorsunuz ki bu büyük bir gelişme. Onları görmezden gelmeniz size kazanç sağlamıyorsa onlar ile uzlaşmayı denemelisiniz belki de.”
“Sokak ortasında onlar ile konuşup aslında dışarıdan kendi kendimle konuşuyormuş gibi mi görünmemi istiyorsunuz yani?”
“Hayır tabi ki. Onları kabullenin ve hayatınızdan çıkarmakla uğraşmayarak bu tür şeyleri sorun etmemeye çalışın. Sosyal hayatınıza dönün, arkadaş edinin, hatta bir sevgili bulun kendinize.”
“Denedim. Dört ay önce Ayşe ismindeki kasiyer kız ile buluşma ayarlamıştım. Romantik bir yemek planlıyordum. Mum ışığı altında kırmızı masa örtüsü, keman sesi ve sadece ikimiz olacaktık” eliyle uzaylıyı göstererek “Fakat bu manyak tam aramıza oturmuş o dişsiz ağzını yaya yaya suratıma bakıp gülüyordu.”
“Şşşş, arkadaşım, manyak falan, ayıp oluyor ama.” “Ne söylersem karşılığında bir şey söylüyor ve bütün konsantrasyonumu mahvediyor. En sonunda dayanamayıp kapa çeneni demiştim o gün uzaylıya. Ama Ayşe kendisine söylediğimi düşündü haklı olarak. Kötü izlenimim oldu onun gözünde.”
“Öğğff yine bu saçmalıklar. Dostum o kız kaşardı zaten bana güven.” “Hmm. Peki susmasını istediniz mi?”
“Yok anasını satayım hatta arada kucağıma alıp agucuk bugucuk yapıyorum. İstedim tabi ki, hem de defalarca.”
“İyice pislikleşmeye başladın sen kucağa almalar falan. Biz Xgrez-q çocuğuyuz olum, akıllı ol aklını alırım.” “Ben sana ne çocuğu olduğunu söylerdim ama…”
“Sanırım yine sizinle uğraşıyor.”
“Ne olur yardım edin, artık dayanamıyorum.”
“Onunla yakınlaşmayı deneyin madem. Ne istiyor sizden, neden peşinizi bırakmıyor öğrenmeye çalışın.”
“Dünyayı inceliyorlarmış. Biri yeryüzü şeklini, biri madenleri, biri başka bir şeyi derken hepsinin bir görevi varmış. Aralarından en gıcığını da beni incelemesi için vermişler.”
“Neden siz peki?”
“İşte bir de onu anlayabilsem. Dünya’da milyarlarca insan varken neden sadece beni inceliyorlar aklım almıyor. Bütün bunların hayal olduğunu böyle anladım zaten.”
Uzaylı, aynı şeyleri tekrarlamaktan bıktığını Fatih’in anlaması için uzunca nefesini verdikten sonra konuşmaya başladı.
“Sana söyledim defalarca, biliyorsun sebebini.” “Bu günlük seansımız bu kadar Fatih Bey. Size tavsiyem uzaylının yaptığı şeyleri bir yere not düşün. Yarın geldiğinizde bu notlar üzerinden konuşacağız.”
“Pekala doktor. İyi günler.”
***
Peşini bırakmayan uzaylı ile birlikte yarım saattir sokakta yürüyordu. Yanından geçen insanların uzaylının içinden geçip gidişine aldırmıyordu bile. Hatta her zamanki gibi, konuşmalarını dahi duymazdan geliyordu.
“Nereye gidiyoruz hacı?” Bir yıldır her gün aynı şeyleri yaşamak artık canını sıkıyordu. İlk zamanlar bir uzaylı ile tanışmanın verdiği korku, heyecan ve diğer bütün karmaşık duygular yerini öfke ve sıkılganlığa bırakmıştı.
“Lan oğlum konuşmayacak mısın benimle?” Ne olmuştu da böyle bir psikolojik sorun yaşıyordu diye düşündü aylarca. Yalnız yaşamak veya depresyonda olmak mıydı ona bu saçmalıkları gösteren?
“Hoop, Trixxw, hacı ne haber yaa?” Kendisiyle uğraştığı yetmezmiş gibi etrafta gezen diğer uzaylılara da laf atması iyice canını sıkıyordu. Neden sadece o değildi de diğerleri de vardı? Aslında bunun cevabını biliyordu. Bilinçaltındaki şansızlık düşüncesinin ona bunları gösterdiğinden emindi. Binlerce uzaylı vardı etrafta ama onu bulan, aralarında en gıcığı ve çekilmez olanıydı. Bu onun şansızlığından başka bir şey olamazdı.
“Bak ne anlatacağım dinle. İki yıl önce bu Trixxw ile geziyoruz tamam mı, yolda bir hatun gördük granit gibi mübarek…” “KAPA ÇENENİ!”
Fatih’in sokağın ortasında bağırması etraftaki insanların dikkatini çekmişti. Yanlarından geçenler Fatih’ten birkaç adım uzaktan yürüyordu onun öfkesi yüzünden. Bu bağırma uzaylının da canını sıkmıştı. Konuşmasını yarıda kesen öfkeye kendisi de isyankar bir tavırla cevap verdi.
“Ben seninle gezmeyi çok mu seviyorum sanıyorsun? Seninle kalmak zorundayım, emirler böyle. Neden bazı şeyleri kabullenip biraz eğlenmiyorsun. Bu asık suratın hiçbir şeyi değiştirmeyecek.” Sonraki söylediklerini, etraftaki kimseyi umursamadan sıralamıştı Fatih.
“Sen gerçek değilsin! Beni deli gibi göstermek için konuşuyorsun sürekli. İnsanlar senin içinden geçip gidiyor. Diğer insanların söylediklerini duymuyorsun bile, sadece beni duyup bana cevap veriyorsun.”
“Ona bakarsan senin zihninden geçenleri de duymuyorum. Eğer kafanın içindeysem neden aklından geçenleri bilmiyorum söyler misin?” “Beynimin bana oynadığı oyunlar bunlar sadece.”
“Kabullen artık. Neden ısrar ediyorsun?” Fatih elleriyle kulaklarını kapatıp kafasını iki yana sallarken sadece “Hayır” kelimesi dökülüyordu ağzından.
“Nereye kadar kaçacaksın gerçeklerden?” “Hayır! Hayır! Hayır!”
Uzaylı, Fatih’in duymak istemediği sözleri yine tekrarlamıştı.
“Dünya’daki herkes öldü, bir tek sen varsın artık. Kabullen bunu ne olur.” Uzaylı konuştukça etrafta onları meraklı gözlerle izleyen insanlar da tek tek siliniyordu.
“Virüs hepsini yok etti. Sadece senin dışındaki herkesi. Bir yıl oldu, artık kabul et.” Fatih’in gözlerinden akan yaşların ağırlığı dizlerinin üstüne düşmesine neden oldu. Ellerini yere koyduğunda gözlerini sımsıkı kapatmıştı.
“Hayır… Hayır… Ailem… Sevgilim… Neden ben? Neden ben?”
“Sen özelsin. Yaşamak ile ödüllendirildin. Kendi neslin senin sayende devam edecek.” Uzaylının söylediklerini dinlemiyordu. Defalarca duymuştu aynı şeyleri. Onun içini acıtan tek soru dökülüyordu sürekli dudaklarından.
“Neden ben… Neden bir tek ben…”