Çimene oturmuş, karşıya geçmeye çalışan şu yaşlı adama bakıyorum. Buruşuk derisiyle ve gittikçe derinleşecek olan bakışlarıyla yola bakıyor. Ne düşünür, ne hayal eder? Yaya geçidinin sarı çizgilerine basıp karşıya geçmek mi bu kadar düşünmesine neden olan yoksa anımsadığı bir anı mı? Bakışları geçmesine izin veren ışıkla beraber bozuluyor. Yürüme vakti. Aksak adımları ardındakileri önüne geçiriyor. Aldırmıyor, gözleri yolun karşısına kilitlenmiş. Yürüyüşüne daha da dikkat ediyor artık. Düşse bir daha kalkamayacak, kimse yardım etmeyecek gibi duruşuna önem veriyor.
- Hadi kalk, böyle giderse yetiştiremeyeceğiz.
İrkilerek gözlerini daldığı noktadan ayırıyor. Kalbi normal bir insanınkinden daha hızlı ve sesli. Kulakları tıkandığı için gelen arkadaşının diğer dediklerini duymuyor. Kafasını evet anlamında sallıyor. Elleriyle yüzünü ovuşturup ayağa kalkıyor. Konuşması için bir neden yok. Silkeleniyor. Fırçasını alırken gözleri biraz önceki yaşlı adamı arıyor. Gitmiş. Kulakları kalbinin dinmesiyle yeniden korna sesleriyle doluyor. Sıkıca kavradığı fırçayla geçmişin izi kanları siliyor.
- Kaç zaman oldu 30 mu?
İki kişi çalışıyorlar bugün, Berk ve O. Berk’in ismi garip geliyor hep. Berk dediğin böyle işlerde mi çalışır diye düşünüyor. Berk. Fazla muhabbeti olmadığından soramıyor da ne okudun diye. ”Ayıptır, belki okumamıştır” düşüncesi engelliyor O’nu.
- Bu yıl 20 olacak, yaşımın yarısına denk.
- Ben yeni başladım. İlk seninle çıktım işe yani. Yazın zordur di mi? Zorlanmışsınızdır. Allah’tan ben kışa denk geldim. Belki yaza durmam çıkarım. Gencim daha be abi. Bize yer çokta hala eşek gibi çalıştırıyorlar. Devlet iyidir ama bakalım, önüme fırsat gelirse kaçırmam.
Devlet iyidir. Su verir aş verir yol yapar seni alır da istediği yöne çevirir. Devlet iyidir ve kuranlarda bir o kadar iyi. Söz yapar, tarih yapar, göz çıkarır göze girer. Söz çıkarır ipe gerer. Devlet iyidir ve ölenler de bir o kadar iyi.
- Ne oldu abi daldın yine?
- Bir şey yok boş ver beni. Bak şurada da az bir şey kalmış.
-Gördüm, burası bitsin oraya da el atarım… Abi be bir su alır mısın şu bakkaldan ben de buraları halledeyim he?
-Tamam.
Berk elini cebine atarken durdurup yürümeye başlıyor. Su da alamayacaksak bir çocuğa ne diye yaşlanalım diyor, yine içinden. Yolu geçip bakkala giriyor. Ellili yaşlarında bir kadın karşılıyor onu. Hafif tebessüm, hafif sakız kokusu. Televizyondan gelen haber sesi. Kaç kişi ölmüş bugün. Neden ölmüş? Sorsa birkaç muhabbet edecek ama kadınla uğraşmak, dakikalarını burada öldürmek istemiyor. Hiçbir şey söylemeden selamlamak için küçük bir baş hareketi yapıyor ve arkadaki dolaba gidiyor. Bir tane alıp, geri, Berk’in yanına dönüyor. Kaç dakika harcadı işinden ayrı belli değil. Huzursuzlanıyor düşününce.
- Berk, sen biraz dinlen ben devam edeyim. Gittikçe az kaldı zaten yetiştiririz.
Ellerinin nasırlarını ilk defa hissediyor bugün. Özlemiş. Çalışmaya koyulup diğer şeyleri unutuyor. Artık sadece kan izleri ve O.
Eve dönüş yolunda otobüsün yarısını Berk’le gidiyor. Muhabbet ediyorlar. Fazla değil. Birkaç soru cevap. Nerede oturduğunu, okulu bıraktığını öğreniyor. Zorlanıyor. Kendini düşünüyor Berk’e bakıp. Büyük hayalleri var çocuğun. Açıktan tekrar okumak istiyormuş. Lise 4’ten devam edecek sonra da üniversiteye gidecekmiş. Yapı'ya daha iyi hizmet etmek istiyormuş. Para biriktirmek için girmiş bu işe. Yeni yasalara zaman var, o da biliyor. Yol biterken vedalaşıyorlar. Yarın yine aynı saatte buluşacaklar. Teyfik geç kalınca bağırıyor çünkü. Şimdi kafasını cama dayamış düşünüyor. Böyle mi bitecek hayatı. İş, ev, karısı, komşular, akşam haberleri, kahve, faturalar, futbolcular (milyon dolarlık, bazıları euro), mankenler, sokak, çöp, şehir, yer, kan, iş, ev, karısı…
Dışarıda kendi evini görüyor. Bir aylığına şimdilik onun burası, sonra ne olur bilinmez. Işıklar açık, pencereler, perdeler kapalı. Karısı yemeği hazırlıyordur. Otobüs hızlıca geçiyor. Bir saniye sürmüyor evini görmesi, kalkıp hızla birkaç kere düğmeye basıyor. Bir sonraki durağa kadar ayakta bekliyor. Sinirli, kendisine mi şoföre mi belli değil. Bu kadar düşünmemeliyim diyor kendine. Durakta indiği gibi koşmaya başlıyor geriye doğru. Atlasam mı şu yola diye geçiriyor içinden. Karısını unutuyor. Hatırlayınca daha hızlı koşuyor. Rüzgar yüzüne değdikçe hızlanmak istiyor.
Yorgun varıyor bugün eve, çoğu koşması yüzünden bu yorgunluğun. Ama bu yüz, görünce içini yeyip bitiren huzursuzluğu tek gülümsemesiyle bitiren bu yüz karşılıyor onu. Artık aklında ne yorgunluğu var ne de kanlar. Yemeğini yeyip hanımının yanına oturuyor. Muhabbet ediyorlar birkaç dakika, susuyorlar. Meyve yiyorlar. Çocukları yerine televizyonları var saatlerini harcadıkları. Şimdi onu da kapatıyorlar ve odalarına çekiliyorlar.
Saatin sesi vurdukça zihni ayılmaya başlıyor. Kalkıp, üzerini giyinerek dışarı çıkıyor. Otobüsle belediyeye oradan da Berk’le çalışacakları meydana…
- Amma olay çıkmış duydun mu abi?
Ne zaman konuşacak diye beklerken soruyor Berk bu soruyu. Çocuğu az çok tanımaya başlıyor artık. Sevip sevmeme kararını erteliyor.
- Yok, nerede duydun?
- Televizyonda abi gece haberlerinde verdiler. Şu isyancılar devletle kapışmış yine. Dün temizlediğimiz yer…
- Ben haber izlemem, işime engel oluyor. Kim ne yapmış söylemesen. Kafamı toparlayamıyorum sonra.
- Tamam, ama muhabbet etsek abi, insan o haberleri görünce kaldıramıyor bu işi, kafamız dağılsın.
Çekiniyor, bu kadar sohbet bile yeterken daha fazlasını etmek yoruyor onu. Boş muhabbet, düşünüyor ne dolu ki zaten. Bunca yılların tekrar tekrar yaşanması, aynı monotonlukta. Neden çekilir ki yaşamak diye düşünüyor. Zihninin bir yerinde hep bu soru. Karısını düşünüyor, gerçekleşen hayallerini. İnsanlar hayalleri gerçekleşince boşluğa düşüyormuş artık biliyor. Otobüsün o rahatsız edici mekanik sesiyle kafasını topluyor.
- Yarın görüşürüz abi, kendine iyi bak.
Berk, toplu yüzüne karşın incecik vücuduyla iniyor otobüsten. Düzgünce kesilmiş saçları ve o bilindik iş elbisesiyle artık tanıyor onu. Dış görünüşüyle uyuşmayan düşünceleri ve ismine uymayan bu işiyle, yeni yetme hayaller peşinde bir çocuk. Yasayla şekillenmiş ideallerin yönlendirdiği, yaşamının çoğunda kendisinden çok yaşadıklarını ve etrafındaki en küçük toplumu düşünen, hayalleri bile onlar yaşasın, onlar yaşadıkça devlet yaşasın algısıyla oluşturulmuş bir çocuk.
Bir durak önce iniyor bu sefer. Apartmanların arasında dolaşıyor. Yağmur başlayalı uzun zaman olmuş ve kaldırım çukurları sular biriktirmiş gece için. Karanlık, sokak lambalarının yaydığı ışığı yutuyor. Van Gogh’un bir resmine benzetiyor artık şehri. Birikmiş sular, karanlığın yuttuğu şehir ve ışıklar. Gökyüzüne bakıyor yürürken. Yıldızlar resimle uyuşmayan şekilde bulutların ardında kalmış. İçi sıkılıyor.