MİLYARLARIN SAVAŞI
BÖLÜM 2
Güneş taş evin taşlarının arasından nokta şeklinde vuruyordu. Sabahın erken saaatleri olmalıydı. Sadece horozların sesi duyuluyordu bu izbe ve sessiz yerde. Ve sesler yankılanıyordu vahşi doğanın ötesine doğru.
Bu sesleri duyan Abdülkader yatağından yavaşça doğruldu. Güneş'in noktacıkları yüzünün ve vücudunun farklı yerlerine vuruyor, siyaha dönük tenini aydınlatıyordu. Ama güneş gözlerini rahatsız etti, yere doğru baktı.
Yatağının yanındaki çarık toz içindeydi. Yıkanmadan yattğından dolayı yatağının üzerini kahverengi bir toz tabakası kaplamıştı. Üstündeki beyaz t-shirt kullanılmaktan dolayı artık yıpranmış, üzerini türlü lekeler kaplamıştı. Toprak,çamur,tezek.. Ne ararsanız..
Bugün canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Üzerindeki yorgunluk buhranını hala atamamıştı. Ama yapmak zorundaydı. Ekmek parasıydı bu. Etrafta sersefil sürteceğine eziyete katlanıp helal para kazanması yeğdi.
Ayağına çarığını giydi ve ayağa kalktı. Bugün güdülmesi gereken bir sürü koyun vardı. Tahta kapısını açıp dışarıya çıktı. Sıcaklık kavurucuydu, adeta bir ejderha nefesini buraya doğru üflüyor gibiydi. Dışarıya çıktığı saniyeler içerisinde Abdülkader'in vücudu ter içinde kaldı. Daha sabah saatlerinde bu sıcaklık son derece anormaldi. Bugün anlaşılan butün günlerden daha sıcak olacaktı. Cehennem azabı gibi..
Mandıraya gidip kapıyı açtı. Mandıranın üstü açıktı koyunlar istediği gibi kaçabilirdi. Fakat yoğun sıcaktan onlar da bezmiş olmalı ki yerde hala yatıyorlardı.
Abdülkader evine gidip yerdeki kovayı aldı. Yakınlardaki çeşmeden su alacaktı, böylece hayvanlar biraz olsun dirilebileceklerdi. Çeşmeye koşar adımlarla gitti. Su çok az akıyordu. Muhtemelen bir hafta içerisinde köyde su kalmayacaktı. Var olan su ise sımsıcaktı zaten.
Suyun dolmasını beklemek uzun sürecekti bu yüzden çeşmenin kenarına oturup bekledi. Sağ elinin baş parmağıyla toprağa doğru çember çizer gibi bir hareket yaptı. Topraktan çember şeklinde bir yığın çıktı, saat yönünde dönüyordu. Abdülkader sağ elinin parmaklarını önüne doğru çevirdi ve avuç içini geriye doğru ittirdi.
Elini ilk önce geriye sonra hızlıca ileriye doğru ittirdi. Çember şeklindeki yığın hızlıca ileriye doğru uçtu ve bir süre sonra irtifa kaybederek yere düştü.
Bir kez daha yapmıştı bu ucube hareketi. Kendine söz vermişti oysa ki, bir daha yapamamak üzere yemin etmişti ! Bu özelliğe ona kendisini bir ucube olarak göstermişti. Çünkü artık insandan farklı bir şeydi, bir canavara dönüşmüş olabilirdi. 'Çok saçma.' diye düşündü. Sonuçta hala insan formundaydı.
Musluğun altında dolan suyun şırıltısıyla birlikte hülyalara daldı Abdülkader. Çocukluğunun getirdiği o lanet günlere doğru..
***
Abdülkader köyün içerisindeki pazar kalabalığının gürültüsü altında arkadaşlarıyla birlikte şen şakrak yürüyordu. 8 yaşında bir çocuktu. Kafasında saç yoktu, doğduğundan beri kafasında hiç saç görmediğini söylerdi annesi. Çocuklar birden karşılarında kırmızı renkli bir plastik top gördüler. Uzun zamandır hasretlerdi böyle topa.
Böylece bir plan yaptılar. 5 kişilik gruptan 2 kişi pazarda top satan adamı oyalayacak ve başka yere götürmeye çalışacak, 3 kişi ise topu tezgahın önünden alıp kaçacaklardı.
Plan işledi. Ama bir terslik vardı. O 3 kişi topu alıp kaçarken Abdülkader ve arkadaşı uzak bir yere götürememişlerdi adamı. Adam arkasına bakıp topla birlikte çocukların sevinçli çığlıklarını attığını duydu. Sonra bizimkilere döndü, yüzü sertleşmişti. Arkadaşı korkuyla kaçarken Abdülkader olduğu yerde kalakalmıştı. Yüz ter içerisinde kaldı, gözleri ağlamaklı oldu.
'Muhammed ! Şu tezgaha biraz sahip çık !' dedi biraz uzağındaki adama.
'Tamam abi meraklanma sen.' dedi Muhammed isimli adam.
Böylece adam Abdülkader'i giysisinin arka kısmından tutarak başka bir yere götürdü. Türlü türlü sokaklardan geçtiler. Ve en sonunda köyün dışındaki çeşmeye ulaştılar. Burada hiç kimse yoktu, in cin top oynuyordu.
' Sana savaşta ihtiyacımız var, evlat. Böyle bakma. Gizliden gizliye adam topluyoruz. Gelecekte patlak verecek savaşta kazanan biz olmalıyız ki Dünya'yı hükmedebilelim. Biraz acı verecek. Sabret. Sabrın sonu selamettir. ' dedi adam ona.
Sonra sol eline baktı. Sol eli kuma dönüşüyordu, toz parçacıkları adamın etrafında dönüyordu. Adam sağ eiyle Abdülkader'in sol omzundan tuttu, kaçamasın diye. Böylece sol elini yumruk yapıp çocuğun göbek deliğinden soktu. Çocuk acı çığlıklar atmaya başlayacaktı ki adam onun ağzını sağ eliyle sımsıkı kapadı.
Çocuk bir süre sonra kıpırdanmayı kesti, gözleri kapandı ve başı aşağıya düştü.
Yerde kan bile yoktu.