Bölüm 1
Tanrıların Kanı
Kıpkızıl gökyüzü, Päijänne gölünde müthiş bir görüntü ortaya çıkarıyordu. Bembeyaz saçlı ve sakallı, uzun burunlu yaşlı bir adam, pencereden, güneşin doğuşunu izliyordu. Geniş omuzlarının arkasından dönerek baktı. Orada ise, yeşil kıyafetli, sarı saçlı genç bir adam vardı.
“Sizi görmek isteyenler var, efendim,” dedi Uşak. “Biri kırmızı biri mavi elbiseli.”
“Gelsinler,” diye mırıldandı, yaşlı adam.
Uşak reverans yaparak arkasını döndü. Bir kaç saniye sonra bir silah sesi duyuldu. Susturulmaya çalışılmıştı, ancak başarısız olmuştu bu girişim. Hemen ardından içeri iki adam girdi. Kırmızı elbiseli adamın kıpkırmızı gözleri vardı. Teni bile kırmızıydı. Geldiği yerde hafif bir ısı bırakıyordu.
Mavi elbiseli ise buz rengi gözlere aitti. Yanındaki adama göre biraz daha normal görünüyordu. Onun da diğeri gibi upuzun burnu vardı. Geniş bir ağza ve belli belirsiz, birleşik kaşa sahipti. İlk konuşanda o oldu.
“Ennilangr, tarafından en bilge Asagrim’e gönderildik. Saygıyla önünüzde eğilmemiz emrolundu,” dedi mavili adam. Ve ardından ikisi de eğilebildikleri kadar eğildi. Daha sonra tekrar doğruldular ve bu sefer kırmızılı konuştu. “Kendisi de buraya teşrif etmek üzere. Biz onun elçileriyiz. Geliş amacımız, Ennilangr’ın geliş amacını bildirmektir. Ennilangr sizle savaşıp, tahtınıza oturmayı planlıyor.”
Yaşlı adam onları sakince dinliyordu fakat önünü bile dönmemişti. Uşağının öldürülmesi pek umurunda değildi. “Son zamanlarda haberleri izledin mi Hatingres?” dedi. Bu sözü kırmızılı adama demişti. Adam bu sözü garip bulmuş görünüyordu.
“Bunun konumuzla alak…” cümlesini bitiremeden adamın başı, bembeyaz, parlak bir kılıç tarafından bedeninden ayrılmıştı. Baş bulunması yerden odanın tavanına kadar kan fışkırıyor, değdiği yeri hafifçe aşındırıyordu. Kılıcı tutan el, hemen mavili adamın yanına gelmişti. Adam itiraz edecekti ki, kılıcın sahibi tarafından susturuldu. Asagrim tekrar konuştu.
“Uşağımın insan olduğunu mu düşünüyordun? Hayır, Koldingres. O Hermod. İnsan bedeni onu biraz bodurlaştırsa da, o hala kendisi.” Adam şimdi onun yüzüne bakarak konuşuyordu. “Söyle bana, Thor çekicini bulabildi mi?”
Adam ondan gözlerini kaçırdı. Buna cevap vermek istemiyor gibiydi. Ancak, Odin onun yanına gitti ve yakasından tutarak onu gözlerine bakmaya zorladı. Adam daha fazla dayanamadı.
“Hayır,” dedi. Sanki hayatının en büyük hatasıymış gibi davranıyordu. “Ancak çekice ihtiyacı yok.”
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Hermod.
“Evet, açıkla,” diyerek destek verdi Odin ona.
“Thor, diğerlerine reddedemeyecekleri bir teklif sundu,” adam bunları istemsiz oalrak söylüyordu. Odin’e yalan söylemek, mümkün değildi. “Vampirlere.”
Hermod’un yüzü öfkeyle kasıldı. Odin’in üzerinde de hiçbir etki bırakmamıştı. “Bunu yapmaya nasıl cüret eder?” diye sordu Hermod.
“Teklifi neydi?” Hermod’un sorusu ona mantıksız gelmişti.
“Kuzey Amerika,” dedi adam. “Alaska. Onların en sevdiği bölge… ve elbette Kanada. Birleşik Devletler, Latin Vampirleri ile onlar arasında sıkışıp kalacak.”
“Peki, ne yapmaları gerekiyor?” dedi Hermod.
Adam sırıttı. “Seni öldürmek,” diye fısıldadı.
Odin onun boynunu bıraktı ve kitaplığın önündeki masaya gitti. Masanın gözünden bir kağıt çıkarttı ve kurşun kalemle kağıda bir şeyler yazdı.
“Ayağa kalk, Koldingres,” dedi Odin. Kâğıdı eline tutuşturdu. “Bunu Thor’a ver. Sadece ona. Başka biri okursa, bunun cezasını görürsün.”
Adam arkasını döndü ve kapıdan dışarı çıktı. Merdivenlerden iniş sesi duyulmadı.
Hermod’un öfkesi hala geçmemiş görünüyordu. “Bunu yapmamalıydı,” dedi Odin’e. “Bunun cezasını görecek. Hem de benim elimden.”
“Bu dünyada Thor’u öldürebilecek iki şey var, Hermod. Birincisi ben, ikincisi kibri… Eğer çekici bulabilirse, bizi mahveder,” suskunlaştı. Ardından yeniden başladı konuşmaya. “Ne kadar zamanda burada olurlar?”
“Birkaç dakika, efendim,” dedi Hermod. “Zırhınızı getireyim mi?”
Odin tekrar penceresinin önüne dönmüştü. “Hayır,” dedi. “Thor’la savaşmayacağım. Thor’la savaşmadığım sürece, zırha ihtiyacım olmayacak.”
Hermod başını salladı. Kendi hazırlanmak için izin istedi ve odasına gitti. Birkaç dakika sonra geri dönmüştü. Pencerenin önüne geldi.
“Gelen karartı, onlar mı?” dedi. Sesinde hafif bir endişe vardı. “Vampirlerle ben ilgilenirim, efendim. Siz gücünüzü Thor’u yıkmaya harcayın.”
Birkaç dakika sonra ikisi de kapıdan çıktılar. Thor’un Vampir Ordusu, gölü aşmak üzereydi. Odin orada sessizce durdu ve bekledi. Birkaç saniye sonra, vampir ordusu ile Odin ve Hermod karşılaşmıştı.
Kalabalık vampir ordusu, hırlamaya yakın sesler çıkarıyordu.
“Ortaya çık, Thor!” diye haykırdı, Odin.
“Hislerin, zayıflamış ihtiyar!” dedi bir ses. Odin bunu duyduğunda şoka uğramıştı.
“Loki!” diye fısıldadı.
“Evet, ben.” Dedi Loki.
“Ragna…” diye geveledi Hermod.
“Ah! Evet, evet… Ragnarok. Aptal mısın Hermi?” dedi adam bıkkınlıkla. “Hepiniz canlanmışken ben orada kalır mıydım?”
“Thor nerede?” dedi Odin.
“Dünyanın kaderini belirleyecek savaş başladı, ihtiyar, ” dedi Loki sırıtarak. “ve Thor bu savaştan en üstün çıkmak istiyor. Nedense ilginç bir şekilde ilk savaşını seninle yapmaya karar verdi… Sence, çekici olmadan senin karşına çıkar mıydı? Birkaç dakika içinde Myinfield’a ulaşmış olur. Çekici oradaymış duyduğum kadarıyla.”
Hermod bir çığlık koyuverdi. Loki birden aklına bir şey gelmiş gibi konuşmaya başladı. “Hey, Odin,” dedi dalga geçercesine. “Aptal Türklere sen mi söyledin, Bor’u? Thor’un çekicinin bordan yapıldığını bir tek sen biliyordun.”
Hermod buna da çok şaşırmıştı. Ağzı açık, Odin’e bakıyordu. “Tüm ırkları yok edebilme gücünün sadece Thor’a ait olması, pek haklı gelmedi,” dedi Odin. Daha sonra Vampirlere dönüp, Loki’ye cevap vermeye devam etti. “Hermod’un kılıcı senin vampirlerinle ilgilenecek.”
Vampirler bundan ürkmüş görünüyorlardı, çoğu bir adım geriledi. “Thor’un sırrını kimseyle paylaşmamalıydın,” dedi Loki. Bundan rahatsız olduğu apaçık ortadaydı. “bu ihanettir.”
Bunun üzerine arkasındaki iki tane adam da Loki’ye destek verircesine hırladı.
“Ah!” dedi, Hermod. “Tanngniost ve Tanngrisnir de buradaymış!”
İki adam da ona cevap vermediler.
Odin arkasını döndü ve eve doğru geri yürümeye başladı.
“Seninle dövüşmeyeceğim, Loki.”
“Ben de pek meraklı değildim, ihtiyar.” Adam gülerek arkasını döndü. “Hadi dağılın. Bizimle dövüşmeyece…”
Loki sözünü tamamlayamadan, sırtına, Hermod’un bor kılıcı saplandı. Kılıç, adamın karnından çıkmıştı. Ardından kulağına fısıldadı. “
O dövüşmeyecek, Loki. Ben değil.”
Loki’nin karnından yemyeşil bir sıvı akıyordu. Tanrıların kanı bu renk olmalıydı herhalde.
Ardından Hermod ayağa kalktı ve konuşmaya başladı. “Dağılın, Thor’un ordusu. Thor’un size ihtiyacı olacak.” dedi ve efendisinin peşinden gitti.