Anadolu Toprakları SerisiKitap 1KarakoncolosNot: Bu benim yazmaya kalkıştığım ilk kitap. Umarım yarıda bırakmam. Umarım seversiniz. Toplam bölüm sayısı 10 diye kafamda kurdum. Ama olayları anlatış uzunluğuma göre değişebilir. Bu sizi yanıltmasın. Haritayla yaklaşık 45 dakika uğraştım. Bayağı yordu. Bir de hatalarımı ister konunun altından ister özel mesaj olarak atarsanız, kendimi geliştirmem de yardımcı olursunuz. Şimdiden okuyan, yorum yapan ve eleştiren herkese teşekkür ediyorum.
Yazar: Rhuben
Giriş Kısmı: Yüzyıllar önceydi. Dört kardeş kavim Anadolu'da uyum içerisinde yaşıyordu. İkisi yurdun batısında, diğer ikisi ise doğusundaydı. Bu kardeş kavimler, bir gün ateşkes imzalama kararı aldılar. Madem savaşmıyorlardı, bunu kağıda da dökmek istediler. İstediler istemesine ama bir türlü gerçekleştiremediler. Birbirlerine konaklamaya gittikleri zaman çocuklar bir gece de ortadan kaybolmaya başladı. Bu durumu hep konakladıkları kavimlerin suçu gibi anladılar. Ve savaş kararları aldılar. Yurt ikiye bölünmüştü. Ve bölünme de coğrafi açıdan elverişliydi. Aradaki sıradağlar düşman kavimleri birbirinden ayırdı. Gün geçtikçe çocuklar
özellikle erkek çocuklar kaybolmaya devam etti. Neden olduğunu kimse anlamamıştı. Sebep kavimler değildi. Gece canavarı
Karakoncolostu...
Harita: (Haritayı görmek için ister
buraya tıklayın, isterseniz aşağıdaki
Gösterin içerisinden bakın).
Bölüm 1Hayal mi gerçek mi?Gözcü kulelerinin güney cephesinde nöbet tutan bir asker, gece vakti Terkedilmiş Bölge'den gelen bir kaç insan görüyordu. Silahını kuşanıp, kulenin aşağısına doğru koşar adımlarla inmeye başladı. Gözcü kuleleri, Anadolu'nun iki yakasına geçiş aracı olarak kullanılıyordu. İki adet kule vardı. Ve kule de nöbet tutan askerler kulenin hemen yakınındaki gecekondu mahallesinde kalıyorlardı.
Asker silahını gelenlere doğru doğrulttu. Üç kişi koşar adımlarla yaklaşıyordu. Asker onlara doğru bir adım attı ve seslendi.
"Durun, kimsiniz?" Sesi çok az çıkmış olacak ki gelenler durmayıp daha da hızlandılar. Asker boğazını temizlemek için yere tükürdü. Ve Anadolu Toprakları Kuralları'na göre bu suçtu, ama kim görebilirdi ki? Şimdi bunların düşünme sırası değildi. Gözlerini topraktan kaldırdığında adamları önünde göremedi asker. Ve hızla arkasını döndü. Arkasında da yoktu. Asker silahını yere bıraktı ve gözlerini ovuşturdu.
Hayal gördüm galiba diye düşündü. Gülümsedi.
Kulenin girişine doğru yaklaştı, ıslıkla bir şarkı uydurmuştu. Ritmi de hoşuna gitmişti. Silahı omzuna asmış, dolunayın az da olsa aydınlattığı yerlerden gitmeye çalışıyordu. Kulenin kapısının önüne geldiğinde ıslığı kesti ve öksürdü. Bir şey boğazına yapışmış gibiydi. Kapıda kanlarla Göktürkçe bir şeyler yazıyordu. Asker ne yazdığını bilmiyordu. Okuma yazması yoktu. Zaten okuyamanları asker yapıyorlardı. Hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. 18 yaşında bir delikanlıydı. Boğazına ip geçirilmişti. Arkasından kaba bir erkek sesi duydu. Bir şeyler mırıldanıyordu kulağına. Ama adamın dilini bilmiyordu. Gözleri patlarcasına büyüdü askerin. Silah elinden düştü ve beynine oksijen gitmiyordu. Sanki beynine çekiçle vuruyorlar gibi hissediyordu. Her an patlayıp beyni dışarı fışkıracak gibi. Ve hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçti. Ölmesine ramak kala adam onun dilinden konuştu. "
Karakoncolos geri döndü!" Asker o sırada can vermişti bile. Karakoncolos askerin ölüsünü sırtladı ve kapının yanına kadar götürdü. Kanla yazdığı yazının tam altına, poz verircesine cesedi bıraktı. Ve gülümsedi.
Kulenin içerisinde hızla adım attı Karakoncolos. Bu geceyi atlatacak bir yer arıyordu. Ve en üst kata çıktı. Şansına boştu kule. Sadece gencecik bir askere emanet etmişlerdi. Onun hatası değildi. Yanlış yerde, yanlış zamanda bulunmuştu o kadar. Kulenin en üst katında camın tam altına doğru uzandı. Yer pislik götürüyordu, ama kimin umurunda? Karakoncolos yerden daha pisti. Görünüşüne uyan bir hayvan yoktu. Ağzı yok konuşuyor, yemek yiyor, gülümsüyordu. Gözleri alabildiğince kanlıydı. Suratının tamamını kaplayan bir saç sakal karışımı vardı. Boyu normal insan boyundan uzundu. Kilosu boyuna oranla azdı. Bacakları uzundu, kolları kısaydı. Ama parmakları neredeyse ayrı bir organmış gibiydi. Tırnakları yıllardır hiç kesilmemişti sanki. Uykuya daldı Karakoncolos. Yarın ki planını rüyasında görmek için.
Bu sırada yurdun doğusunda, kavimler olaydan habersiz bir gece geçiriyorlardı. Yüzatlılar bu gece uyumayıp, kavimlerinin kuruluş gününde ziyafet veriyorlardı. Şehrin ortasında ki Kut Han'ında buluşmuştu tüm kavim. Masalarda binbir çeşit yemek vardı. Kavim lideri Arslan Yüzatlı, tavuk budundan kocaman bir ısırık aldıktan sonra ağzını bir mendile sildi ve ayağa kalktı. Boyu kısaydı. Diğer insanların onu görebilmesi için sandalyenin üzerine çıktı. Ve iki elini birbirine vurdu. Handa ki herkes konuşmasına devam ediyordu kimse Arslan Yüzatlı'yı farketmemişti bile. Arslan hafifçe eğildi ve masada bulunan boş tabak ile çatalı aldı. İkisini birbirine sertçe vurdu. Tabak ortadan kırılmıştı ve Arslan herkesin dikkatini sonunda çekmişti.
Konuşma yapacağı açıkça belliydi. Öksürdü. Ve ses tonunu yükselterek konuşmaya başladı. "Sevgili Yüzatlıllar. Kavmimizi bildiğimiz günden beri tam 120 yıl geçmiş. Hey gidi günler hey. Bu gün kuruluş günümüzdür. Diğer kavimlerle dosttuk. Ama onlar çocuklarını bizim çaldığımızı söylediler. Bizimkileri de onlar çalmışlardı. Bu nasıl bir öç almadır? Biz çalmadık bile! Her neyse.. 10 güneşten önce savaş yakındır. Herkes bol bol yemek yesin. Özellikle erkekler. Savaşta ihtiyacımız var herkese. Afiyet olsun". Arslan konuşmasını bitirdikten sonra zıplayarak kendini sandalyesine bıraktı ve elindeki tabak parçasıyla çatalı yere attı. Tekrardan tavuk budunu ısırdı. Şarabından yudumladı.
Aynı şenlik Yüzatlılara komşu kavim olan Gürsoylar için geçerli değildi. Onlar yas tutuyorlardı. Daha 3 ay önce kavim lideri Halis Gürsoy'un 3 oğlu kaçırılmıştı. Onlarda bu durumu Yüzatlılardan biliyorlardı. Halbuki çocukları kaçıran kavimler değildi. Kavimlerin arasında dolaşa bir canavar olan Karakonculustu. Şimdiki hedefi yurdun batısıydı.
BilgilendirmelerX Güneş: 1 Güneş, 1 Günü ve sonrasını temsil etmekte.
X Ay: 1 Ay, 1 Gün öncesini temsil etmekte.
Bu olayın sebebi günlerin güneşle doğup, ayla sonlanmasıdır. Kavimlerin ortak kararıyla bu düzen kabul edilmiştir. İlk bölüm savaştan 10 güneş öncesini anlatmaktadır.