Raks
Cilalı, pahalı parkelerin üzerinde, sonsuz bir coşku ile raks eden ayakkabıların takırtıları bile, sahnede neş’e ile şarkı söyleyen Seyyan Hanım’ın billur sesini bastıramıyordu. Nameleri Büyük Sosyete Salonu’nu dolduruyor, Cumhuriyet’in ilk döneminin verdiği rahtlığı taşıyan şen ve havai insanları raks sevdasına boğuyordu.
“Gel artık gönlüme güzel inci. Dinlesin yıldızlar sevincini…”
Şarkısının son kelimesini de söyledikten sonra eğilerek selamını verdi Seyyan Hanım. Yüzünde orta yaşın getirdiği olgun gülümsemesi ve üzerinde siyah dantelli, uzun sahne elbisesi vardı. Bir an derin bir nefes alıp diğer şarkısına başladı.
Daha hızlı bir şarkının getirdiği anlık duraksamadan sonra insanlar daha hızlı bir tempoda baş döndürücü danslarına yeniden başladılar.
“Gel dedim, gelmem dedi. Sev dedim, sevmem dedi. Aldattı kaçtı…”
Tutkulu kırmızı tuvaletlerin, siyah kadife papyonlarla ayini tekerrür etti. Avrupai kıyafetleriyle kendilerinden geçmiş kadınlar ve erkekler huzuru notalara kapılarak yakaladı.
Salonun uzak köşesinde tüm bu şamatayı kıskanç gözlerle izleyen bir başka kadın kocasının kadehleri birbiri ardına yuvarlayışı karşısında sessizce iç çekiyordu. Mutlulukla raks eden çiftleri gördükçe suratı daha da asılıyordu.
Kocasının alkol kokan nefesini suratında hissetti.
“Ne güzel söylüyor Seyyan Hanım. Amma cilveli kadın.”
Adamın pala bıyıkları toparlak yüzünün üzerinde o konuştukça oynuyordu. Üzerine geçirdiği smokinin düğmeleri zar zor birbirine tutunabiliyordu. Seyyan Hanım’a laf atarken bir yandan da yan masadaki zehir yeşili tuvaletli genç sarışına çapkınca göz kırpıyordu.
Karısı sinir içerisinde gözlerini şarap kadehine dikti. Konuşmuyordu fakat çatık siyah kaşlarının suratında oluşturduğu ifade duygularını gayet iyi anlatıyordu.
Seyyan Hanım’ın sesi durduğunda salonun ortasındaki terli insanlar da rakslarına ara verdiler. Duvarlarda çınlayan bir alkış tufanı koptu. Seyyan Hanım tekrar o içten gülümsemesini takınıp on dakikalık ara için selam verip kulisine yürüdü.
Kadın şarap bardağını eline alıp bir yudum aldı. Kırmızı şarap, bardağının içerisinde sarışının kadifeden elbisesi kadar parlaktı. Şarabın baharatlı kokusu kadının başını bulandırıyor, tadı geçmişindeki acı hatıraları kafasında diriltiyordu.
İlk evliliği, savaşta ölen kocası ve sonra zorla evlendirildiği yanındaki adam, şimdiki mutsuz evliliği… Hepsi korkunç bir buhranın içine çekiyordu kadını. Alkolün etkisiyle duygularına gem vurmakta zorlanmaya başlamıştı.
Seyyan Hanım sahnede tekrar yerini almıştı. Bu sefer üzerinde bir başka kostüm vardı. İnsanlara kış gecesinin soğuğunu unutturan ve bir yaz gecesi renginde parıldayan koyu mavi bir tuvaletti bu.
Yeni şarkı masasında oturan kadının kulaklarına dolarken kendisini bu ironinin güzelliğine gülmekten alamadı. Seyyan Hanım “Suna” adlı tangosunu söylemeye başlamıştı.
“Kalbime saplandı yeşil bakışın. Taparım sana sarışın.”
Yan masadaki sarışına bakan kocasına döndüğünde kocası da bakışlarını kadına çevirdi. Sonra da acımasız bir ses tonuyla “ Raks edelim mi hanım?” diye sordu. Kadın dudaklarını sımsıkı büzdü. Bu kadar alaya alınmayı daha fazla kaldıramayacaktı.
Tokadı kocasının tombul yanağında patladığında Seyyan Hanım şarkısını kesti. Bütün yüzler karı kocaya doğru döndü ve raks aniden sekteye uğradı. Kadın sinirle masadan kalktı.
Sandalyesinin yanından aldığı değneğini, yarısından kesilmiş bacağının yerine kullanarak salonun ortasından geçip topallayarak kapıya doğru ilerledi. Salondan çıkmadan önce ardına baktığında müziğin yeniden başladığını ve hızlı notaların eşliğinde kocasının yeşil tuvaletli sarışını raksa kaldırıyor olduğunu gördü.
Ne hikmettir ki o anda Seyyan Hanım anlayan bakışlarla kadına bakıp “Çapkın” adlı tangosunu söylemeye başladı.