Adora
Batan güneş ile kor gölgeler bir bir düşerken yasaklı ağacın dallarından
Lanetli gecelere alışmış zihnim çorak, dokunaklı tenine susadım.
Ya sen de acıyı kalbinde hissedebiliyor musun?
Nefesimi taşıyor mu hoyrat rüzgar?
Yıllanmış bir şarabın sarhoşluğu içindeki seni, geç kalmış bir sabah gibi ben,
Nasıl da diledim nasıl! Kederle, şevk ve tutkuyla, çokça ihtiraslı…
Yanıyorken bukle bukle, işkence görürken her bir yanım,
Önümü dahi göremezken,
Bu yüzden mi mazhar oldu silüetin birden bire karşıma?
Bu yüzden mi ay yüzün sıyrılır loş imgeler arasında?
Öyleyse dikilme, kıpırdan biraz.
Çünkü duygusuz sislerle örtmeyi beceremediğin izlerin taşımış olmalı beni senin hülyana.
Bu zamanda çırpınmak istemez sesim, pek nahoş dağılır saçların engelinde, aşındırır alnın kirli yarasını
Ürkek vücudun soğuk karartılar altında pek ağır titriyor, bırak onu sevdiğin taşısın.
Ancak sen söylersin,
"
Bırak bizim bittiğimiz yerde, yiten hatırımdan arta kalanlar ışısın…
Bak ellerin arasında titriyor olsam da, sarsak nefesler serpmişim koynuna.
Ruhunu lütfet, doku dağılan tenime; gövdem parçalanıyor, lakin yamaları sen örme."
Bu anlamsız sözler üzerine ayaz dirilir, zifir gece kemikleşir, bir duvar peyda eder aramızda henüz kavuşmuş iken
O duvar ki ipek gibi değerli ve hançer gibi keskin sözlerin dövülür…
Ah Adora, aptal Adora!
Yıldızların ince nakşı narin bedenine dizilmiş, hafif yaslı bir tona bürünmüşken heybetli toprağın nadir salınan kokusu
Neden suratın duvar ardında, insafsızca solmakta?
Zarafetin ne donuk, toprağa karışan ölü bir yaprak gibi
Yudum yudum sızıyor yokluğa, biz seni alıkoyamıyorken hayalinin dolan vaktinden.
Ve şimdi ahenkli çırpınışlarım kanar sıcacık, kanar oluk gibi ağır vakitte canım
Söyle, toprağı sulayan Tanrı mı, benim gözyaşlarım mı akıttığım?
İsyanım kulağına çalındı heralde, söz bahşetti uğultulu tepe altında biriken alev
Sordu,
"
Başın öne eğik, solukların neden bu kadar yorgun?
Beyhude yas tutma, gittiği yerden geri dönmeyecek sorduğun.
O diyarda aşığının sunduğu güzellik bereketlidir,
Sen ise meymenetsiz, uğursuz bir homurdanışın esiri…
Erimedi mi tozlanmış aşkın?
Kül etmedim mi ben, avuntusuz kederini?"
Oysa bihaber midir o köz? Bedenim fani kalsa da, benim ruhum baki
Yanan sevdam değil, yalnızca ümitlerimdi…
Dedim “Benim vazıh aşkımı söyle, söyle hangi zalim yok edebilir ki?”
Belki ben kederden mahvolmuşum amma, tüm arzum diri bir vücutta
Kabul buyur sevdiğim, tek nefes kaldı ebedi huzura,
Son solukta affedeceğim seni
Ve sonsuzlukta bulacağım zihnimde var edemediğim bedenini.
El-veda,
Elveda.
Daha önce şarkı sözü niyetine birkaç ingilizce satır karalamıştım fakat bu ilk şiir denemem oldu. Başlığından çakıyordur zaten.