Amras Ringeril'in sorusuna bana yöneltilmemiş olsa da kendimce vermek isterim. Yazmak bir beceridir. Beceriyi kazanmak için saatlerce ama saatlerce çabalamak, odaklanmak ve bu uğraşı sürekli kılmak gerekir. Örneğin el becerisi gereken işleri ilk başta her insan yapamaz. Yapmak isteyenler ise basitten başlar, saatlerce çalışır ve bir adım ilerler. Çalışmasını sürdürür, odaklanır ve bir adım daha ilerler. Bu süreci devamlı kıldığı takdirde belli bir zaman sonra artık o beceriyi kazanmıştır bile. Gelelim işin yetenek kısmına. Yazmak bir beceridir. Ama neyi yazacaksın? Bu soru önemli. Makale, mektup, anı, gezi yazısı gibi çoğunlukla edebî değeri yüksek olmayan ürünleri verirken beceridir aslolan. Oysa hikâye, roman, şiir, tiyatro, eleştiri gibi türlerde ise duyuş, düşünüş ve kavrayışa ihtiyaç vardır. Bir şairin, bir hikayecinin, senaryo yazarının, kısaca sanatçının çevreye bakışı ve izlenimlerini değerlendirişi ile ''sıradan'' tabir edilen insanın bunu yapışı apayrıdır. İşte yetenek bu duygusal zeka, duyuş/düşünüş ve ele alma farklılığında kendini belli eder. Tasarlama kısmında yetenek önemlidir. Oysa bir insan ne kadar duygusal zekaya sahip, yetenekli biri olursa olsun yazımını geliştiremez, özgünlüğü yakalayamazsa ortaya koyduğu ve insanlığa sunduğu yapıtlar ne kadar değerli olabilir ki? Özgünlüğü yakalamak ve yazımını geliştirmek; düşlerini ve fikirlerini en etkili şekilde, istediğin biçimde ifade edene kadar deneme-yanılma yoluyla yazıp silmekten ibarettir.