Kısa Tanıtım: Devasa boyutta çakıl taşlarını andıran uzay gemileri, Dünya'nın dört bir yanına dağıldı. Nereden ve ne amaçla geldikleri bilinmiyor. Dost mu, düşman mı oldukları da tabii.
Her olasılığı göze alınırken, ilk iş, onlar ile iletişime geçmek. Bunu başarabilecek sayılı araştırmacılardan biri de Dr. Louise Banks. Uzmanlığı, insanlığın varoluş sürecindeki en büyük krizde anahtar rolü oynatacak ona. Bilinmezliğin yarattığı kaos ortamında; yeni bir yaşam formunu, yeni bir dili ve yeni bir düşünce sistemini öğrenmeye çalışacak.
Fragmanlar:TeaserAna ve Uluslararası FragmanFilmden İki Kısa Klipİlk Bakış: Umutluyum. Az değil. Ted Chiang'in ödüllü kısa hikayesi Story of Your Life'tan uyarlanan Arrival'dan bayağı umutluyum.
İletişim ve yabancı bir bilinci anlama sürecini anlama çabası, şimdiden merakımı cezbetti. Dünya dışı uygarlığın, hiçbir şey yapmadan, insanoğlu üstünde yarattığı korku, gerilim ve şüphe ortamı da çok olası gözüktü bana. Oyuncu ve yönetmen kadrosunun sağlamlığını da göz önünde bulundurunca; başyapıt olmayacaksa da, izlemekten pişman olmayacağımız bir yapım olacağının umudunu taşıyorum.
İnceleme: Bu incelemeyi elimden geldiğince kısa tutmak niyetindeyim. Çünkü filmi izlemeye niyetli olanlar için fazla ayrıntıya girmek seyir zevkini baltalayabilir. Filmden, hakkında fikir verecek yönde bahsetmeye çalışacağım.
Filmde, yaşanan kitlesel krizin gerilimini vermek için geniş planlara fazla yer verilmemiş. Karakterleri yakın çekimde takip ediyoruz. Dilbilimci olan ana karakterimiz Dr. Louise Banks'in etrafındaki askeri düzenden ve duruma yaklaşımlarından atmosferdeki gerilimli ortamı yeterince teneffüs ediyoruz. Ana karakterlerin yaşadıkları anın stresini izlerken, dış dünyadaki kriz ortamını da onlarla beraber televizyon ya da ses kayıtları gibi kısıtlı iletişim araçlarından öğrenebiliyoruz. Dış dünyada neler olduğu hakkında bilgi aldığımız bu kısıtlı araçların kısıtlı anlarında, ülkelerin ve ulusların durum karşısında verdikleri tepkiler hakkında bilgilendiriliyoruz. Karakterlerin halet-i ruhiyesini de, kitlelerin ve tarafların ne yaptıklarını da az ve öz detaylar eşliğinde alıyoruz. Mikro ve makro düzeyde yaşanan gergin ortam, hikâye gereğince biraz unutturulsa da asla kaybolmuyor. Ansızın dünya üstünde gemileriyle beliren uzaylıların amacı bilinmediği için yaşanan şok ve gerilim, filmde başarılı şekilde yansıtılıyor. Bu başarının sahibi olan anlatım tercihleri filmi ağırkanlı yapıyor. İlk yarı olağan bir şekilde ilerlerken (sorular, cevapları arayış), ikinci yarıda beklediğimiz cevapları alırken olay örgüsünde tansiyonun artmasına rağmen ağırkanlılık devam ediyor. Film, serim ve düğüm kısmında nasıl ekonomik bir dil tutturuyorsa, çözüm bölümünde de ufak detaylar ile cevapları açıklama koyuluyor.
Beklediğimiz kırılma anları Louise’in kişisel hikâyesi ile bütünleşik şekilde. Genel itibariyle Louise haricinde, herkes konumlarını ve bakış açılarını fazla değiştirmeden yaşanan krizi aşma derdinde. Ordular, doğal olarak "Dost mu? Düşman mı?" mantığında yaklaşıyor. Forest Whitaker'ın canlandırdığı Albay Weber bu davranış biçiminin katıksız bir temsilcisi. Kimi topluluklar inançlarına göre eylemlerde bulunuyor. Filmde olağan bir karakter gelişimi yok. Algını değiştirip değiştirememe ikilemi üzerinden karakter değişimi söz konusu. Ve bunu da anlatıcımız ve ana karakterimiz Louise’de görüyoruz. Kökten değişmiyor, karar almada algısının nasıl ve ne şekilde değiştiğine şahit oluyoruz. Yani film algısını değiştirebilen ve değiştiremeyenler ikilemi üzerinden karakter portreleri sunuyor. Bu aynı zamanda tüm karakterlerin baştan olumlu veya olumsuz olarak kafamızda kodlanmalarını da engelliyor. Filmin ana mesajından sapılmamasını sağlayan, durumsal ve duygusal olarak da örtüşen bir tercih olmuş.
Tekrar Louise döneyim. Krizin yaşanmasına sebep olan uzaylıların geliş amacı, Louise’in hikâyesinde de önemli bir yere sahip. Filmin ufak ayrıntılar ile bunu aktarmaya çalışması bazı izleyiciler için filmin anlaşılmadığı eleştirilerini de beraberinde getirmiş doğal olarak. Bu duruma kıyasla şöyle bir şey de var bence; açıklama ayrıntılar değil uzun açıklama kısımları olsa filmin o zamana kadar yarattığı dokuya aykırı kaçardı. Ters bir şekilde, doğrudan açıklama tercihinde bulunmak, seyircide zekâsıyla alay edilmiş hissiyatı uyandırabilirdi. Ve bu sefer de, “Bu muymuş yani?” eleştirileriyle karşılaşılırdı. Filmin kendini küçük ayrıntılarla açıklamaya çalışmasının daha doğru bir tercih olduğu görüşündeyim.
Şahsen iyi bir film olduğu görüşündeyim. Bazı kafa karışıklıklarının, eldeki hikâyesini ve karakterlerini ufak ipuçlarıyla anlatmaya çalışmasından ötürü yaşandığını düşünüyorum. Bilimkurgu, dil, iletişim ve her şeye rağmen yaşamak gibi konular ilginizi çekiyorsa, Arrival’a bir şans verin. Tabii ağır ama emin adımlarla kendini anlatan hikayeleri de sevenleri unutmamalı.