Not: Öyle olmasını beklemiyordum; ama azıcık ayıplı olabilir. Haberiniz olsun.Basamakları hızla inerken burnundan soluyordu. Kolunun altında tuttuğu paketi düşürmemek için kavrayışını sıkılaştırdı ve boşta kalan eliyle gözlerinin önüne düşen saç tellerini geriye attı. Öfke, hayal kırıklığı ve bir parça da hüzün okunuyordu o gözlerde. Son basamağı da aşıp kendisini ön kapıdan dışarı attı. Tam o esnada arkasından biri seslendi.
"O pantolonla mı çıkıyorsun?"
Oflayarak arkasını döndü. "Ne varmış pantolonumda?" diye sordu sıkıntıyla. Sözcükler ağzından çıktığı gibi de sormamış olmayı diledi.
"Popon on dokuz yaşında tatlım. Ona yetmiş yaşında bir emekli öğretmen gibi davranamazsın. Hayır. İzin vermem. Buradan ta Avusturalya'ya kadar herkesin konuşması gereken bir güzelliğin var; ama ne yazık ki konuşturacak şeyleri giymeyi öğretemedim. Kabul ediyorum, bir anne olarak başarısız oldum."
"Alt tarafı bir kot anne."
"Bir kot hiçbir zaman sadece bir kot değildir. Adı-neydi sonsuza kadar seni böyle hatırlayacak."
"Kerem. Ne olur bu sefer aklında tutmaya çalış! Zaten kendimi kötü hissediyorum."
"Kemal olsun, Kenan olsun. İsterse Toraman olsun, ne fark eder? Kötü hissedecek bir şey yok. Ona hayatının şansını veriyorsun. Bu kovuğun bir parçası olacak..."
"
Aile anne.
Aile'nin bir parçası."
Annesi diliyle tükürüklü bir ses çıkartarak elini salladı. "E, ne aldın ona? Pelerin almışsındır umarım. Her erkeğin bir pelerine ihtiyacı vardır."
Koltuğunun altına sıkıştırdığı pakedi unutmuştu kız. "Pelerin için birkaç yüzyıl geciktik anne. Hatta
ben hiç pelerin gördüğümü sanmıyorum."
"Saçmalama! Baban hep pelerin giyerdi. Ah, muhteşem bir yeşil pelerini vardı. Petrol yeşili, kadife. Görmüş olmalısın."
"Bilmiyorum. Hatırlamıyorum." Saatine baktı. Gecikiyordu. "Çıkmam lazım artık," dedi.
"Ne aldığını söylemeyecek misin? Pelerin değilse ne? Ne olur ona da kot aldığını söyleme. Bu yaşımdan sonra kahrımdan değil kanserden ölmek istiyorum. Hoş, ikisinin de beni öldürebileceğini sanmıyorum ya..."
"Güneş gözlüğü anne. Çok beğendiği bir gözlük vardı. Hem ilk zamanlar çok ihtiyacı olacak. Hiç değilse o kadar yardım edebileyim."
"Pekala, git o zaman. Yalnız, sabah olmadan dönün lütfen. Uyumadan önce onu görmek istiyorum. Hatta baygın değilse sevişebilirim bile!" Kızının tepkisini ölçmek için uzun süre baktı; ama kızın sıkkın yüz ifadesinde bir değişiklik olmamıştı.
"Gidebilir miyim artık?" diye sordu kız sabırsızca.
Annesi kafasını salladı ve eliyle kışkışladı. Kız arkasını dönmüş bahçe taşları üzerinde yürürken arkasından seslendi.
"Ben senin yerinde olsam aşağıdan ısırırdım. Çocukcağız zaten hayatının şokunu yaşayacak, hiç değilse hayatın doruğundayken yaşasın!" Kahkaha attı.
"Hayır," dedi kızı kafasını çevirmeden fısıltılı bir sesle. "Her zamanki gibi boyundan olacak."
Öylesine yazayım diyordum; ama yazarken hoşuma da gitmedi değil. Acaba ben de mi vampirli bir şeyler karalasam?