Bölüm 16: Yeni Biri
“Johan, Johan! Uyan, hadi!” Kheiron yerde buz kesmiş bir şekilde yatan Johan’a sesleniyordu. “Hadi Apollon’un oğlu, hadi!”
Önce yerdeki bedenden birkaç hırıltı yükseldi. Sanki Johan içinde ölümle savaşıyordu. Birden göz kapakları açıldı. Yeni doğmuş bir bebek gibi boş boş etrafına bakındı. Nick önce rahatladı, sonra nasıl bir daha onun yüzüne bakacağını düşündü. Neredeyse onu öldürecekti!
“Johan, ben şey…”
Johan Nick’e baktı, sanki bakışlarıyla bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi. Sonra konuşmaya karar verdi. Hırıltılı bir sesle konuşmaya başladı:
“Nick, benden özrü dilemeye kalkışma. Ne sen suçlusun, ne ben, ne de Kheiron. Senin tek suçun Hades’in oğlu olman. Seni böyle yapan baba…”
Nick sıcak bastığını hissetti. Babası hakkında kötü konuşulmasını asla hazmedemezdi ve hazmedemeyecekti de. Bu en yakın arkadaşı, hatta onun hayatını kurtaran kişi bile olsa bunu yediremezdi. Ama vereceği cevap öldürücü nitelikte olabilirdi çünkü nefreti çoğu kişinin canını yakmıştı.
“Sakın babam hakkında kötü konuşma, sakın! Bu hayatta hazmedemeyeceğim tek şey aileme hakarettir.”
“Ama bütün tanrılar için geçerli bu.”
“Yeter! Bu saçmalıkları daha fazla dinlemeyeceğim.
Nick biri bir şeyini çalmış gibi hiddetle ayağa kalktı, Alevsaçan’ı kontrol etti ve uzaklaşmak istediğini hissetti. Sağına soluna bakınırken, ormanı gördü. İçinde huzur vardı, sağlık vardı ve daha bir sürü iyi şey vardı ama bunun yanında tehlike de vardı. Nick “Olsun,” diye düşünüp son hızıyla koşarak dışarıdan yeşil içeriden karanlık ormana daldı. Huzuru şimdiden hissetmeye başlamıştı. Tehlikeyi de… Arkasında Kheiron’un ona seslendiğini duyabiliyordu, ikilemde kalmış olmalıydı. Johan mı, Nick mi? Sonunda ikisini de seçememişti. Nick yoluna devam etti, bir yandan bastığı yerleri kontrol ediyor, bir yandan önüne bakmaya çalışıyordu. Son hızla koşmaya devam ediyordu, nereye koştuğu bilmeden… Tam bastığı yeri kontrol edecekken yerde bir şeye takıldı ve yüz üstü yere yapıştı. Önce hafif inledi, sonra avuç içlerinin ve dizinin yandığını hissetti. Yere düştüğünde sürtünmeyle hem avuç içleri, hem de sol dizi kanıyordu. Nick neye takıldığına bakmak için arkasını döndüğünde ağzı önce bir karış açık kaldı. Sonra bu durumlara alışkın olması gerektiğini söyledi kendine. Ama yine de hafif bir küfrün kendini rahatlatacağına emindi:
“Di İmmortales!”
Gördüğü şey ölmüş bir yaban domuzuydu. Etrafa iğrenç bir koku yayıyordu ama yaydığı tehlike çok daha büyüktü. Yaban domuzunun olduğu yerde Ares’in kanını taşıyan birileri de olur. Sızlayan avuçları ve dizine rağmen gözlerini kapatıp sesleri dinlemeye çalıştı. Bir şey çalıların arasında ruh gibi dolanıyordu, ama üzerinde hafiften şıngırdayan şeyler vardı. Bu da onu ele veriyordu.
“Kimsin sen?” diye bağırdı Nick. Sanki bunun çok bir yararı olacaktı, herhalde çıkıp “Selam ben Ares’in bilmem nesiyim.” diyecek hali yok ya! Ardından tüylerini ürperten bir erkek sesi duyuldu çalıların arasından.
“Ayağa kalk Hades’in oğlu. Babanın pis kanını toprağa akıtma, verimsizleşmeye şimdiden başladı bile.”
Nick yine sinirlendi, onun kanı pis değildi, soyluydu. Yerinde doğruldu ve silahını kınından çıkarınca biraz korkar diye ümit etti.
“Kanım, babam ve ailem hakkında düzgün konuş Ares’in oğlu. Yoksa bunlar söylediğin son sözler olabilir.” Çok cesur konuşmuştu Nick. Buna müteakiben bir kahkaha duyuldu. O kalın sese kahkaha hiç yakışmamıştı.
“Beni güldürme çocuk, ben senin yaşının 40 katı kadar canavar tozlaştırdım. Bir melez dediğin benim gibi olur, asil ve soylu. Senin gibi pısırık ve ezik değil!” Yine o kahkahayı duydu.
Son söyledikleri ona çok dokunmuştu: pısırık ve ezik.Nick eğer biraz daha konuşturabilirse yerini bulacaktı ama sürekli yer değiştiriyordu. Belli ki savaş konusunda yetenekliydi. Sonra hiç umursamadan alev alan silahını en yakınındaki ağaca indirdi. Ağaçta derin bir yarık açıldı.
“Ortaya çık ve adam gibi dövüş benimle o zaman asil ve soylu Ares’in oğlu.”
Bir savaş narası duyuldu, Nick 360 derece etrafında döndü. Sonunda sağındaki çalılıkların arasından 19-20 yaşlarında baştan aşağıya Yunan zırhıyla donanmış, elinde Yunan kılıcı tutan, esmer ve yüzü yara bere dolu biri fırladı.
“Bu dünyada yapmak isteyeceğin en son şey Ares’in oğlunu kızdırmak olmalı.”
Birbirlerinin etrafında çember çiziyorlardı. Nick alaycı bir şekilde gülümsedi.
“Tam tersi, asıl senin yapmak isteyeceğin en son şey Ölümün Oğlu’nu kızdırmak olmalı.”
Sonra ikisi de bağırarak silahlarını savurdular. Ares’in oğlu kaslı kollarıyla Nick’in hamlelerini engelliyordu. Nick sinirlendi ve tekme attı. Tekme sağ baldıra isabet etti ama pek bir etki yaratmadı. Ares’in çocuğu gülümsedi ve Nick’in suratına boşataki eliyle bir yumruk attı. Nick darbeyi hissettiği anda geri yuvarlandı. Burnunda büyük bir ağrı vardı, galiba kırılmıştı. Ayrıca burnundan süzülen kan da dudaklarına değince kendini empusa gibi hissetti. Toprağa biraz kan tükürdükten sonra kafasını kaldırdı ama Ares’in çocuğu etrafta yoktu. Yavaşça ayağa kalktı, burnundan süzülen kanı koluna sildi. Sonra boğazında çeliğin soğuğunu hissetti. Sonra kısa bir kahkaha duydu.
“Ölümün Oğlu’nu kızdırmayacakmışım, peh! Sen kimsin ki bana meydan okuyorsun?”
Nick, cehennemin güçlerini üzerinde hissetmeye başladı, ama onları kontrol etmesi gerektiğini biliyordu. Sonra Alevsaçan’ı kaldırdı ve Ares’in çocuğunun kılıcını elinden düşürmek için hamle yaptı. Alevsaçan’ın sivri olmayan ucuyla kılıcın kabzasına vurdu ama Ares’in çocuğu kılıcı düşürmedi. Sağa doğru yuvarlanarak güçlü ellerden kurtuldu. Silahlar yine havada çarpıştı, Ares’in çocuğunun yüzünde korku vardı bu sefer… Resmen korkuyordu, hiçbir şeyden korkmayan Ares evladı, ondan korkuyordu. Bunun da verdiği zevkle bir yumrukta o savurdu. Ares’in çocuğu miğferini öne eğerek yumruktan kurtuldu. Nick inleyerek bükülmüş bileğini geri çekti. Savaşçı bulduğu fırsatla Nick’e ayak tabanıyla tekme attı. Nick yerde birkaç takla atarak sırt üstü durdu. Ares’in çocuğu yavaşça yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı.
“Bir daha bana meydan okuma.”
Kılıcını kaldırdı, ama Nick biraz uzakta parıldayan ilahi bronzu görebiliyordu, büyük ihtimalle kurtulacaktı. Sonra sessiz ormanda bir yay sesi duyuldu, ardından Ares’in çocuğu inleyerek yere düştü. Nick görmek için kafasını kaldırdığında, tam savaşçının karın boşluğunun olduğu yerde minik bir delik açılmış ve bir ok saplanmıştı. Ares’in çocuğu yere yıkıldı. Yeşilliklerin arasından Johan geldi.
“Teşekkürler Johan” dedi Nick. Eğer bir kez daha hayatını kurtarırsa, ona canını vermek zorunda olacağını düşündü ve acı içinde gülümsedi.