Kayıt Ol

Gümüş Ateş

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Gümüş Ateş
« : 15 Şubat 2010, 16:12:27 »
Kapı açılırken çıkan gıcırtılara alışmıştı artık, onu rahatsız etmiyordu. Bu ışıksız ortamda saatin kaç olduğunu bilmiyordu ama bugün saat 8’de idam edileceğini bildiği için gelenin gardiyanlardan biri olduğunu düşündü. Yanılıyordu... Gelen bir zamanlar kendisinin kılıç öğrencisi olan ve ona son gününde bile destek olmaya çalışan Azael idi. Ne yazıkki artık bunun bir önemi yoktu...
Azael gardiyanlara seslendi; “Siz dışarda bekleyin!”. Daha sonra ateşin kenarına oturmuş hareketsiz duran şekle doğru konuştu.
-   Marius? Sana ondan haber getirdim...
Ve elindeki mektubu Marius’a uzattı. Marius daha çok gençti ama 1 haftada yaşadıkları onu
fazlasıyla yaşlı gösteriyordu. Usulca mektubu okudu ve yüzündeki ifadede bir değişim olmadan
mektubu ateşe attı.
-   Sana hiç bi zaman ihanet etmedi bunu biliyorsun Marius! Son ana kadar savaştı!
Genç adam 1 haftadır ilk kez gülümsedi. Öylesine soğuktuki bu gülüşü insanın kanını dondurabilirdi. Gözlerini ateşe dikmiş sanki ateşe gözleriyle hükmediyormuşş gibi yoğun bir güç yayıyordu etrafa.
-   Hiç birşey demiyorsun... 5 dk sonra idam edileceksin... Ustam 5 dk sonra idam edilecek ama söyleyecek hiç birşeyi yok! Bana neden o yemini ettirdin! Seninle bende ölürdüm! Ölümünü seyretmemin neresi onurlu söyle bana usta!
Marius’un gülümsemesi yüzüne dahada yayıldı ve bu hücreye tıkıldığından beri ilk kez konuştu.
-   Eğitimini tamamlamalısın, daha öğrenmen gereken çok şey var. Sen sadece bir öğrenciydin bense bir hain... Böyle bir kadere senide peşimden sürüklemek geleceğin için büyük kayıp olurdu.
Azael arkasını döndü;
-   Elveda Usta...
İçeri giren gardiyanlar Marius’u kolundan tutup darağacına götürürken Ustanın dudaklarından kimsenin duyamayacağı şu sözcükler döküldü;
-   Elveda... Seçilmiş olan...

--------------------------------------


Yeni bir hikaye denemem ama bu sadece girişi. Beğenirseniz devamını yayınlamayı düşünüyorum :) Birde umarım doğru yere açmışımdır konuyu :D
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı

  • ****
  • 1512
  • Rom: 4
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gümüş Ateş
« Yanıtla #1 : 20 Şubat 2010, 10:05:09 »
Ou çok gizemli bu ya devamını istiyorum şahsen :D
Çok iyi :)

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gümüş Ateş
« Yanıtla #2 : 20 Şubat 2010, 10:27:45 »
Başta yorum olmadığı için üzülsemde şimdi gaza geldim ekliycem yeni bölümü yakın zamanda :D
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı diana

  • ***
  • 513
  • Rom: 16
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gümüş Ateş
« Yanıtla #3 : 05 Mart 2010, 21:28:39 »
Kısa ama merak uyandırıcı bir bölüm olmuş.Anlatışınızda güzel.Diğer bölümlerde çok uzun olmadığı sürece öykünüzü okumaya devam edeceğim.

En kısa zamandada yeni bölümünü bekliyorum.

NOT:Normalde bu tür hikaye denemeleri kurgu iskelesi bölümüne açılıyor.Keşke oraya açsaydınız.

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Gümüş Ateş 1. Bölüm
« Yanıtla #4 : 06 Mart 2010, 13:56:18 »
1.BÖLÜM

 Boğazına geçirilen ipin gıdıklayıcı ve sıcak bir etkisi vardı. Ölümün sıcaklığını hatırlatıyordu Marius’a.
-Marius Palantir, Birleşim’e ihanet etmekle suçlanıyorsun. Hepimizin bildiği gibi bunun sonu idamdır! Söylemek istediğin birşey varmı?
Dedi Marius’u öldürecek olan kolu bir kez çekmesi yeterli olan celladı.
-Binlerce askerin bulunduğu bir kalenin içine girip kimsenin ruhu duymadan Kral’ı bile öldürdüm, Birleşim için cehenneme bile indim ve canlı çıktım ama sonum hayvan bağırsağından yapılmış bir ip oluyor öyle mi? Hayır kusura bakmayın! Böyle ölürsem cehennemde beni bekleyen yüzlerce kişi için gülünç bir duruma düşerim, beni bu ipin öldürebileceği gibi bir hisse kapılmayın sakın...”
Diye cevapladı Marius gülerek.
-Görece-! Aaaahhhh!
Tam o anda celladın tahta idam kolunu tutan eli bileğinden koptu. Sadece celladın değil oradaki tüm askerler kimsenin göremediği bir kişi yada bir “şey” yüzünden yavaş yavaş parçalara ayrılmaya başlıyorlardı. Halk korku içinde bağırışıp kaçıyor, askerlerde diğer insanların arasına girip kaçmaya çalışsa bile kurtulamıyorlardı... Bir asker, kafasını boynundan ayıran soğuk metali hissetmeden bir kaç saniye önce cevabı bulmuştu; bunlar kesinlikle Gölge İnsanları’ydı!
-Onlardan birini yakalayana on kese altın ve bir yıllık erzak vereceğim!
Bağıran askerlerin komutanıydı ancak ne yazıktırki bu bağırışı ona bedenine giren kılıçların soğukluğundan başka hiç birşey getirmedi...
Marius’u öldürecek olan ip hala boynundaydı ancak bu sefer yüzünde soğuk bir kızgınlıkla izliyordu etrafı. O ölüme saygı duyardı! Hiç bir zaman bu kadar vahşet dolu bir ölüm yapmamıştı ve yapmazdı!  Bu askerlerden masum olanlar bile vardı, bir ailesi olan... Hatta çocuklarına bakmak zorunda olan... Neden kendi nesili bu kadar vahşiydi?
Daha bunları düşünürken bir Gölge İnsanı, Marius’u tutup hızlıca oradan uzaklaştırdı. Birkaç dakikada yüzlerce metre yol almışlardı. Daha hızlıda gidebilirlerdi ancak Marius şu anda koşamazdı ve onu taşımak hızını etkiliyordu.
Gölge İnsanı, Marius’un karşısına geçti. Başına geçirdiği ve ağzını örten peçe yüzünden sadece gözleri görünüyordu ancak Marius bu kişiyi tanıyordu; zindanda ona bu kaçış mektubunu yazan Brania idi... Marius’un karşısında duran ve az önceki vahşetin en ufak bir izini taşımayan kızın ağzından buz gibi soğuk tek bir cümle dökülmesi ona yetmişti;
-Seni affediyoruz, Locamızın sana hala ihtiyacı var lütfen bizimle tekrar çalış!
Marius gülümsedi ve cevap verdi;
-Aradığınız kişi ben değilim size bunu daha kaç kere söyleyeceğim?
-Tekrar başlama lütfen kaybedecek vaktimiz yok...
Marius düşündü; Kendi nesli aynı zamanda bu kadar salakmıydı?
-Aradığınız kişi ben değilim çünkü onu buldum. Bizim neslimiz o kadar kör ki burnumuzun dibinde olan gerçeği göremedik! O kişi Azael!
Brania peçesini çıkardı ve kızgınlıkla konuştu:
-Neden gücünü inkar ediyorsun! Hepimiz senin kim olduğunu biliyoruz!
-Kim olduğum hakkında ustam dışında kimse birşey bilmiyor! Ve bu gece Azael i ordan çıkaracağım. Onu Lonca dan uzak bir yere götüreceğim ki onun seçilmiş kişi olduğu ortaya çıkınca benim gibi kullanamayın diye! Lonca’ya tekrar katılmayı reddediyorum ve Brania... Lonca artık değişiyor, bunun farkındasın... Umarım değişimin içinde olmazsın...
Brania belindeki çantayı çıkartıp Marius’a attı.
-Kılıçların ve kişisel eşyaların bunun içinde. Lonca’ya sana affedildiğini iletemeden kaçtığını, hala bize katılabiliecek olmandan haberinin olmadığını rapor edeceğim. Bu Lonca’dakileri senden bir süre uzakta tutar...
-Lonca’dan “af” dilemedim....
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı

  • ****
  • 1512
  • Rom: 4
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gümüş Ateş
« Yanıtla #5 : 06 Mart 2010, 20:49:56 »
OMG! demek istiyorum :D
Hiç hiç hiç beklemediğim bir şekilde kaçıışş yazmanın yetenek olduğunu inkar ediyorsunuz Lordum aancak yetenek gerçekten..
Kim bu hayalet insanlar mı insanları mı :P hı hı hı :P

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gümüş Ateş
« Yanıtla #6 : 06 Mart 2010, 21:01:10 »
Yorumun beni çok mutlu etti Ladym, özellikle ilk okuyanın sen olduğu bilmek çok güzel ^^ Ancak yazmanın hala bir yetenek değil bir istek olduğunu düşünüyorum.  :)

Gölge insanlarını ve Lonca'yı açıklayan kısa bir bölüm gelicek umarım bu gece  :P Hikayeye yedirmeye çalışacaktım bunları ancak ben daha çok hareketli yazdığım için pek başaramadım... Yüzünden anlatıcam ama hikayede daha sonraki bölümlerde ayrıntılı ve şaşırtıcı detaylar ortaya çıkacak bunlarla ilgili  :) Yani bana göre şaşırtıcı ama umarım sizde şaşırırsınız  :P
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Gümüş Ateş
« Yanıtla #7 : 06 Mart 2010, 21:52:53 »
Hmm... Gerçekten çok güzel bi yazı Marius... Çok beğendim, okurken insanı yormuyor ve kısa ayrıca da gizemli... İki bölümü birden okudum ikisi için birden tek kelime söylüyorum "Mükemmel ! " Ben de devamını heyecanla bekliyorum My Lord... :)

  Eline Sağlık... :)
May the force, be with you.

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gümüş Ateş
« Yanıtla #8 : 06 Mart 2010, 22:01:42 »
Başlarda kimsenin okumadığını görüp üzülsemde gün geçtikçe yeni okuyucular ve yorumların olması beni şevklendirip sizin kadar hikayeye bağlıyor, tekrar yazma aşkımı ateşliyor. :) Yorumunuz çok teşekkür ederim, beni ne kadar mutlu etti bilemezsiniz... :) Birde şu koca krallıkta tek bir kişinin Lorduyum ben!  :fight:
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Gümüş Ateş
« Yanıtla #9 : 06 Mart 2010, 22:08:15 »
Tek kişilik Lord.. :D O da olur.. xD Bekliyorum abicim en yakın zamanda yeni bölümü... :)
May the force, be with you.

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Gümüş Ateş Ara Bölüm
« Yanıtla #10 : 07 Mart 2010, 00:53:05 »
ARA BÖLÜM
Yüzyıllar önce, içlerinde “Enerji” dedikleri şeyin çok fazla olduğu insanlar doğmaya başlamıştı. Bu insanlar o kadar güçlü ve o kadar hızlıydılarki, gündüzün aydınlık ortamında bile bu insanları gözle yakalamak imkansızdı. İsimleride bu hızlarından geliyordu; Gölge İnsanları. Tabi çoğu kral için bu insanlar mükemmel birer savaşçı olabilirdi. Ancak o zamanın en güçlüleri olan Büyücüler Loncası için bu insanların güçlerinden bi haber bir şekilde savaşması kıyametti! Kontrol edilemez güç ölüm getirirdi. Bu insanlar birer piyon değillerdi. Bu yüzden Büyücüler Loncası krallarla anlaşmazlığa girdiler. Çoğu büyücü öldürülmeye çalışıldı, bir kısmıysa sürüldü... Diğer büyücüler, sürülen dostlarıyla birlikte kararı aldılar ancak amaçlarından vazgeçmek niyetinde değillerdi.
Kimsenin geçmek bile istemediği dağların ortasında Toprağı kontrol edenler ördü kilden ve taştan duvarlarını her türlü saldırıdan korunmak için, Ateşi kontrol edenler yaktılar ve sağlamlaştırdılar duvarlarını içindeki dostu düşmanı sıcak ve sağlıklı tutması için, Suyu kontrol edenler besleyip büyüttüler okulun çevresindeki en sağlıklı meyve sebzeleri ve karanlık dağların içindeki suyu getirdiler okula, Havayı kontrol edenler ise ördüler okulun etrafına karanlık bir sis, burayı bulmak isteyen kimse yolunu kaybetsin diye...
Okulun ismini ise “Denge Okulu” koydular Büyücüler Loncası’nı dinlemeyen cahil kralların bir zamanlar yaptıklarını yüzlerine vururcasına...
Şimdilerde ise Gölge İnsanlarının soyu tükenmek üzere... Onların soyunu geri getirecek bir kişinin olduğu yazıyor Büyücüler Loncası’nın arşivlerinde...
Ancak zaman bir kez daha dünyada tek hakimin kendisi olduğunu söyledi ve Büyücüler Loncası dağıldı... Çok az büyücü kaldı ve yaşayan büyücülerin çoğu ise yaptıkları savunma büyüleri sayesinde kimsenin haberi olmadan gözlerden uzak bir yaşam sürmekte.
Artık 3 büyük Lonca başı çekmekte. İçlerinde son zamanlarda Gölge İnsanlarına kafa tutmayı becerebilen tek insanları yetiştiren “Onur Loncası” , zafer için her türlü pisliği yapabilecek olan ve güç için yaşayan bir kısım Gölge İnsanlarının bulunduğu “Kıyamet Loncası”  ve Marius, Azael, Brania gibi doğruluk ve denge için savaşan insanları barındıran   “Denge Loncası”.
Ancak “Zaman” bir kez daha oyununu oynamakta ve dengeyi bozmakta...






NOT: Belki yarına bırakmalıydım biliyorum ama çok fazla yazma isteği oluştu içimde, oluşan bazı anlatım bozuklukları için beni mazur görün lütfen... :) Dediğim gibi ben genelde çok hareketli bölümler yazdığım için bu tür yazılarda pek iyi değilim o yüzden umarım bu da açıklayıcı ve iyi olmuştur....
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı diana

  • ***
  • 513
  • Rom: 16
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gümüş Ateş
« Yanıtla #11 : 07 Mart 2010, 19:00:26 »
Öncelikle yeni bölüm için çok teşekkürler.

Kısa fakat hareketli ve gizemli bölümleriyle bu hikaye benim kalbimi fethetti.Ara bölümde yapılan açıklama içinde sağol.Bazen okuyucuların aydınlanması için bu tip bölümlere çok ihtiyaç duyulabiliyor.

Ve ben sizi tekrar tekrar tebrik ediyorum.Yeni bölümü büyük bir heyecanla bekliyorum. :)

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Gümüş Ateş 2. Bölüm
« Yanıtla #12 : 12 Mart 2010, 17:58:05 »
Öncelikle hikayemin takipçisi olan ve beni destekleyen 3 kişiye, yani Isılwen, diana ve aNTiSePTiK adlı üyelere çok özür dileyerek söylemeliyimki hikayemin son bölümleri gelmek üzere. Şimdi okuduğunuz ve tamamlayabilirsem gece koyacağım bölüm ile hikayemi sonlandırıyorum. Sorabilirsiniz “neden bu kadar kısa oldu?” diye. Bir cevabım var ancak sizi tatmin etmeyecek o yüzden bu cevabı es geçiyorum. Ve bilmelisinizki bana buradan yada özel mesaj ile atacağınız tüm hakaret, eleştiri vs. gibi konulara açık olduğumu ve kesinlikle sizi incitecek şekilde cevap vermeyeceğime emin olabilirsiniz.

2. Bölüm – Bir Zamanlar Kahramandık...

Marius’un dedikleri hala Brania’nın kulağında çınlıyordu; “Sana güvendiğim ve kendimi suçlu hissettiğim için bunu söylüyorum... Eğer zor bir durumda kalırsan, yardıma ihtiyacın olursa bana seslen...” Bu ne demekti ki? Yardıma ihtiyacı olacağını düşünüyordu ve onun düşündüklerine inanacak kadar iyi tanıyordu Marius’u. Zihnini temizlemeliydi, bunları düşünmemeliydi. Loncaya bir rapor sunması gerekiyordu ve en küçük tereddütünde yalan söylediğini anlarlardı. Loncanın kale kapılarından geçerken şöyle düşünüyordu ;“Sakinim... Endişelenmemeliyim... Ah hayır kesinlikle hayatımın son anlarını yaşıyorum!”
Kesinlikle haklıydı...


---------------------O-----------------------O------------------------O--------------------------


-Nereye gidiyoruz efendim?
Küçük çocuk bunu yine o karşı konulamaz tatlılıktaki sesiyle söylemişti. Marius, çocuğu şehre dönerken kurtarmış ve orada bırakmaya kıyamamıştı, anlattığına göre bir ailesi yoktu. Onu şehre bıraktıktan sonra tamamlamak üzere geldiği görevi tamamlamalıydı.
-Mutlu olmanı umduğum bir yere.
Ve sessizce, çocuğun duyamayacağı bir şekilde ekledi
-Mutlu olmayı özleyeceğimi kim söylerdiki...
Tuhaftırki Marius, şehre yaklaşmış olmalarına ve daha bugünkü katliamın belkide tek nedeni olmasına rağmen elini kolunu sallayarak gidiyordu. Hayır pardon, düzeltiyorum; elinde bir taşı bile pürüzsüz kesebilecek ve kendi tanımıyla “ilkel” iki kılıcıyla birlikte şehre yaklaşıyordu. Her zaman savaş alanında bir strateji düşünür, kılıcın ölümü getiren tiz sesini duymadıkça hiç bir insanın “en doğru” stratejiyi bulamayacağını söylerdi.
-Gördüğün üzere karşıda surları kanla kaplanmış ve hala temizlenememiş bir şehir var, seni korkutmak istemiyorum çocuk  ama orada yakmak için topladıkları onlarca cesedi benim müritlerim parçaladı! Eğer benimle birlikte görülürsen yaşına bakmaksızın asılırsın! Şimdi ayrılıyoruz, kapıdaki bekçiye ailenin başına gelenleri anlat ve ormandan geldiğini söyle, sana kalacak bir yer vereceklerdir...
-Eğer bana kalacak bir yer verecek kadar iyilerse neden onları kestiniz efendim?
Bu soru Marius’un içini kemiriyordu ama cevap vermek yerine çocuğa sadece veda etmekle yetindi
-Elveda çocuk...


---------------------O-----------------------O------------------------O--------------------------

Düşünüyordu... Hayatının son anlarını yaşıyorsa neden bir stratejiye ihtiyacı olsun? Onur Loncası’nın yetiştirdiği askerler gerçekten şu dünyadaki en onurlu ve en güçlü kişiler olabilirlerdi ancak insanlar tatmin olmazlar... Güç, her zaman daha fazla güç isteğini doğurur...  Yinede yüzyıllardır bu dünyanın sahibi sadece insanlardı. Eğer kendi neslini bu dünyadan çekecekse kesinlikle bu dünyayı Onur Loncası’na bırakırdı.
Hazırladığı planı bir kez daha gözden geçirdi...


---------------------O-----------------------O------------------------O--------------------------


-Birleşimin başkanıyla görüşmek istiyorum! Buradaki tüm zavallı insanlar biliyorki elimde silahım var ve silahli bir Gölge İnsanına karşı bir tabur ordu bile bir hiçtir! Bugün buna şahit olmayan varsa karşıma çıksın!
Marius bekledi.
-Yokmu? O halde beni şu başkana götürün yoksa öfkemi tadarsınız zavallılar!
Hiç bir görevinde sesini çıakrtmazdı. O sadece bölgeye girer, öldüreceği adamı bulur, sessiz bir şekilde ruhunu alır ve yine sessizce iz bırakamdan bölgeden kaybolurdu... Şimdiyse delirmiş gibi bağırıyordu! İki komutan öne çıkıp konuşmaya korkarak Marius’a onlarla gelmesini işaret ettiler. Bir kaç dakika sonra ise şehrin en yuksek kulesinin en üst katındaki odanın kapısındaydılar. Marius tereddütsüz içeri girdi ve arkasında uçan iki kafayla birlikte kapıyı sertçe kapattı. Başkanın yüzündeki öfke ve korkuyu bir çocuk bile rahatlıkla okuyabilirdi.
-Onlar benim en cesur askerlerimdendi!
-Sayın Başkan! Yüzlerce, hatta belkide binlerce insanın ruhunu aldım ve size kendimden emin bir şekilde söyleyebilirimki; cesaret şu dünyadaki en büyük yalan... ve bunu tartışmaya gelmedim. Vaktim yok, beni ya dinlersiniz yada bu şehri yerle bir ederim. Bunu tehdit olarak algılamayın lütfen, sadece şuan tarihin seyrini değiştirecek şeyler üzerine konuşmaya geldim. Bu yüzden ciddi olduğumu anlamalısınız.
Başkan’ın yüzü korkuyla bembeyaz kesilmişti ancak bu rütbeye korkarak gelmemişti. Yine kendine yakışır bir şekilde sesindeki korkuyu yansıtmadan konuştu;
-Seni dinliyorum?
-Sizin doğru kararı vereceğinizi biliyordum... Birleşim’in bir kaç güçlü büyücüye destek olduğunu biliyorum.  Yıllar önce büyücülere destek çıkmıştınız ve hala çıkıyorsunuz bunu takdir ediyorum ve şu anda duymak istediğim tek şey onların nerede olduğu?
-Bunları nereden öğrendin?
-Nereden değil nasıl öğrendiğim önemli ve kusura bakmayın sizin gibi birine bunu anlatamam.
-Yerlerini söylesem bile seninle hiç bir zaman iletişime geçmezler. Kendilerini soyutladılar ve bunda onları suçlayamam sizin ihanetinize uğradılar!
-İntikam alma zamanları geldi o halde! Beni onlara götüreceksiniz, hemen, şimdi!


---------------------O-----------------------O------------------------O--------------------------


-Morph! Tanrılar şahidim olsunki umutlarımı geride bıraktım ve size duymak istediğiniz haberler getirdim! Lütfen bizi içeri alın!
Durdukları mağaranın içine bakmaya devam ettiler ancak rüzgarın uğultusu hariç tek bir ses bile duyulmuyordu. Ama sonra küçük bir hışırtı duyulmaya başlandı, sonra büyük bir hışırtı, sonra kulakları delen bir inleme! Sonraysa kimsenin duymak istemediği bir kükremeyle taşları titreten bir ses konuştu;
-Bize yemin ettin! Bizi sakladın! Sana güvendik! Şimdi kim oluyor bu yanındaki, ruhu kararmış Gölgenin evladı!
Başkan sesini duyurmak için yüksek sesle bağırdı;
-Size yıllardır beklediğiniz haberi getiren kişi! Gölge İnsanlarının sonunu getiren kişi!
Kükreme durdu. Etrafa ölüm sessizliği hakim oldu ve sonra aniden mağaranın içinden ayak sesleri yükselerek gelmeye başladı.
İçeriden asalara dayanmış tamamen genç ve dinç 8 kişi çıktı ve başı çekmiş olan konuşmak istercesine ağzını açtı. Marius’un içi burkuldu, kendini o kadar kötü hissettiki kusacak gibiydi. Çıkan kişiyi tanıyordu ve yüzünden anlaşıldığı kadarıyla büyücü de Marius’u tanıyordu.
-Konuşma evlat... Bana bu şekilde bakma! Sana hiç birşey öğretemedim mi? Ölüm anında bile zayıflık gösterme! Evet şuan hayatta olan bir avuç büyücü olmamızın sebebi sensin, evet güç peşinde koşup arkadaşlarımı öldüren, daha da kötüsü yüzlerce masum insanı sırf para için katleden sensin, ve evet eski öğrencim... Dengeyi bozanda sensin...  Yinede benim öğrencim olmandan mutluyum  Marius Palantir...  Ruhun kararmış olabilir ama kalbin hala sağlam... Mutluyum çünkü şu an düşündüklerini bu dünyada değil yapmak düşünmeye bile cesaret edebilecek kimse yok! Bir şey söylemene gerek yok evlat.. Ben, kalan büyücülerin başı olarak hepimizin düşündüklerini sana aktarıyorum; Seninleyiz!
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı diana

  • ***
  • 513
  • Rom: 16
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gümüş Ateş
« Yanıtla #13 : 13 Mart 2010, 18:28:26 »
Bunun devamı olmadığı konusunda yanıldığımı söyle bana.
Öykünü ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun.Lütfen bir iki bölüm daha koy.:/